8 Eylül 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Zamânın halîfesi, Bağdad'daki ulemânın halledemediği girift bir mes'eleyi Hazret'e sormak ve cevâbını almak üzere bir adamını Semerkand'a Ebû Mansûr Maturidî Hazretlerine göndermiş. O günün şartlarında Bağdad'dan Semerkand'a yolculuğun ne kadar uzun süreceğini ve ne kadar masraflı olacağını herhalde takdîr edersiniz. Halîfenin elçisi, bin bir zahmetle, dere tepe aşıp bu uzun yolu kat ederek Semerkand'a gelmiş, Hazret'in evini bulmuş ve kapıyı çalmış. Kapıyı Hazret açmış. Üstünde eski ve yamalı bir kıyâfet varmış. Elçi, bu olsa olsa evin hizmetçisidir diye düşünerek saygılı bir üslûb ile "Mevlânâ nerede?" diye sormuş. Hazret, "Mevlânâ Allah'dır" diye cevap vermiş. Elçi "Herhalde ne demek istediğimi anlamadı" diye düşünmüş ve bu sefer "Hâce nerede?" diye sormuş. Hazret, "Hâce, Muhammed Mustafâ"dır demiş. Elçi, bakmış olacak gibi değil, saygı ifâdelerini bir tarafa bırakıp "Ebû Mansûr nerede?" diye sormuş, Hazret, "Haa o mu, Ebû Mansûr işte şu karşında gördüğün zavallı ihtiyârdır" demiş.