14 Ekim 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
İbâretdir şol sırr-ı gaybîden ki, aslâ şuhûdu mümkün olmaya. Ammâ cemî'-i mevcûdat O'nunla zuhûr bulmuş ola. Şol çekirdek gibi ki, o çekirdek idi sonra şecer oldu. Eğer o çekirdek olmayaydı, şecer olmaz idi. O sırr, şecerin her yerine sirâyet etmişdir lâkin görünmez. Şecer, neşv ü nümâyı o sırr ile bulur. Şecerin yılda bir kerre yapraklanıp ve çiçeklenip, meyvelendiği o sırr iledir. Gelip meyve zâhir olan çekirdek o sırrdır ki, bir idi bin göründü, bininden de yüz bin göründü. Cümle bir çekirdekdir, gâh bir görünür, gâh yüz bin. Gözde gören o sırrdır, kulakda işiten o sırrdır, elde olan kuvvet o sırrdır, ayakda yürüyen o sırrdır, yüzlerde görünen hüsn o sırrdır. O hüsne 'âşık olan da o sırrdır. Güldeki râyiha-i tayyibe ve bülbüldeki efgân-ı nâ-mütenâhiyye o sırrdır. Âh ne diyem ki, her ne var ise o sırrdır. Bu kadar elvân-ı muhtelife ile zuhûr etmişdir. Kendi cümleye iç olmuşdur, görünmez. Sıfâtı kendisine taşra olmuşdur ki, hep görünen O'dur. İç yüzü "Hû"dur ki ona "gaybü'l gayb" ve "batnu'l bevâtın" ve yine "lâ-te'ayyün" derler ve "hüviyyet-i sâriye" dahî derler. İmdi Hakk'ı bu yüzden mütâla'a, "Hû" ismiyle zikretmekdir, gerek dili sâkit olsun, gerek âhir sözde olsun.