İmâm-ı Gazâlî Hazretlerinden İlim Tâliblerine On Tavsiye

5 Şubat 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

İhyau Ulumiddin

İmâm-ı Gazâlî Hazretleri meşhûr eseri İhyâ'da ilim tahsîl eden talebenin riâyet etmesi gereken âdâbı on madde hâlinde sayar. Bu on maddeyi özetleyerek aktarıyorum :

1. Her şeyden evvel kalbini bütün fenâ hâllerden ve kötü vasıflardan temizlemelidir. Çünkü ilim öğrenmek kalbin ibâdeti, sırrın namazı ve derûnî hâsselerin Allahu Teâlâ'ya yaklaşmasıdır. A'zâların vazîfesi olan namaz a'zâlar her türlü pislikden temizlenmeden kabûl olmadığı gibi, bâtın ibâdeti ve kalb tezyîni olan ilim tahsîli de ancak kalbi her türlü kötü sıfat ve vasıflardan ve kötü ahlâkdan temizledikden sonra makbûl olur. 

2. Dünyâ ile alâkasını azaltıp yurdundan ve âilesinden uzaklaşmalıdır. Çünkü dünyâ alâkası ve âile gâilesi tahsîle mâni'dir. Halbuki Allahu Teâlâ bir insânın içinde iki kalb yaratmamışdır. Aklı başka yerde olan insanın anlayışı azalır. Bu sebebden, "Bütün kuvvetini ilme bağlamadan, ilimden bir şey alamazsın" denilmişdir.

3. İlimle kibirlenip, hocaya ukalâlık etmemekdir.  Bilâkis bütün mevcûdiyetiyle her husûsda hocanın emrine girip onun bütün öğütlerini, câhil bir hastanın hâzik bir hekimi dinleyip kabûl etmesi gibi, dinlemeli ve kabûllenmelidir. Talebeye yakışan dâimâ hocasına karşı alçakgönüllü olup ona hizmeti bir şeref telakki etmekdir. 

4 İlim tahsîlinde bulunan kimse, ilme ilk girdiğinde ister dünvevî ister uhrevî olsun, insanların ihtilâflarına kulak asmamalıdır. Çünkü bu gibi ihtilâflar, aklını bocalatır, zihnini kurcalar, kanâatini şaşırtır, kendisini ümîdsizliğe düşürür. Bunun için yapacağı ilk iş, hocasının kabûl etdiği doğru yolu iyice anlamak ve ondan sonra diğer mezheb ve şübheli şeyleri araşdırrmakdır. Eğer hocası müstakil bir mezhebe bağlı olmayıp gelişigüzel her mezhebden ve aralarındaki ihtilaflardan bahsederse ondan vazgeçsin. Çünkü onun sapıtması düzeltmesinden çok olur. Zira körün, körleri idâre edip onlara yol gösterme selâhiyeti yokdur. Şahsiyeti böyle karışık olan kimseler, hayret körlüğünde ve cehâlet sahrâsında sayılırlar.

5. Talebe öğülen ilimlerin hiç bir fennini ve nev'ini terk etmemelidir. Hiç olmazsa gâye ve maksadlarını anlayacak kadar onlara bakmalı ve sonra imkân bulduğu takdirde onlardaki bilgilerini genişletmelidir. Aksi hâlde ehemmi, mühim üzerine tercih etmeli, onunla meşgûl olmalı ve diğerlerinden lâzım olan kısmı almakla kifâyet etmelidir. Çünkü ilimler birbirine bağlı ve yardımcıdır. Aynı zamanda bu kadar bilgi ile o, ilme düşmanlık etmekden korunmuş olur. Çünkü insanlar bilmediklerinin düşmânıdır.

6. Gelişigüzel bir fenne dalmayıp, ehemmi tercih ederek tertîbi gözetmelidir. Bu kısa ömür bütün ilimleri elde etmeğe yetmediğine göre, en doğrusu her fenden güzelini almak ve ondan bir koku ile iktifâ ederek bütün kuvvetini, ilimlerin en makbûlü olan âhiret ilmine bağlamakdır. Yâni muâmele ve mükâşefe kısımlarına çalışmalıdır. Muâmelenin netîcesi, mükâşefe, mükâşefenin gayesi de Allahu Teâlâ'yı bilmekdir. Allahu Teâlâ'yı bilmekdi derken, avam kısmının ağızdan aldığı veyâ verâset yoluyla sâhip olduğu i'tikad veyâ hasımlarına karşı kelâmcıların takındıkları mücâdele yollarını değil belki mücâhede ile bâtınını temizleyerek, hakkında Peygamberimizin, "Eğer âlemlerin îmânıyla tartılsaydı ağır gelirdi" buyurduğu Ebû Bekr'in îmân seviyyesine yükselen kişinin kalbine Allahu Teâlâ'nın ilkâ etdiği nûrun semeresi olan yakîni kasd ediyorum.

7. Bir fenni bitirmeden ondan sonraki fenne geçmemek. Zîrâ ilimler zarûrî bir tertîb ve tasnîfe bağlıdır. Bazıları diğer bazılarına yoldur, onlardan geçilmeden diğerlerine varılmaz. Muvaffak olanlar tertîbe riâyet edenlerdir. 

8. İlimleri şereflendiren, onları değerli kılan sebebleri bilmekdir. İlimlerin değeri ikiş ey ile ölçülür. Netîcesinin yüceliği ve delîlinin sağlamlığı. Netîcesi ile ölçülenlere misâl dîn ve tıb ilimleridir. Dîn ilminin netîcesi ebedî hayâtı temin, tıb ilminin netîcesi ise muvakkat hayâtı temindir. Buna göre dîn ilmi tabâbetden üstündür. Delîlin kuvvet ve sağlamlığıyla ölçülenlere misâl hesâb ve  nücûm ilimleridir. Delîl daha sağlam olduğu için hesâb ilmi nücûm ilminden daha üstündür. 

9. Talebenin dokuzuncu vazîfesi de okumakdan gâyesinin bu ânda kalbini kötü huylardan arıtıp, fazîletlerle süslemek, gelecekde ise mukarreb meleklerin civârına yükselmek ve Allahu Teâlâ'ya yaklaşmakdır. Bilgisiyle riyâset, servet, makâm, düşük adamlarla mücâdele ve emsâllerine üstünlük gâyesini gütmemelidir.  

10. İlimlerin, gâyeye olan nisbetlerini öğrenip ona göre okuyacağını seçmekdir. Yakın ve yüksekde olan, uzakda olan üzerine ve ehemmi mühim üzerine tercih gibi. Ehemm demek mutlak değil, yâni hadd-i zâtında ehemmiyetli olan demek değil, senin için ehemmiyetli olan demekdir. Şübhesiz senin için ehemm olan, dünyâ ve âhiretin alâkadar edendir. Vaktâ ki Kur'ân'ın beyân etdiği ve ayân mertebesine yükselecek derecede basiret nûruna sâhib olanların şehâdet etdiği gibi, dünyâ ve âhiretin ikisini bir arada toplamak senin için mümkün olamayacak. Gerçekde ehemm olan ebedi kalacak olan âhiret ilmidir. O zamân dünyâ senin için bir misâfirhâne, bedenin binek, ilimlerin de seni maksadına ulaşdıran bir vâsıta, maksadın her ne kadar kadrini bilenler az ise de, Allahu Teâlâ'ya ulaşmak olur. Nimetlerin hepsi oradadır.

Listeye geri dön