Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri lutfetmişlerdi :
Tımarhânenin birinde kör bir deli sabahdan aşkama kadar hiç durmadan "Ben peygamberim, ben peygamberim" deyip duruyormuş. Onun hep tam karşısına oturan diğer bir deli de, o her "Ben peygamberim" dediğinde hiç bıkmadan başını hayır anlamında yukarı kaldırıyormuş. Doktorlardan biri sürekli aynı şeyleri yapan bu iki deliyi uzun uzun seyrettikden sonra dayanamamış ve kafasını yukarı kaldıran deliye sormuş, "O her 'Ben peygamberim' dediğinde sen hep başını yukarı kaldırıyorsun. Neden böyle yapıyorsun?" demiş.Deli, "Bu herif yalan söylüyor da ondan, peygamber filan değil o" demiş. Doktor, "Peki sen nereden biliyorsun onun peygamber olmadığını?" deyince, "Nereden olacak, ben Allahım da ondan. Ben hiç kör peygamber göndermedim ki" demesin mi!
NÜKTE
Bu hikâye sizlere ma'nâsız gelebilir, "Aman canım, delilerin hezeyânları bunlar" deyip gülüp geçebilirsiniz. Fakat eğer etrâfınıza dikkatlice nazar edip iyice düşünürseniz göreceksiniz ki, bu gibi deliler tımarhânelerden çok dışarıda dolaşmakdadırlar. Üstelik bunların çoğu yüksek mevkiler ve makâmlar işgâl etmekdedirler. Dünyâ sevgisi ve makâm-mevki hırsı ile aklı başından giden ve "أَرَأَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ" âyet-i kerÎmesi ile beyân edildiği üzere "hevâsını ilâh edinen" nice insanlar vardır ki, bu delilerden farksız hattâ onlardan daha beterdirler. Efendi Hazretlerinin, hikâyenin sonunda, "Tımarhânede Allahlık iddiâ edenler dolu" buyurması da dünyânın tımarhâneye, ilâhlık iddiâ edenlerin de dünyâ muhabbeti ile aklı başından giden kimselere remz olduğuna işâretdir.