İmâm ve Müezzin Efendilere Tavsiyeler

30 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz

Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Neyse onu okuyacaksın, taklid yapdığın vakitde, namaz olmaz. 

Efendi Hazretlerinin taklidden murâdı, başka milletlerin tarzıyla ve şîvesiyle okumakdır. Her milletin gırtlağı farklıdır, okuyuşu da ona göredir. Arap başka türlü okur, Acem başka türlü. Hattâ Araplar arasında bile farklar vardır. Magrib lehçesi farklıdır, Sudan şîvesi farklıdır, Hicaz tavrı farklıdır. Bir Türk kendi şîvesini bırakıp da Arap gibi, Acem gibi okumaya kalkarsa bu bir taklîd olur, zorlama olur.

Efendi Hazretleri buyurdular ki :

Bir zât dese ki, "Hocaefendi, sen namazı uzatıyorsun" dese, hocaefendi de o zât namaza durduğu vakit, namazı kısa kıldırsa, mürâî olur, namaz olmaz. İmamın işine hiç karışılmayacak. 
İmam efendi, şaşırdı, arkadan birisi feth etdi, söyledi, imam da onun fethine kulak vermedi, feth edenin namazı bozulur. "Yâhu Kur`ân okudu", bozulur. Yeniden tekbir alması lâzım, iktidâ etmesi lâzımdır imama. Karışmayacaksın imamın işine. 
Meselâ beşinci rekata kalkarsa imam, kalkmazsın, oturursun. Üçe kalkarsa, yani ikide oturmayıp kalkarsa, sen de kalkacaksın beraber. Fakat dörtden beşe imam kalksa, sen kalkmayacaksın. Üçde otursa, oturup, o selâm verse, sen vermeyip, kalkıp dördü ikmâl edip selâm vereceksin.
İmâmet öyle kolay iş değil. Hazret-i İmâm-ı Azam'a sormuşlar, "İmâmetden ata biner dört nala kaçarım" demiş. İmâmet meselesi çok mühim. İmâmete geçen zât, Resul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellemin vasîsi oluyor ve yerine kâim oluyor. Malum ya ilk imâm, Efendimizdir. İmâmü'l-mürselîn. Îmâm olan zât, mihrâba geçip halkı Allah'a takdîm ediyor. Onun için imamlar fıkhı iyi bilecekler yani mesâil-i fıkhıyyeyi. Çünkü ufak bir hata namazı alt üst eder. 
İmâmete geçdiğin vakit, bildiğin yeri okuyacaksın. Sana hafız demesinler ziyânı yok, bildiğin yeri oku. Allahu Teâlâ Kur'an'da "فَاقْرَؤُوا مَا تَيَسَّرَ مِنَ الْقُرْآنِ fakraû mâ teyessere mine'l-Ku`rân" diyor, "Kur`ân'dan neresi kolay geliyorsa orayı okuyun" diyor.
Ters okunmaz, meselâ ilk rekatda "kulhüvallah" ikinci rekatda "innâ a'taynâ" okumak mekrûhdur. Kerahat-i tahrimiyyedir. İlk rekatda "innâ a'taynâ" sonra "kulhüvallah" okunacak. İlk rekatda "izâ câe" okumuşsun, ikinci rekatda "kulhüvallah" okunmaz, mekrûhdur, kerahat-i tahrimiyye ile. "Kul eûzü bi rabbi'l felak" okuyabilirsin. İki sûre atlayacaksın. "İzâ câe"den sonra ya "tebbet" okuyacaksın yâhud "kul eûzu bi rabbi'l-felak" okuyacaksın. Bir sûre atlarsan mekrûhdur. Kerâhat-i tahrîmiyye vardır. Sûre okurken bir âyet atlarsan, mekrûhdur. Üç âyet atlarsan o vakit câiz olur.

Bir de duracağın yerlere çok dikkat etmen lâzımdır. Meselâ "zeheballah" deyip rukûya eğilemezsin, "zeheballah" dedin mi "Allah gitdi" olur o. "zeheballahu bi nûrihim" dedikden sonra rükû edebilirsin.

Bir adam "Rabbenâlekel hamt" dese namazı fâsid olur, "hamt" ateş yakmak manâsınadır. Hamd, Allah'a hamd etmekdir. Yani rüku, sücûd, ibâdet etmek manasınadır. "Te" olmayacak, "Rabbenâleke'l-hamd" denecek. "Dal" mahreci verecek". Halbuki hep "te" veriyorlar. "Rabbenâlekel hamt" ateş yakmak ma'nâsınadır. "Semiallahü limen hamide", "Semialla hülümen" değil, "hülümen" değil. "Semiallahü limen hamide" diye mahrec verilecek.
"eaallahuekber" dese namaz gitdi, niye, çünkü istifham olur, "Allah büyük mü?" diye soruyor müezzin. İmam da "Allahuekber" diyor, "Allah büyük" diye cevâb veriyor müezzine. Orada hemze uzadı mı böyle, o vakit, ne olur o? İstifham olur. "Allah büyük mü?" diye sorar. "Allahuekber" başka, "eaallahuekber" başka. "eaallahuekber" derse, o vakit "Allah mı büyük?" demiş olur, o mana çıkar Arapçada.

Sonra tekbîrler de ayrı ayrı olacak. Kıyâm ve teşehhüd tekbîrlerini cemâate sesle haber verecek. Oturulacak mı kalkılacak mı. Meselâ "Allaaaahuekber", oturma tekbîridir. "Allahuekber", kalkma tekbîridir. Bazısı teşehhüdde kalkma tekbîri verince halk hepsi birden ayaklanıyorlar. Ramazandı, Bayezid Camisinde İdris Efendi namaz kıldırıyor, meşhûr Ayasofya İmâmı, Allah rahmet eylesin. Çok severdim, iyi bir insandı o. Ehl-i cennet, saf, temiz. Hâfızlardan temiz bir insandı o. Hocaefendi lafzatullahlara basar, "vALLÂHu gafûru'r-rahim" diye basar böyle, "innALLÂHe gafûru'r-rahîm" filan diye böyle. O namaz kıldırırken biz de arkada müezzinlik yapıyoruz, o vakit gencim ben. Hocaefendi "vALLÂHu" deyince, arka saflar hepsi birden rükûa eğildiler. "Allahuekber" anladılar. Berbat bir şey oldu, ön taraf ayakda, arka taraf rükûda. Hoca "Allahuekber" dedi, bu sefer arka taraf kalkdı, ön taraf indi aşağı doğru. Caminin içi karmakarışık oldu. Biz güldük namazın içinde, çekildik. Allah rahmet eylesin, başmüezzin, o aldı tekbîri, gülmedi. Biz genciz o vakit, şimdi gülmem ben öyle şeylere. Sonuna kadar müezzinliği o yapdı, başmüezzin. Biz o vakit delikanlıydık, güldük. Karmakarışık oldu caminin içi. Ön taraf yatıyor, arka taraf kalkıyor filan böyle karmankarışık. Onun için imam efendi, cemaate anlatacak, yani "oturacağız" "kalkıyoruz", bu da tekbîrle olacak. 
Meselâ bugün İkindi namazında Bayezid Câmisinde olan hâdisât. Müezzinin sesi işitilmiyor imamın sesinden. İmam efendi alabildiğine bağırıyor, müezzinin sesi kayboluyor imamın sesinin arasında. Olmayacak, imam efendi bağıramaz. Çok bağırmaya gelmez, yellenebilir imam. Kubbede gümbürtü olur. Çok bağırmaya gelmez. İshal olursa donuna kaçırabilir. Çok bağırmayacak imam. "Allâhüekber" dedi mi müezzine bırakacak gerisini, müezzin yapacak ikmâl edecek onu, müezzinin tekbiri ayrı. 
İster isen ma'rifetde olasın 'âlî‐cenâb
Ehl‐i 'irfan eşiğinde yüzünü eyle türâb

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön