1 Eylül 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Kapına gelen fakîri boş çevirme! Dâimâ insanlara iyilik eyle! İyilikte cins gözetme! Kâfir dahî olsa, ikrâm ve ihsân eyle! Dünyâ ve âhiretde yaptığının mükâfâtını bulursun. Kâfir diye onu mahrûm etme! O da insandır. Onun zâtı temiz, sıfâtı kirlidir. Seksen sene küfürde bulunan, îmân edecek olursa cennete girer. Kırk sene günâh işleyen, yüz sene isyânda bulunan tövbe ederse, yani o günâhları bir daha yapmamak üzere terk ederse tövbesi kabûl olur ve makbûl kullardan olur.
Hakk'ın sana verdiği rızkdan, fakir olanlara yedir ve içir. Yukarda dediğim gibi, kâfir dahî senin nimetinden yemelidir. Kapına geleni zinhar boş çevirme! Eğer, senin kapına gelene gönül rızası ile vermezsen, bir zâlim senden zor ile alır. Kapına gelenin rızkı senin üzerine yazılmış ise, kapından onu mahrum çevirirsen sonra seni Allah onun ayağına gönderip o rızkı, ona ayağınla götürürsün.Efendi Hazretleri bu hususda bir misâl olarak şu kıssayı anlatırlardı :
Hazret-i İbrahim aleyhisselam Mekke'de bulunduğu bir sırada, kapısına üstü başı kirli, saçı sakalı biribirine karışmış, tırnakları uzamış bir zât gelip, Halîl aleyhisselâma misâfir olmağa geldiğini söyler. Hazret-i İbrahim, kendisinden hangi dîne sâlik olduğunu sorduğunda, Mecûsî olduğunu, yani ateşe taptığını bildirdi. Hazret-i İbrahim kendisine yüz göstermeyip, hânesine kabul buyurmadılar. Karşı tarafta olan zâviyesini gösterip orada oturmasını ve vereceği yemeğini orada yemesini söyleyip, hânesine girerek o gelen mecûsîye yemek hazırlamağa koyuldu. Hazret-i İbrahim'den iltifat görmeyen o misâfir, Medîne yolunu tutup, yola revân oldu. Hak teâlâ, Halîl'ine vahy eyleyip şöyle buyurdu : "Ne sebebden kulumu zelîl görüp, evine almadın? Bana şirk koşuyor diye evine alıp yüz göstermedinse, O bana şirk koştuğu halde onun birgün rızkını kesmedim. Onu bana kul olarak yarattım ve kulluğuma kabul ettim. Yarattığım mahlûkât içinde abes bir şey yaratmadım ve her yarattığımda binlerce hikmet vardır. Onu sana, seni imtihan için göndermiştim. Ona güler yüz göstermedin. Çabuk git, o kulumu bul gönlünü al!"
Bu hitâbı işiten İbrahim Nebî, o zâtın arkasından yollara düşüp, misâfiri aramaya koyuldu. Fakat bir türlü bulamıyordu. Sanki yer yarılmış yerin içine girmişti. Nihâyet, Medîne şehrine yakın bir yerde bulunca, eline ayağına düşüp, sırtına yüklenerek Mekke'de kendi hânesine kadar götürüp misâfir etmeye karar vermişdi ki o zât, "Beni kendi hâlime bırak. Sana misâfir olarak geldim, bana yüz göstermedin" deyince, Hazret-i İbrahim : "Dînin hakkı için benim davetimi kabûl et. Rabbimden itâb işittim, seni hâneme götürmek için buralara gönderildim" dedi.
Kızgın çöllerde yalın ayak, aç, susuz Mekke'ye doğru yola çıkınca, bu zât Hazret-i İbrahim'in bu lutfunu gördüğünden ötürü ona : "Yâ İbrahim! Ben senden râzı oldum ve senin dînine gireceğim" diyerek dîn-i İbrahim ile müşerref oldu.
Bu kıssa sana ibret olsun. Kapına gelen fakîri, kâfir bile olsa, Allah bir hikmete binâen göndermiştir. Cenâb-ı Hak,kendisine şirk koşan kâfirlerin ve müşriklerin dahî rızkını kesmemektedir. Ona yapacağın iyilik, senin insanlığını ve dîninin yüceliğini isbâta kâfîdir. Bir mü'minin hânesine iki misâfir gelse, bu iki misâfirin bir tânesi gayrimüslim olsa, evvelâ gayrimüslime ikrâm etmek lâzımdır. Zira mü'min olan senin din kardeşin olduğu için, hâne sâhibi gibidir. Yapacağın bu ikrâm ile o gayrimüslimin kalbinde islâm dînine karşı bir meyle sebeb olursun, iyilik eyle, kötülükden kaç. Babalarımız "Yap bir iyilik, at denize, balık bilmezse Hâlık bilir" demişler.