7 Mart 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Malûm ya, herkesin arzusu uzun yaşamakdır. Herkes ömrünün uzun olması için duâ eder ve yine herkes ömrünü uzatmak için elinden ne geliyorsa yapar. Doktorlara, hastahâneler müracaat eder, gerekirse bütün servetini bu yolda harcar. Halbuki uzun yaşamak, büyük bir azâbdır. Nitekim Efendimiz aleyhi's-salâtü ve's-selâm, erzel-i ömürden Allah'a sığınmış, böylelikle ümmetine uzun yaşamanın hayırlı olmadığını öğretmişdir. O'nun en gözde tilmîzi Hazret-i İmâm Ali kerremallahu vecheh Efendimiz de, "Uzun ömür, rûha azabdır. Ölüm ise rahat ve ferahlıkdır" buyurmuşdur.
Erzurumlu İbrâhimn Hakkı Hazretleri de şöyle ifâde etmişdir bu hakîkati :
Ölümün hikmetini idrâk edemeyen, onun kadr ü kıymetini bilemeyen ve uzun ömür isteyen kimse, ihtiyarlığı göze almış demekdir. Hâlbuki ihtiyarlık demek, hastalık demekdir, zayıflık demekdir, âcizlik demekdir. İnsan yaşlandıkça gözü görmemeye, kulağı duymamaya, dizi kırılmamaya, beli bükülmemeye başlar. Hâfızası zayıflar, aklı gidip gelmeye başlar, muhâkeme kâbiliyetleri de azalır fazla yaşayanların. Yaşı ilerleyen kimse, yemekden içmekden lezzet almaz, yediklerini hazmedemez, hayatdan zevk alamaz, çöküntü içindedir. Hele bir de elden ayakdan düşerse insan, büyük bir azâba döner hayât. İnsanın en basit bir ihtiyâcı için bile başkasına muhtâc olması ne büyük bir rezillikdir. Öyleyse bunu taleb etmek akıllı işi değildir.
Onun için ârfiler, uzun ömür duâsı yapmazlar, hayırlı ve bereketli ömür isterler Allah'dan. Ömrü kısa olan nice insanlar vardır ki, hayırlı ve bereketli bir ömür sürdükleri için hâlâ eserleriyle, hayırlarıyla yaşamakdalar. Ömrü uzun olan nice insan da var ki, hatırlanmıyorlar bile.
Âriflere göre beden rûhun kafesidir. Rûh kuşu dâimâ bu kafesden çıkmak ve vatan-ı aslîsine uçmak ister, ne var ki beden ona mâni olur. Ne zaman ki kafes kırılır, rûh hürriyetine kavuşur. Kafesin kırılması ölümdür. İhtiyarlık, kafesin eskimesidir. Dikkat ederseniz, çoğu insan eskiyen kafesi sağlamlaşdırmak için uğraşıp durmakda, farkında olmadan rûhuna azâb çekdirmekdedir. Tabii hâline bırakılsa kendiliğinden kırılacak olan kafes, dışarıdan yapılan takviye ve müdâhalelerle bir müddet daha dayanmakda, bu da içeride habs olmuş olan rûha çile çekdirmekdedir.
Tabii bu işden nemalanan pek çok kişi ve kurum var, kafesi kendi hâline bırakmak, onların da hiç işine gelmez. Bazen insan kendisi ölmek istiyor da doktorlar, hastahâneler izin vermiyorlar. Çünkü doktoru ayrı kazanacak, hastahânesi ayrı kazanacak, eczâcı geçimini temin edecek, ilaç şirketleri kâr edecek, filan filan. Bu yüzden günümüzdeki sistem, insanları daha uzun süre yaşatma üzerine kurulmuşdur. Büyük menfaatler vardır bu işde çünkü.
Birisine rüyâsında o devrin velîlerinden bir zâtın bir sene ömrü kaldığını söylemişler. Adam gidip rüyâsını anlatınca, o zât hemen ağlamaya başlamış. Rüyâyı gören adam şaşırmış. "Efendim, siz dünyâya hiç kıymet vermediğiniz hâlde, bu habere ağlamanıza çok şaşırdım" deyince, Hazret buyurmuş ki, "Evlâdım, ben bir sene ömrüm kaldı diye ağlamıyorum. Bilakis senin rüyân gerçek çıkar da bir yıl daha bu denî dünyâda kalırım diye ağlıyorum. Bilesin ki ben, her gece Allah'a kavuşma arzusu ve niyetiyle yatarım".