İhlassız Amel Makbûl Değildir

23 Ekim 2023 tarihinde yayınlanmıştır.

İhlas

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri, Kitâbü'n-Netîcesinde, "يَأْخُذُونَ عَرَضَ هٰذَا الْاَدْنٰى" âyet-i celîlesi hakkında buyuryorlar ki : 

Ednâ, dünyâdır, arazı onun metâ'ıdır. Ve metâ'-ı dünyâ iki vech iledir. Biri bir amelin mukâbelesinde medh ve senâdır ki nefs-i insâniyye onunla temettu' ve intifâ' eder. Ve biri dahi mâldır ki cesed-i insânî onunla müntefi' olup gıdâlanır. Ve bundan ahz olundu ki amel üç vech üzerinedir. Evvelkisi rızâullâh için me'mûl olan kârdır ki bunun mukâbelesinde araz-ı dünyâ mutlakan melhûz değildir, gerek senâ ve gerek mâl. Ve ikincisi medh ve senâ mukâbelesinde olan ameldir. Ve üçüncüsü celb-i mâl için ameldir. Pes, şol amel-i hayr ki rızâ-i Hakk içindir makbûldür. Zîrâ mukâbele-i senâ ve mâldan hiçbiri melhûz değildir. İşte "مُخْلِص۪ينَ لَهُ الدّ۪ينَۜ" sırrı budur. Ve şol amel ki senâ veyâ mâl mülâhazasıyladır merdûddur. Zîrâ ihlâsdan hâricdir. İşte "فَمَا كَانَ لِشُرَكَٓائِهِمْ فَلَا يَصِلُ اِلَى اللّٰهِۚ" budur. Yani vücûd-i Hakk'da olan vahdet, şirketi münâfîdir ve garaz-ı dünyâ ile âmil olan ise müşrikdir. Zîrâ amelinin sûreti Hakk'a ve hakîkati halkadır.

Ve bundan ahz olundu ki umûr-i dîniyyeden olan nesnede ücret sahîh değildir, tedrîs ve va'z ve imâmet ve hitâbet ve ta'lîm-i sıbyân ve emsâli gibi. Zîrâ bu makûlelerin ücûru uhreviyyedir. Umûr-i uhreviyye için ise ucûr-i dünyeviyye olmaz ve illâ bâtıl olur. Meğer ki âmil olan kimse ol hizmet mukâbelesinde ücrete müterakkıb olmaya ve vücûdunu onun üzerine binâ kılmaya. Şöyle ki ol ücret olsa da olmasa da ol ameli işleyici ola. Bu sûretde ahz etdiği ücreti amel mukâbelesinde diye ahz etmeye, belki hediyye ve atıyye diye ahz ede. Ve mushaf ve kütüb-i tefsîr ve hadîs dahi ona mülhakdır. Yani bunlar bey' olunmak mukâbelesinde ücret ve semen alınmak meşrû' değildir. Pes, bu sûretde dahi aldığı nesneyi hediyye diye ahz ede ve satmak dahi niyyet etmeye. Zîrâ emr-i dînde bey' ve şirâ olmaz, belki sûreti olur. Ve hîbe bey' gibi değildir. Ve bazılar ki hayırların gayra bey' ederler. Meselâ icrâ etdiği çeşme ve binâ etdiği mescid ve emsâli gibi. Bu, dahi sahîh değildir. Meğer ki hîbe ede ve mukâbelesinde mâl mülâhaza etmeye ve ahz etdiği mâlı hediyye diye ahz ede. Katı muhlis mü'mine muhtâcdır ki bu makûle emr-i dînin uhdesinden gelebile.

İşte bu cümlenin adem-i sıhhati şirk ucundadır. Hakk Teâlâ buyurdu, " فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلًا صَالِحًا وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَدًا" Yani amelin sâlih olduğu şirkden hâlis olmakladır ve illâ mücerred amel likâyı müstelzim olmaz. Maksûd ise likâdır. Pes, likâya vesîle ihlâsdır. Allahu Teâlâ buyurdu, "وَمَا يُؤْمِنُ اَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ اِلَّا وَهُمْ مُشْرِكُونَ". Yani şirk ile îmân ve tevhîd bir yerde müctemi' olmaz. Bu cihetden tâlib-i îmân-ı hakîkî olan şirk-i vücûdu aradan ref' eder. Zîrâ kâfir-i bi't-tâgût olmak îmân-ı billâhdan mukaddemdir. Hakk Teâlâ buyurdu, "فَمَنْ يَكْفُرْ بِالطَّاغُوتِ وَيُؤْمِنْ بِاللّٰهِ"

Ba'dezâ amelde hulûsun sırrı vahdet-i vücûd olduğu gibi cûd-i ilâhîye dahi nâzırdır. Yani Allahu Teâlâ kâinatı cûduyla halk eyledi. Ve cûd şol 'atâdır ki kable's-suâl ola. Çünki Hakk seni bilâ-'illetin halk etdi. Sen dahi O'na olan amelini bilâ-'illetin kıl ve O'ndan gayrı melhûzun olmasın. Ve nefs düşmandır ve düşman karışdığı ameli dost kabûl etmez. Eğerçi ol düşman dost için olan amele vesîledir. Zîrâ nefs-i hayvâniyye, rûh-i insânînin matıyyesi gibidir. Ve matıyye menzile vusûle âletdir. Ve bir nesne zâhiren düşman elinden bitdiği mülâhazasını mûcib değildir.

Listeye geri dön