2 Mayıs 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Kitâbü'n-Netîcesinde buyuruyorlar ki :
Şirkden mâ-'adâ olan zünûbun vücûd-i muhakkakı vardır, şirkin ise vücûd-i muhakkakı yokdur. Onun için mağfûr ve mestûr olmaz. Zîrâ mestûr olmağa vücûd lâzımdır ki ma'dûma setr ta'alluk etmez. Suâl olunursa ki, "Ya müşriklerden sâdır olan şirk nedir?" Cevâb şudur ki, ol şirk vehm ve hayâlden nâşîdir, yoksa hakîkatden değil. Ve illâ Hakk'ın şerîki olmak lâzım gelmez. Şerîk-i Bârî ise mümteni'dir. Kâlallahu Teâlâ : "لَوْ كَانَ ف۪يهِمَٓا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَاۚ"
Pes, bundan Kelime-i Tevhîd'de olan nefy ve isbâtın hakîkati ma'lûm oldu ki "lâ" kelimesi aslında "lâ"dır, yani yokdur. Zîrâ bir nesne menfî olmağa vücûd lâzımdır. Vücûd-i Bârî'den gayrı ise mevcûd bile yokdur, fe keyfe ki ma'bûd? Ve bu ma'nâdan ötürü "قُلْ هُوَ اللّٰهُ اَحَدٌۚ" denildi. Yani ehl-i tevhîd-i hakîkîye "Hû" kelimesi kâfi iken "Allah" dahi denildi. Zîrâ vücûd-i kevn isbât edenlere göre "Hû"nun merci'i muhtemel oldu. Bu cihetden "Celâle" ile ta'yîn ve tahsîs olundu, velâkin "Allah" demek mü'mine mahsûs olmakla, nitekim Kur`ân'da gelir : "وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ". Bu cihetden ehadiyyet dahi zann ve şirk bi'l-külliyye merfû' oldu.
El-hâsıl "Hû" ki hüviyyet-i ilâhiyyeye işâretdir, ulûhiyyet ve ehadiyyetin mecmû'unu müştemildir ki 'inde ehassı'l-havâss "Hû" demek "اللّٰهُ اَحَدٌۚ Allahu Ehad" demekdir. Zîrâ hüviyyetin Hakk'a ihtisâsı ulûhiyyet ve ehadiyyetin ihtisâsını müstelzimdir. Fe-emmâ havâss ve 'avâmma göre tasrîh olundu, tâ ki her mertebeye göre şübhe mündefi' ola. Pes, tevhîd-i mertebe yerindedir ki halkdan şirk sâdır olsa dahi fî-nefsi'l-emr tevhîdden gayrı yokdur. Ve "اللّٰهُ اَحَدٌۚ Allahu Ehad" demek, müşriklerin evhâm ve hayâlâtını def' içindir.
Badezâ, nâr aşk ve muhabbete izâfet kılındı. Zîrâ 'aşk, ifrât-ı muhabbetdir ve ifrât-ı muhabbet, âteş gibi muhrıkdır. Nitekim enbiyâ ve evliyânın evâil-i hâlinde vâkı' olur ki makâm-ı "kâbe kavseyn"in hükmüdür. Zîrâ kavseyn gibi isneyniyyeti müş'irdir, velâkin mâsivâ-sûz olmakla "ev ednâ"ya mûsıldir ki "ev ednâ"da vahdetden gayrı nesne mütesavver değildir. Yani orada izâfât sâkıt ve hakîkat-i vücûd zâhir olur.