İkrâr İle Muteber Olmayan Îmân

7 Ocak 2025 tarihinde yayınlanmıştır.

İsmail Hakkı Bursevi

İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri buyuruyorlar ki :

Suâl olunursa ki, ba'zı îmân vardır ki ikrâr ile bile mu'teber değildir. Meselâ Mekke’den hicret farz olduğu vakitde hicrete kâdir olup hicretden tehallüf edenlerin îmân ve ikrârlarına i'tibâr olunmayıp haklarında "مَا لَكُمْ مِنْ وَلَايَتِهِمْ مِنْ شَيْءٍ" denildi ve küffârdan 'add olunmakla mîrâsdan men' olundular. Cevâb budur ki, tevhîd-i 'aklî ehlinin îmân-ı şer'îye iktidârı yokdur. Zîrâ da'vet bâliğ olmamışdır. Ve kezâlik îmân-ı bilâ-ikrâr ehli yalnız îmân ile me'mûrlardır ki ikrârı terk etmekle vâcibi terk etmiş olurlar. Terk-i vâcib ile ise küfr lâzım gelmez, belki âsim olur. Mes'ele-i hicretde ise hicret, şart-ı îmân ve belki 'an-aslin rükn kılındı, teşdîd tarîkıyla. Zîrâ küffâr-ı Mekke, ezâda ifrât ederlerdi ve muhâcirlerin dahi Medîne'de tahte'l-livâda bulunmaları zarûrî idi, tâ ki imdâd-ı dîn-i mübîn edeler. Pes, bilâ-vudû' veyâ bilâ-kırâat namâz sahîh olmadığı gibi bilâ-hicret dahi sahîh olmadı. Pes, onların terk-i hicret etdikleri Şeytân'ın ibâ ve istikbârı gibi bir ma'nâ oldu. Bu cihetden kâfir oldular. El-hâsıl onların küfürlerine hükm eden Allâhu Teâlâ'dır, yoksa kıyâs ve ictihâd ile sâbit nesne değildir ve husûs-ı mâddedir ki gayra kıyâs olunmaz. Pes, 'aded-i kalîli îmânda tazyîk etmekden, dâire-i rahmeti mutlakan tazyîk lâzım gelmez. Fa'lem zâlik.

Çok mühim bir meseledir bu, ikrâr ile muteber olmayan îmân meselesi. Hazret-i Şeyh Kur`ân'dan delîl getirerek, isbât ediyorlar ki, bir kimse ben mü'minim dese de Hakk katında mü'min olmayabilir. Nitekim Sûre-i Bakara'nın baş tarafındaki "وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِن۪ينَۢ" âyet-i celîlesinde bu husûsda sarahat vardır. "İnsanlardan öyleleri var ki, Allah'a ve âhirete inandık derler ama onlar mü'min değillerdir" buyuruyor Cenâb-ı Hakk. Çok mühim! Biz îmân etdik diyoruz ama bakalım Allah indinde makbûl mü îmânımız. Biz mü'miniz, muvahhidiz diyoruz ya îmânı, tevhîdi nakz eden bozuk bir itikâdımız varsa. Ne gibi meselâ? Müslümanım diyen nice adam var, Allah'ın gökde olduğunu söylüyor. Akâid bakımından sapıtmış gitmiş bunlar. Cenâb-ı Hakk'ın mekândan münezzeh olduğunu bilmiyor. Bazısı da çıkmış, Allah bütünü bilir, cüzü bilmez diyor. Al bir sapıklık daha. Allah," Ben âlimü'l-gaybı ve'ş-şehâde"yim diyor, ilâhiyatçının biri çıkıyor, Allah yarın ne olacağını bilmez diyebiliyor. Kimisi kaderi inkâr ediyor, kimisi irâdeyi, kimi melek yokdur, cin yokdur diyor, kimi cehennemi yâhud kabir azâbını inkâr ediyor. Bir kısım insanlar da haramı helâl kabûl ediyor, bu sûretle dînden çıkıyor. "Ben müslümanım ama içki de içerim, içki içmek niye günah olsun" filan diyerek içkiyi haram kabûl etmeyenler gibi. Bunlar akâid bakımından sapıtmış olanlar. Bir de amel bakımından dînin dışına çıkanlar var. Meselâ hiç namaz kılmayan kimseler gibi, "Benim kalbim temiz, namaza ihtiyâcım yok" diyenler gibi. Yâhud "Ben namaz kılarım ama hacca gitmem, elin Arabına para mı kazandıracağım" diyenler gibi. Yâhud "Kurban kesmek ilkellikdir, o eskidenmiş, şimdi onun yerine fakîre yardım yapmak lâzım" diyerek Allah'ın emrini, Peygamber'in sünnetini reddeden, inkâr eden kimseler gibi. Bunlar da amelî bakımdan dînin hâricine çıkmış olan kimselerdir. İşte bunlar, ikrârlarına rağmen îmânları Allah katında makbûl olmayan, muteber olmayan kimselerdir.

Listeye geri dön