4 Şubat 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
İlimden, ilme ve âlime hürmetden bahsedip de, üzerimde çok büyük emeği olan hocamdan bahsetmesem olmaz. Bu zât-ı muhterem, kendi hocam diye demiyorum, hakikâten müstesnâ bir insandır. Kendisi akranlarına göre oldukça ileri bir yaşda ilim tahsîline başlamış fakat sonra ömrünü tamâmen ilme ve talîme vakfetmiş, bir lokma-bir hırkaya kanaat ederek, son derece mütevâzi bir hayât sürmüş, hiç bir maddî karşılık beklemeden pek çok talebe okutmuş, küçücük bir medrese odasında mücerred bir hâlde yaşamış, hâlinden hiç şikâyet etmeyip, yalnız ümmetin hâliyle derdlenmiş, ilmiyle âmil, âbid, zâhid ve son derece gayretli bir hocaefendi idi.
Urfa'nın Birecik kazâsında dünyâya gelen Hocaefendi'nin hayat hikâyesi çok ibretlikdir. Hocaefendi, kitâblarının başına da koyduğu kısa tercüme-i hâlinde, kendi hayâtını şöyle anlatır :
1907 doğumlu. Adı Abdullah, babasının adı Molla İsmail, dedesi Molla Abdullah, dedesinin babasının ismi Molla Mustafa. Beş amcasıyla beraber sülelesi hepsi hoca. Babasını hayâl meyâl tanır. Seferberlikde yetîm kaldığı için okuyamamış. Bir kerre hatim etmiş, onu da unutmuş. Birkaç yerde çıraklık yapmış, kunduracılıkda karar kılmışdır. Memleketde dükkân açmış, daha iyi sanat öğrenmek için İstanbul'a gelmiş. Askerliğini İstanbul'da yapmış, 1943 senesine kadar İstanbul'da kunduracılığa devâm etmişdir.
Okumasınan sebeb : Bir gün namaz kılarken tahiyyatda yanlış okur, câmi imamına sorunca imam onu tersler ve eli ile git işâreti verir. Bu da kendisine çok ağır gelir. Koca bir adamın namaz sûrelerini bilmeyecek kadar câhil olmasına fevkalade kızar. İkinci bir sebeb de, rahmetli Hüsrev Hoca'nın Fâtih'de dersini dinlerken ona da bir suâl sorar. O da, "Oku da öğren" cevâbını verir. O günden sonra elinde defter ve kalem kahvelerde yaşlı hocaefendilerden sora sora çalışmağa ve okumağa ve öğrenmeğe başlar. Nihâyet Hüsrev Efendi'nin sağ kolu olur ve ondan icâzet alır. Bu arada başka hocalara da devâm eder. Bâhusûs muhaddis İbrâhim Efendi.
Hüsrev ve İbrâhim Efendilerin vefâtından sonra Hasan Basri Çantay hocanın derslerine devâm eder. "İlim beşikden mezara kadar" hadîs-i şerîfinin mucizesine nâil olur. Cenâb-ı Hakk cümle mü'minlere nasîb eylesin. Âmîn.
Fakîr Hocaefendi'den ders almaya başladığımda henüz ilkokula bile gitmiyordum. Ya 5 ya 6 yaşındaydım. Aynı mahallede oturuyorduk. Hocaefendi'nin bulunduğu Üçbaş Medresesi ile evimizin arası yüz metre kadardı. Derse eski usûlde elifbâ ile başladık, sonra Kur`ân-ı Kerîm'e geçdik. Haftanın belli biri günü koltuğumuzun altında Kur`ân-ı Kerîm, doğru medresenin yolunu tutuyor, Hocaefendi'nin o mütevâzi odasında huzûrunda diz çöküyor ve ders okuyorduk. Biz yıl boyunca dersi hiç bırakmadığımız için kısa bir müddetde Kur`ân-ı Kerîm'i hatmetdik.
Hocaefendi'nin bir âdeti vardı, ilk defa Kur`ân'ı hatmeden talebesine ikrâmda bulunur, kendi eliyle demlediği çayı bizzat kendisi ikrâm eder, o mütevazi medrese odasında bisküvi ve çaydan ibâret bir kutlama yapılırdı. O günü hiç unutamıyorum. Çünkü bize karşı her zaman çok ciddî ve mesâfeli duran, eskeriyâ kaşları çatık olan hocaefendi, o gün içindeki sevinci gizleyemiyor, talebesiyle gurur duyar, sanki bir arkadaşına ikrâmda bulunur gibi mesâfeyi kaldırırdı.
Malum ya o yaşlarda pek çok çocuk, ana-babasının zoruyla hocaya gider, elifbâ okur, işi ilerletebilirse Kur`ân'a başlar fakat çoğu dersi yarım bırakır, öğrendiklerini de unuturdu. Pek çokları derse yazın gelir, okullar açılınca dersi bırakırlardı. Biz ise öyle yapmadık. Babamın dirâyeti sâyesinde biz derslere bütün yıl devâm etdik. Çocukduk, mırın kırın etdiğimiz zamanlar oldu, kaytarmak istediğimiz vakitler oldu ama merhûm pederin ısrarı ve disiplini ile dersi hiç bırakmadık. Bu yüzden de hiç gerilemedik, devamlı ilerledik. Hocaefendi de diğer talebelerinde görmediği bu disiplini ve bağlılığı bizde görünce bizim üstümüze fazlaca düşdü, bize çok emek verdi. Hattâ öyle ki, bir kaç sene sonra başka bir semte taşındığımızda, hâlâ yaşımız çok küçük olduğundan, "Çocuklar o yolu kendi başlarına gelemezler, ben onların ayağına gelirim" diyerek, her hafta hiç sektirmeden yıllarca fakîrhâneyi teşrîf etdi. Kar, kış, yağmur, çamur, sıcak, soğuk hiç bir engel tanımadı, Üçbaş Medresesinden kalkıp Bayezid'e kadar hem de çoğu zaman yayan geldi.
Kur`ân kırâatını iyice ilerletdikden sonra tecvîd derslerine başladık, Karabaş Tecvidini okuduk. Onun bitirdikden sonra Hocaefendi Osmanlıca talimine başladı. Bir tarafdan da Kur`ân okumaya devâm ediyorduk. Hocaefendi'nin bir prensibi vardı, ne ders yaparsak yapalım, mutlakâ Kur`ân okumaya devâm ederdik. Hocaefendi Osmanlıcayı iyice öğrenebilmemiz için bize çok farklı konularda kitâblar okuturdu. Hikâye kitâbı da okurduk, târih kitâbı da okurduk, dînî kitâblar da okurduk. Hattâ hiç unutmam Osmanlıcayı ilerletdiğimiz günlerde Hocaefendi bize Nimetü'l-İslâm İlmihalini okutmaya başladı. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyorduk. Yani hem mesâil-i fıkhiyyeyi öğreniyor, hem de okuyuşumuzu ilerletiyor, süratlendiriyorduk. Hocaefendi yalnız kitâb okutmakla kalmaz, aynı zamanda yazı da yazdırırdı. Okumak başka, yazmak başka. İnsan yazmaya başlayınca, hatâlarını eksiklerini daha iyi görüyor, daha iyi öğreniyor. Hocaefendi'nin bu güzel usûlü sâyesinde çok sağlam bir Osmanlıca bilgisine sâhib olduk. Hocaefendi, bize kendi kitâblarını da okutdu, Arapçaya da başlatdı. Fakat zaman hızla ilerlemiş, ilkokul, ortaokul derken lise çağına gelmişdik. Üniversite için hazırlık yapmamız lâzımdı. Zâten Hocaefendi'den alacağımız da büyük ölçüde almışdık. Hocafendi'den müsâade aldık ve dersleri tatil etdik. Yaklaşık on yıl kadar Hocaefendi'den istifâde etmişdik. Üzerimizde emeği çok büyükdür. Allah ganî ganî rahmet eylesin, rûhu şâd olsun.
Bu vesîle ile Hocaefendi'nin kitâblarından da bahsetmeliyim. Hocaefendi o günün gençliğine rehber olmak üzere bazı kitâblar yayınlamışdı. Bunlardan tesbît edebildiklerim şunlardır :
- Îmân Aynası Müslüman Yiğit Erkekler
- Peygamberimizin Dilinden Müslüman Kadını
- Kıyâmet Alâmetleri
- Cep İlmihali
- Gevheri İslâm İlmihali
- Talim Müteallim - İlim Öğrenme Âdâbı
Bir selâm gönderdim merd-i merdâne
Merhabâ efendim la'l-i dürdâne
Burc-i hidâyetde güneş görenler
Kurbân olur muallim-i Kur`ân'e