İbnü'l-Vakt Olmak Ne Demekdir?

12 Ağustos 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi

Tasavvufî eserlerde ve âriflerin şiirlerinde sık sık karşımıza çıkan bir tabirdir bu. İbnü'l-vakt, Arapça bir terkîbdir ve vaktin çocuğu demekdir. Malum ya "vakt", vakit, zaman, "ibn" de çocuk ma'nâsınadır. Peki ama vaktin çocuğu ne demekdir? 

Âriflerden bir zât, tasavvufu tarîf ederken, "Tasavvuf, kulun her vakitde o vakit içinde işlemesi lâzım gelen amelle meşgûl olmasıdır" demişdir ki bu, aynı zamanda ibnü'l-vakt olmanın da güzel bir tarifidir.

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri de şöyle buyuruyorlar :

Velînin sıfatlarından biri de korkusuz olmasıdır. Zîrâ korku, ilerde başa gelecek olan nâhôş bir şeyden çekinmek ve gelecekde elden kaçacak olan hoş bir şeyi ümîd etmekdir. Halbuki velî, ibnü'l-vaktdir. Onun geleceği yokdur ki, bir şeyden korkması bahiskonusu olsun. Onun korkusu olmadığı gibi recâsı da yokdur. Zîrâ recâ, husûle gelebilecek olan hoş bir şeyi veyâ zâil olabilecek olan nâhôş bir şeyi ümîd etmekdir. Bu ise vaktin ikinci parçasında yani gelecekde olur. Aynı şekilde velî mahzûn da olmaz. Çünkü hüzün vaktin katılığından ve bulanıklığından neşet eder. Rızâ gülistânında ve muvâfakat bağında olan bir kimsede hüzün olur mu? Nitekim Hakk Teâlâ, "اَلَٓا اِنَّ اَوْلِيَٓاءَ اللّٰهِ لَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَۚ elâ inne evliyâallahi lâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn" buyurmamış mıdır?

Hazret-i Mevlânâ da şöyle buyuruyorlar :

Sôfî ibnü'l-vakt bâşed ey refîk
Nist ferdâ goften ez şart-ı tarîk

Mânâsı şu : "Ey yol arkadaşı, sôfî vaktin oğlu olmalıdır. Tarîkin şartlarından biri de yarından bahsetmemekdir".

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri de şöyle buyuruyorlar :

Sôfî olan kişi ibnü'l-vakt olur. Yani her işi vaktinde eder. Ferdâya salmak ve bir işi vakt-i âhara terk eylemek şart-ı tarîkat değildir. Yani muktezâ-yı tarîkat hâzırın hükmüne riâyetdir ki ta'cîldir, tesvîk ve te'hîr değildir. Pes, bu husûsda işini ferdâya salma ve murâdın ne ise bu sâat ve lahzada husûle getir. Zîrâ sen ki sôfî ve ehl-i tarîksin hayırlı işi te'hîr etmek senin mezhebin değildir. Onun için demişlerdir ki, "fi't-te'hîri âfat" (geciktirmede âfetler vardır). Bunda işâret vardır ki, itibâr zamânı hâzıra ve belki nefesedir. Zîrâ mâzî ki yevm-i mîsâk, ve müstakbel ki yevm-i ahiretdir. Onun için derler ki hâlâ yevm-i mîsâkdayız. Dahi o gün münkazî olmamışdır. Ve sırr-ı âhiret dahi sülûkde münderic olmakla ârifin her zamânı hâzır olup, ibnü'l-vakt olur. 

Ârife gerekdir ki, ibnü'l-vakt ola. Yani hükm-i vakt ne ise, şuğl-i tâmm göstere. Ve mâzî ve müstakbel mülâhazasından sâde-dil ola ve çeşm-i basîretin iğmaz ede. Tâ ki vakt-i merhûnu geldikde hükm-i ilâhî ne ise zuhûra gele. Zîrâ her nesne ki müecceldir, eceli geldikde defter-i vücûdu matvî olur ve hâtem-i tamâm ile hatm bulur. Yani tâife-i ehlullah ehl-i nakddir, bugünkü işini yarına komaz ve "bugün vaktim safâ ile geçsin de yarın ibâdet edeyim" demez. Elinden gelen ibâdeti yarına komayıp hemen işlemeğe çalışır. Yani namazı kılar ve Hakk'ın emr ü nehyini be-gâyet gözetir. Yoksa mânend-i gâfilîn, tevfîk-i mühimmât ve tesvîf-i ibâdat etmezler. 

İşte bütün bu beyânlardan da anlaşılacağı gibi, ibnü'l-vakt olmak demek, geçmişi ve geleceği nazar-ı itibara almamak, yani geçmiş için hayıflanmamak, gelecek için endîşelenmemek, yalnızca o ânın tecelliyâtına nazar etmek, o ânın îcâbını yerine getirmek demekdir. Çünkü tecelliyât-ı ilâhîde tekrar yokdur. Cenâb-ı Hakk her ân başka bir tecellîdedir. "كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ Külle yevmin hüve fî şe'n" âyet-i celîlesi de bunu ilân etmekdedir. 

Türk sôfîlerinin "zuhûrâta tâbi olmak" dedikleri şey de budur.

Dem bu demdir dem bu demdir dem bu dem
Bu demin kadrini bil sôfî ol âgâh
Listeye geri dön