İmam-ı Ali Namaza Duracağı Vakit Niçin Endîşelenirdi?

30 Aralık 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz
Her namaz vakti geldiğinde, İmam Ali kerremallahu vecheh Hazretlerinin vech-i münevverleri renkden renge girer ve vücûd-i akdesleri titrermiş. Bir gün kendisine sormuşlar, "Yâ emîre'l-mü'minîn, dikkat etdik, siz namaza duracağınız zaman, hep yüzünüzün rengi değişiyor, sizde bir acâib hâl oluyor, acabâ bunun hikmeti nedir?" demişler. 

Şaşılacak bir şey değil mi bu? Cennetle müjdelenmiş olan bir zât bu, herhâlde Allah'ın azâbından korkacak değil. Peygamberimizin kendisinden ayırmadığı, "Biz onunla bir nûruz" dediği zât-ı akdes bu, niçin titresin, niçin rengden renge girsin?

Bâb-ı ilm-i ma'rifet olan Cenâb-ı Hayder-i Kerrâr, bu suâle şu cevâbı vermişler :
Namaz vakti, emâneti edâ etme vaktidir. "إِنَّا عَرَضْنَا الْأَمَانَةَ عَلَى السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَالْجِبَالِ فَأَبَيْنَ أَن يَحْمِلْنَهَا وَأَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْإِنسَانُ innâ aradnâ'l-emânete 'ale's-semâvâti ve'l-ardı ve'l-cibâli fe ebeyne en yahmilnehâ ve eşfakne minhâ ve hamelehe'l-insân" âyetinde beyân olunan emânetdir bu. Cenâb-ı Hakk'ın semâvâta ve arza teklîf etdiği fakat onların azamet-i ilâhiyyeden korkarak yüklenmekden çekindiği emâneti, insan yüklenmişdir. Ben bu vazîfeyi hakkıyla edâ edebilecek miyim, edemeyecek miyim, bilmiyorum. İşte bunun için endîşe ediyorum.
İmam-ı Ali kerremallahu vecheh Efendimiz Hazretlerinin bu endîşesini îzâha girişmeden evvel, şu emânet meselesi ve namazın manâsı üzerinde biraz duralım.

Namazın manâlarından biri, kulun her gün beş defa huzûrullaha çıkıp hesâb vermesidir. Tıpkı mahşer günü hesâba çekileceği gibi. Neden? Çünkü insana büyük bir emânet verilmişdir ve mükellefiyyet yüklenmişdir. Emânet, vücûd, akıl, irâde ve sâir nimetlerdir. Vazîfeler de belli, Allah'a kulluk, Resûlüne itâat, mahlûkâtına şefkat ve merhametle muâmele ve insanlığa hizmet. Dikkat ederseniz pek çok vazîfesi ve mesûliyyeti vardır insanın. Günde beş defa huzûrullaha çıkmak demek, iki namaz arasında yapdıklarımızın ve yapmadıklarımızın hesâbını Allah'a vermek demekdir. Yap dediğini yapmadıysak, yapma dediğini yapdıysak eğer, Allah'dan afv u mağfiret taleb edeceğiz, boynumuzu bükeceğiz, "Aman Yâ Rabbi" diye yalvaracağız. İbâdet ve tâat için Allah'dan yardım isteyeceğiz, istikâmeti muhâfaza için de kezâ Cenâb-ı Hakk'ın inâyetine sığınacağız. Namazı bu şekilde edâ edenlerin endîşesi "Acabâ Allah beni affeder mi? Cennetini bahşeder mi? Cehennemden, azâbdan kurtulur muyum?" endîşesidir. Peki İmâm-ı Ali'nin endîşesi bu olmadığına göre nedir?

Namazın bir ma'nâsı da mi'râcdır yani Allah'a kurbiyyetdir, yaklaşmadır. Namazda mi'râc edenler, Cenâb-ı Hakk'a öyle yaklaşırlar, öyle yaklaşırlar ki yakınlıkda "kâbe kavseyn"i de geçerler, "ev ednâ" makâmına yükselirler. Bu da her kula nasîb olmaz. Ancak varlığından tamâmiyle geçen, beşerî sıfatlarından tamâmen soyunan zevâta müyesser olur. İşte semânın ve ardın yüklenmekden kaçındığı emânet böyle bir emânetdir ki onu insan yüklenmişdir. Çünkü insân-ı kâmil halîfetullahdır, Hakk'ın sıfatlarına sâhibdir o. Zâten Hakk'a kurbiyyetin yegâne yolu da O'nun sıfatlarıyla sıfatlanmakdır. 

İşte İmâm-ı Ali Kerremallahu Vecheh Hazretlerinin namaza durmadan evvel yaşadığı heyecanın, duyduğu endîşenin sebebi budur. "Acaba o kurbiyyeti bulabilecek miyim?" endîşesidir bu. Sôfiyye lisânında makâm-ı cem' derler buna. Dil ile tarîf edilmez bu, kalemle de yazılmaz. 

Geçip varlık hicâbından varan vahdet sarâyına
Erişir "kâbe kavseyn"e bilir sırr-ı "ev ednâ"yı
Listeye geri dön