25 Aralık 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle Gence şehrinde içki mübtelâsı bir şehzâde varmış. Bir gün yine içip içip sarhoş olmuş, o sarhoş hâliyle elinde de bir bardak şarap olduğu halde, şarkı söyleyerek mescide girmiş. O sırada câminin maksûresinde tatlı dilli, temiz kalbli, bir ârif oturmuş etrafındakilere vaaz ediyormuş. Şehzâdenin mescide bu vaziyetde girmesi yani mescidin kudsiyyetine hiç hürmet etmemesi, orada bulunan müslümanları çok müteessir etmiş ama kimse sesinin çıkaramamış. Pâdişahlar, şehzadeler, Allah'ın emrine aykırı bir iş yaptıkları zaman, onlara kim, "Bu iş şerîate uymaz, yapma" diyebilir ki? Malum ya, sarımsak kokusu gül kokusunu, davul sesi de çengi sesini bastırır.
Şerîate uymayan bir şeyi men' etmek elden gelirse, elsiz ayaksız gibi oturmak yakışmaz. Kötülüğü el ile men' etmek mümkün olmazsa, dil ile men' etmek lâzımdır. Çünkü birçok yaramazları nasîhat ile yola getirmek kâbildir. Bu da olmazsa, o zaman kötülüğü gönülden himmet ile men' etmeğe çalışmak gerekir.
Şehzâdenin hışmından korktukları için seslerini çıkarmayan cemaatin içinden birisi, o ârifin yanına gelerek şu ricâda bulunmuş, "Efendim, biz elsiz ve dilsiziz, birşey yapamıyoruz, birşey söyleyemiyoruz. Âriflerin gönlünden çıkan yanık bir nefes, yetmiş kılıç ve teberden daha kuvvetlidir derler. Siz şu sarhoşa bir bedduâ etseniz de Allah onun cezâsını verse" demiş. O zât, ellerini kaldırıp Cenâb-ı Hakk'a şöyle niyâz etmiş : "Ey gökleri ve yerleri yaradan Allahım! Şu genç pek keyifli ve bahtiyardır, onun keyfini ve bahtiyarlığını dâim eyle".
Hazret'den sarhoş şehzâde için beddûa bekleyenler, bu duâya bir ma'nâ verememişler. İçlerinden biri dayanamayıp, "Böyle kötü bir adama niçin iyilik istediniz? Kötüye iyilik istemekle bütün halka kötülük etmiş olmuyor musunuz?" diye itiraz edince o zât demiş ki, "Kardeşim, sen benim sözümü anlamamışsın. Ben ona Cenâb-ı Hakk'ın tövbe nasîb etmesini istedim fakat maksadımı nükteli bir tarzda ifâde etdim. Her kim ki kötü huyundan vazgeçer, tövbe ederse, cennetde ebedî bir hayâta nâil olur. Şarabın verdiği zevk çok kısa sürer, halbuki ona tövbe edenlerin zevki ebedîdir" demiş.
Orada bulunanlardan biri, ârifin bu güzel sözünü şehzâdeye ulaştırmış. Şehzâde, ârifin sözünü işitir işitmez gözlerinden sel gibi yaşlar boşanmış ve hemen o anda yaptıklarına nâdim olup tövbekâr olmuş.
İşin acâib tarafı, şehzâdeye daha evvel babası defalarca nasîhatda bulunup, içkiyi bırakmasını tenbîh ettiği halde, hattâ tehdîd edip cezâ verdiği halde şehzâde bu kötü alışkanlığından vazgeçmemiş. Şehzâdeye başkaları da hep nasîhat etmişler ama o hiç kimseyi dinlememiş, hiç bir nasîhat ona kâr etmemiş. Hattâ onu ayıplayarak "Böyle işleri câhiller yapar, derhal vazgeç bu işlerden" kabîlinden sözler söyleyenleri, söylediklerine pişman etmiş, kimini cellada vermiş, kimini de eziyet ve cefâ etmiş.
Kükreyen arslanlar cenkden kaçmazlar, kaplanlar keskin kılıçdan korkmazlar. Yumuşaklıkla düşmanın derisini yüzmek bile kâbil iken sert muamele, dostu bile düşman eder. Örs gibi katı olan herkes, kafasına muhakkak çekiç yer.
Yüksek mevkilerde bulunanlara nasîhat ederken sakın sertlikle söyleme. Onun sertliğini gördükçe sen yavaşlayıver. Küçük-büyük her insana karşı dâimâ iyi huylu ol. Eğer muhâtabına yumuşak davranır, tatlı muamele edersen, fakîr sana kul-kurbân olur, zengin de yumuşar ve tevazû gösterir. Muvaffakiyyet, tatlı dildedir. Acı söz ve sert muamele dâimâ hırçınlık ile karşılanır. Arkadaş! Sen gel de tatlı dilliliği Sa'dî'den öğren. Ekşi yüzlü, acı sözlü, haşin adam da, huşûneti içinde yok olsun gitsin.