1 Kasım 2015 tarihinde yayınlanmıştır.
"Şimdi zamâne bilginleri de böyledir işte. Bilgilerde kılı kırk yararlar, kendilerine âit olmayan şeyleri iyiden-iyiye bellemişlerdir, onları iyice kavramışlardır. Fakat asıl önemli olan, bütün bunlardan fazla kendilerine yakın bulunan, kendi varlıklarıdır; kendi-kendilerini bilmezler. Herşeye helâldir, haramdır diye hüküm verirler, bu câizdir, o câiz değildir, şu helâldir, şu haramdır diye hükmederler de kendileri helâl midir, yoksa haram mı; câiz midir, değil mi; temiz midir, pis mi; onu bilmezler. Şu içi boş oluş, sarılık, şekil, yuvarlaklık, yüzük için eğretidir. Yüzüğü ateşe attın mı bunların hiç biri kalmaz; hepsinden arı olan özü, zâtı kalır. İşte herşeyin vasfını söylemek, bilgilere, işlere, sözlere ait övüşlerde bulunmak da böyledir, buna benzer. Bütün bunlardan sonra bâkî kalan zâtiyle ilgisi yokdur bunların. Onların övüşleri şuna benzer; hep bunları söylerler, anlatırlar da sonunda, avuçdaki kalburdur hükmüne varırlar; çünkü asıl olan şeyden haberleri yoktur"
"Bir adam âlim dahi olsa, ilmi mi aklına gâlip, aklı mı ilmine gâlip diye sorarlar? Eğer aklı ilmine gâlipse o adam hayırlı bir adam olur, eğer ilmi aklına gâlip olursa onda iş yokdur!...Kütüphâne gibidir ama bir şeye yaramaz. Kişinin aklı ilmine gâlip olmalıdır..."