İbn Battuta'nın Gözüyle Türk Ülkesi ve Ahîler

18 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Ahilik
Meşhûr seyyah İbn Battuta uzun seyahatlerinden birinde Türk Ülkesi dediği Anadolu'ya da uğramışdır. Seyyahın Anadolu mâcerâsı, 1332 senesinde Alanya'ya adım atmasıyla başlar. İbn Battuta, Diyâr-ı Rûm'a gelişini ve bu ülke ve halkına dâir görüşlerini şöyle anlatır :
Lazkiye'de Martelmin adlı bir Cenevizlinin büyük ticaret gemisine binerek "Türk Ülkesi"ne yöneldik. Burası Rum diyârı diye de bilinir. Çünkü eskiden Rumlarınmış. Rumlar ve Yunanlılar asıl ahâlidendir. Müslümânlar, orayı İslâm'a açtılar. Şu anda müslümân Türkmenlerin idâresi altında yaşayan bir hayli Hıristiyan vardır bu ülkede.
Elverişli bir rüzgarla on günlük seyahatten sonra Anadolu'nun ilk şehri olan Alâiye'ye ulaştık. Yolculuğumuz sona erince gemi sâhibi bizden ücret almadı. İkrâmından saydı bu yolculuğu.
Rûm diyârı diye bilinen bu ülke, dünyânın belki en güzel memleketidir. Allahu Teâlâ güzellikleri öbür ülkelere ayrı ayrı dağıtırken burada hepsini bir araya toplamış. Dünyânın en güzel insanları, en temiz kıyâfetli halkı burada yaşar ve en lezîz yemekler de burada pişer. Allah Teâlâ'nın yarattığı kullar içinde en şefkatli olanlar buranın halkıdır. Bu yüzden şöyle denilir : "Bolluk ve bereket Şam diyârında, muhabbet ve merhamet ise Rum'dadır". Bu kelimeyle buranın halkı kastolunuyor. 
Anadolu'ya geldiğimizde hangi zâviyeye gidersek gidelim büyük alâka gördük. Komşularımız, kadın ya da erkek bize ikrâmda bulunmaktan geri durmuyorlardı. Burada kadınlar yüzlerini örtmezler. Yola çıkacağımız zaman akrabâ ya da ev halkındanmışçasına bizimle vedâlaşırlar; üzüntülerini gözyaşı dökerek belli ederlerdi. Buranın âdeti gereğince ekmek haftada bir gün pişirilir, öteki günlere yetecek kadar. Ekmek günü, erkekler sıcak ekmekler ve nefis yemeklerle çevremizi doldurur, şöylederlerdi : "Bunları size kadınlar gönderdi, sizden hayır dua bekliyorlar".
Halk, İmâm-ı A'zam Ebû Hanîfe Hazretleri'nin mezhebindendir. Hak Teâlâ ondan râzı olsun. Hepsi Ehl-i Sünnet'tir. Aralarında ne Kaderî ne Rafizî ne Mu'tezilî ne Haricî ne de başka bir sapkın bulunmaktadır. Yüce Allah onları bu faziletleriyle diğer insanlardan üstün kılmıştır.
İbn Battuta,  fütüvvet esâsına dayanan bir teşkîlât olan ve o dönemde Anadolu'ya damgasını vuran, ahîlik hakkında da şunları söyler : 
Ahîler, Anadolu'ya yerleşmiş Türkmenlerin yaşadıkları her yerde, köy, kasaba ve şehirlerde bulunmaktadırlar. Şehirlerine gelen yabancıları misafir etme, onlarla ilgilenme, yiyeceklerini ve konaklayacakları yeri sağlama, onları eşkıyanın ve vurguncuların ellerinden kurtarma, şu veya bu sebeple haydutlara katılanları temizleme gibi konularda bunların eşine dünyânın hiç bir yerinde rastlanmaz.
Ahî, sanatının ve zanaatının erbâbını toplayan ve işi olmayan genç bekarları da bir araya getiren adamdır. Onlar, ahîyi başlarına geçirirler. Fütüvvet denen şey de budur. Önder olan adam, bir tekke yaptırarak orayı halı, kilim, kandil gibi gerekli eşyayla donatır. Onun ihvânı geçimlerini sağlayacak kazancı elde etmek için gün içinde çalışırlar. Kazandıkları parayı ikindiden sonra topluca getirip reislerine verirler. Bu parayla tekkenin ihtiyaçları karşılanır, beraber yaşama için gerekli yiyecek ve meyveler satın alınır. Mesela o esnada beldeye bir yolcu gelmişse hemen onu tekkede misafir ederler ve yiyeceklerden ikrâm ederler. Bu iş yolcunun ayrılışına kadar sürer. Bir yabancı ve misâfir olmasa bile yemek zamanında yine hepsi bir araya gelip berâber yerler, ilâhiler söylerler, raks ederler. Ertesi sabah işlerine giderek ikindiden sonra elde ettikleri kazançlarla önderin yanına dönerler. Onlara "fityan/yiğitler" deniliyor. Onların önderlerine de daha önce belirttiğimiz gibi "ahî" deniliyor. Ben dünyâ yüzünde onlardan daha ahlâklı ve fazîletlisini görmedim. Gerçi Şiraz ve Isfahan ahâlisinin davranışları da biraz ahî tâifesini andırıyor ama ahîler yolculara daha fazla alâka ve hürmet gösteriyorlar. Sevgide ve misâfirperverlikde de Şirazlılardan ve Isfahanlılardan daha ileri seviyedeler.
Tamâmen islâmî ve tasavvufî esaslar üzerine kurulmuş olan ahîlik, Osmanlı Devletinin de mayasını teşkîl etmişdir. Devletin kuruluş yıllarının tarihini yazan Âşıkpaşazâde, o dönemde çok önemli rol oynayan dört zümreden biri olarak ahîleri de zikreder. Büyük Türk medeniyetinin ve geniş bir coğrafyada yüzyıllar süren Türk hâkimiyyetinin en önemli sırlarından biri de budur.

Fütüvvet, herkese yâr olup, kimseye bâr olmamakdır.
Listeye geri dön