İmam-ı Azam Hazretleri Halîfenin Teklifini Niçin ve Nasıl Reddetdi

21 Şubat 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Emeviler

Halîfe Mansûr zamânında, devletin en yüksek ve en itibarlı makâmlarından biri olan kâdılkudâtlık makâmına dört kişiden birini tayîn etmeyi düşünmüşler. Bunlardan biri İmâm-ı Azam Ebû Hanîfe Hazretleri, ikincisi Süfyân-ı Sevrî, üçüncüsü Mıs'ar bin Küdam, dördüncüsü de Şüreyk imiş. Bu dört zât, o devrin en büyük âlimleridir. Halîfenin huzûruna getirilmeleri için hepsine adam gönderilmiş. Dördü toplanıp giderlerken İmâm-ı Azam Hazretleri, "Ben her birimiz hakkında bir firâsetde bulunayım mı?" diye sormuş, diğerleri "hay hay, isâbet olur" demişler. Bunun üzerine Hazret-i İmâm buyurmuşlar ki, "Ben bir yolunu bularak bu işden kendimi kurtaracağım, Süfyân firar edecek, Mıs'ar kendisini deli gösterecek ve Şüreyk de vazîfeyi alacak".

Hakîkaten de Süfyân kaçıp bir gemiye sığınır, "Allah aşkına beni saklayın" der ve onu saklarlar. Geriye kalan üçü halîfenin huzûruna çıkarılır. Mansûr, önce Ebû Hanîfe Hazretlerine hitâb ederek, "Bu görevi senin üstlenmen gerek" der. İmâm-ı Azam Hazretleri, "Ey mü'minlerin emîri, ben Arap değilim, Arapların ileri gelenleri vereceğim hükme râzı olmazlar" diyerek teklifi nâzikçe reddeder. Halîfe Mansûr, "Olmaz! Bu işin soyla sopla bir alâkası yok. Bu iş için ilim gerek, âlimlerin önde geleni de sensin" der. Bunun üzerine Hazret-i İmâm, "Ben bu işe lâyık değilim" diyerek mazeret beyân eder. Halîfe sinirlenir ve der ki "Bu nasıl söz! Herkes bilir ki bu işe senden daha lâyık bir kimse yokdur". İmâm-ı Azam Hazretleri buyurur ki, "Ben sözümü isbât ederim. Şâyet sözüm doğruysa, lâyık değilim demekdir. Eğer sözüm yalansa, yalancı bir kimsenin böyle bir makâma tayîn edilmesi câiz değildir. Zâten sen de yalancı birini kendine vekil tayîn etmeği, davâları ona havâle etmeği câiz görmezsin". Halîfe, söyleyecek bir şey bulamaz ve Hazret-i İmâm bu sûretle bu işden kendisini kurtarır.

Tam bu sırada Mıs'ar ileriye atılır ve halîfenin eline sarılarak, "Nasılsın, çoluk çocuk nasıllar, malların ve hayvanların durumu nasıl?" der. Halife Mansur, "Bu adam delirmiş, hemen bunu dışarı çıkarın" der. Sonra Şüreyk'e döner, "Bu vazîfeyi senin üstlenmen gerek" der. Şüreyk, "Ben hasta bir adamım" diye mazeret beyan ederse de halîfe oralı olmaz, "Tedâvi olursun, olur biter" der ve vazîfeyi ona verir.

Bu hâdisede hakîkaten büyük dersler vardır. Hiç kimsenin reddetmeyeceği böyle câzib bir teklifi Hazret-i İmâm acaba niçin reddetmişdir? İş reddetmekle kalsa iyi, işin ucunda halîfeyi kızdırmak ve onun hışmına uğramak da var. Acabâ Hazret-i İmâm halîfenin hışmına hedef olmaya nasıl cesâret etmişdir?

Gâyet iyi biliyoruz ki, öteden beri takvâyı bırakıp fetvâ ile hareket eden sultanlar, emirler, padişahlar hep büyük âlimleri avuçlarının içine almak istemişlerdir. Maksadları onlardan kendi arzularına göre fetvâlar almak, yalan yanlış işlerine meşruiyyet kazandırmak ve onların halk nezdindeki itibarlarından istifâde etmekdir. Âlimlerin pek azı, sultanların arzularına boyun eğmemiş, makâmın mevkinin câzibesine aldanmamış, paraya pula aldırmamış, onların zulmünden korkmamış, çekinmemiş, ilmin izzetini, îmânın vakarını muhâfaza etmişdir. Az sayıdaki bu âlimlerin imâmı da yine Hazret-i İmâm-ı Azam'dır. Yalnız bu fazîleti dahi onun büyüklüğünü isbâta kâfîdir.

Listeye geri dön