İmâma İmâmlık Yapanlar

5 Aralık 2024 tarihinde yayınlanmıştır.

Namaz

Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Kitâbü'n-Netîcesinde büyüklerden bir zâta âid Arapça bir manzûmedeki, "İmâmı olduğun/önünde olduğun imâmı öne geçir. Sabah namazını ikindi vaktinin sonunda kıl" meâlindeki "ve kaddim imâmen künte ente imâmehû/emâmehû, fe salli salâte'l-fecri fî âhiri'l-'asr" beytini şerh ve îzâh ederlerken buyuruyorlar ki :

Burada ikinci "imâm",  kesr ile ve feth ile olmak câizdir ki, meâli birdir. İmâm-ı muktedâ demekdir. Salât-i fecr, salât-i keşfdir ki 'abdin 'aynı kendine zâhir olmağa sabâh ve fecr derler. Gûyâ zulmet-i heykel ve hicâb-ı mâsivâ, gece gibidir. Sabâh ile gecenin zulmeti açıldığı gibi, keşf ile dahi vücûdun hicâbı açılıp zâil olur. 

Ve "âhir-i asr" iki ma'nâya mütehammildir: Biri gurûba karîb demekdir ki "kâbe kavseyn"dir ki "ev ednâ"dan sonra oraya tenezzül vâkı' olup makâm-ı münâcât hâsıl olur. Pes onda nev'an istitâr vardır. Ve bu makâm, ekâmil-i nâs makâmıdır ki ona "makâm-ı fark ba'de'l-cem'” derler. Ve bir ihtimâl dahi budur ki "âhir-i 'asr", half-i imâm-ı mahcûb ola. Zîrâ imâm ki mükâşif olmaya, onun hâli gurûb gibidir.

Pes, ma'nâ demek olur ki, mâ-i feyz ile âbdest alıp vücûdunda tahâreti kâmile bulundukdan sonra, "sallû halfe külli birrin ve fâcirin (sâlih ve fâcir her imâmın arkasında namaz kıl)" mûcebince namâz kıldığın vakitde, her kimin ardında kılsan câiz olur. Zîrâ maksûd olan imâmın namâzı ve mükâşefesi değildir, belki muktedî olanın namâz ve mükâşefesidir. İmâm, mahzâ irtibât için vaz' ve nasb olunmuşdur. Çün böyledir, sen imâmı ona iktidâ için takdîm eyle ki fi'l-hakîka sen onun imâmısın ve onun önündesin. Yani sen mükâşif olduğun cihetden imâm-ı mahcûba imâmsın, yoksa imâm-ı mahcûb sana imâm değildir, belki onun tekaddümü li-ecli'l-maslahadır. Bu sûretde sûreten imâm olduğu cihetden mütekaddim ise de, ma'nen müteahhardır. Sen ise me'mûm olduğun sûreten müteahhar isen dahi ma'nen mütekaddimsin. Nitekim ibtidâ-i salât ki salât-i zuhrdur, harem-i Ka'be'de edâ olunduğu vakitde, Resûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem, Cibrîl'e iktidâ etdi. Ma'a-hâzâ Cibrîl'den efdaldir. Zîrâ iktidâsı keyfiyyet-i salâtı ta'allüm için idi.

Yine sadede gelelim ki, pes, sen salât-i fecr ve keşfi, "âhir-i 'asr" gibi gurûb ve hicâbda olan imâm ardında edâ eyle ki bu iktidâda sana zarar yokdur. Veyâhud "kâbe kavseyn"e nüzûl edip beşeriyyet ile fi’l-cümle ihticâbın hâlinde namâz kıl. Zîrâ bu ihticâbda lezzet-i salât vardır. Yoksa hicâb-ı mutlakda ve keşf-i mutlakda lezzet yokdur. Ve ona "salât-i sahv" derler. Ve bu cihetden Hakk Teâlâ sekrânı salâtdan men' eyledi ve belki sekrden nehy etdi. Zîrâ fesâda müeddîdir. Ehl-i keşfe fesâd, iddiâ-i ulûhiyyetdir. Nitekim Mansûr-ı Hallâc'dan ve nicelerden sâdır oldu. Ve bu makâmın tefâsîl-i bedî'ası vardır ki ehline ma'lûmdur.
El-hâsıl sâlike lâzımdır ki sûret-i vudû' ve salât ile iktifâ etmeyip hakâyıkı ile dahi mütehakkık ola. Ve bu hakâyık kendi vücûdunda vücûda geldikden sonra, sultân-ı mahcûba mübâya'a ve imâm-ı mahcûba iktidâ etmekde ona be's yokdur. Bunu böyle bil.

Listeye geri dön