Îmân ve Sıdk

18 Haziran 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

İman
Büyük mürşidlerimizden Azîz Mahmûd Hüdâyî Kaddesallahu Sırrahu'l-Fettâhî Efendimiz Hazretlerinin sohbetlerindendir :

بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
اِنَّمَا ذٰلِكُمُ الشَّيْطَانُ يُخَوِّفُ اَوْلِيَٓاءَهُۖ فَلَا تَخَافُوهُمْ وَخَافُونِ اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Kitâb-ı Kerîminde buyurur ki, "Tahkîk, ol size gelip idlâl edenler şeytandır. Evliyâsından sizi korkutur. İmdi siz onlardan korkmayın benden korkun, eğer hakîkatde mü'min iseniz". 

Ol vakit ki Ebû Süfyân câhliyyede iken Hazret'e dedi ki, "Yâ Muhammed, burada Bedir'de gelecek yıl seninble buluşalım, ne ise bertaraf olalım" demişdir. Peygamber Hazreti dahi "İnşaallah öyle" diye cevâb vermişler idi. Gelecek sene Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Ebû Süfyân'ın ve onun tevâbiine korku ilkâ edip, kalblerine çıkmağa havf eylediler. Gayretlerinden ne edeceklerin bilemediler Pes ol cânibe giden yolculara şunu bunu ne ise verip, "Varın Muhammed'in tevâbiine deyin ki sizin için çok nâs cem olmuşdur diye korkutun" Allahu Tebâreke ve Teâlâ'nın "اِنَّ النَّاسَ قَدْ جَمَعُوا لَكُمْ" buyurduğu oldur. Hâsılı Hazret ile kimse çıkmayıp, pes yetmiş kişi ki, "وَمَنْ يَتَوَكَّلْ عَلَى اللّٰهِ فَهُوَ حَسْبُهُۜ" deyip hâzır olmuşlar idi. Teveccüh buyurdular. İmdi Allahu Teâlâ'dan gayrıdan korkuyu gideren şol kimsenin ki "اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ" âyetine göre îmânı kâmil ola. 

Bir gün Sehl bin Abdullah Tüsterî Hazretleri, savmaasında otururken kapısı önünde bir yılan çörek olup, yatıyordu. Bir kimse göregelmiş idi. İçeri girmek istedi, yılanı görünce çekindi. Abdullah Hazretleri eyitdi, "Niye döndün" dedi. "Yılandan havf eyledim" dedi. "Ya hani îmânın? Hiç mü'min olan Allahu Teâlâ'nın gayrından korkar mı imiş?" dedi.İşte böyledir beğim, işte böyledir.

Bir gün fukahâdan biri Hazret-i Ebû Müslim Magribî'yi görmeğe gelir. Meğer şol zaman yetişdi ki, yatsı namazını kılardı. İttifak, Ebû Müslim Hazretleri, kırâatde bir yerde lahn etdiler. Fakîh hâtırından eyitdi, "Hayf, bu kadar yerden gelip zahmet çekdim, Kur`ân-ı Azîm'i böyle lahn ile okuyunca arkası ne olsa gerek" dedi. Neyse, namazı kıldılar. Fakîhin dahi teheccüd ile tekayyüdü vâr idi, gece namaz kılmağa kalkdı. Ebû Müslim Hazretlerinin savmaası dahi bir su kenarında idi. Abdeste vardı, su kenarına gelince, karşısına bir arslan çıkdı. Geri döndü baksa ne görse! Biri dahi ardından gelmiş. Bu kerre çağırmakdan gayrı nesnesi kalmadı. Çağırınca Şeyh, savmaasından çıkdı. Arslanlara, "Yürüyün hey edebsizler! Benim misâfirimden ne istersiniz! Varın şuradan" deyince bir iki kedi gibi süründüler yürüyüverdiler. Şeyh'e karşı çıkıp gitdiler. Şeyh eyitdi, "Bak a fakîh! Biz Kur`ân'da lahn etdikse sen asıl îmânda lahn etdin. Mü'min olan bir hayvandan niye korkar?" dedi. O nesne böyledir beğim. 

Ya hani öteden beri bu kadar ahidlerin? Dünyâda ibâdet edelim ve kulluk edelim diyeler, hep unutuldu mu? Şeyh Abdülkâdir Geylânî Hazretleri ki şarkda sâhib-i zuhûr o gelmişdir, Rûm'da Ebû Medyen Magribî ki Şeyh-i Ekber'in pîridir, ibtidâ hâlinde çiftçi idi, bir gün öküzlerini önüne katıp giderken, öküzün biri buna bakıp, "Yâ Abdülkâdir, sen bunun için yaradılmadın ve bununla emrolunmadın" dedi. Hemân ki, öküzden bunu işitdi, döndü eve geldi, vâlidesine dedi, "Ana, bana min ba'd cennet gerekmez, ferâgat eyledim"dedi. Anası, "Niçin oğul?" dedi. "Şöyle" dedi, hikâyet eyledi. Anası dahi, "Güzel oğulcum ya kanda gidersin?" dedi. Geylan'da olurlardı. Ol zaman dârü'l-hilâfe Bağdad idi, İslâm pâdişahı orada olurdu. Ulemâ ve meşâyıh mecma'ı idi. Eyitdi, "Bağdad'a giderim, bu gidiş ki, onda bu derdime dermân bulayım". Anası eyitdi, "Oğul, çün böyle gider oldun, var uğurun hayr olsun. Lâkin sana bir nasîhatim var. Bu yol sâdıklar yoludur. Zinhâr sıdkdan ayrılma. Ve işe babanızdan seksen altın kalmış idi, tasarrufa kâdir olduğunda vereyim diye saklardım, kırkı senin kırkı kardaşınındır. İmdi bir dahi buluşacağımız kim bilir" dedi.

Kâfile buldu, kâfileye uyup, Bağdad'a gider oldu. Meğer yolda harâmîler varmış, bunların yoluna indiler. Kimini kesdiler, kimini bağladılar. Abdülkâdir HAzretlerine kimse iltifat etmedi, "Bunun nesi var?" demedi. Sonra biri geldi, "Senin dahi nesnen var mı?" dedi. "Evet vardır" dedi. "Kılıç korkusundan söyler nesi olsa gerek" diye mukayyed olmadı. Bu kerre harâmîbaşı o yana bu yana bakarak görd, bir şahıs dikilip durur. "Bre sorun şunun nesnesi var mı ola" dedi. Biri eyitdi, "Ben sordum vardır dedi. Lâkin korkusundan söyler nesi olsa gerek" dedi. Onunla komadı, harâmîbaşı kendisi sordu, "Bre gel beru, senin de nesnen var mı?" dedikde, "Vardır" dedi. "Hani, getir" dedi. Meğer ol filorinleri ki vâlidesi vermişdi, pabucunun döşemesinin altına komuş idi. Hemen çıkardı döşemenin  altından önüne dökdü. Harâmîbaşı buna bir zaman bakdı, başını salladı, meğer bunun içerisine dokundu, "Bre adam sen nasıl kimsesin? Bunların malını alıncaya kadar neler çekdik, kimisini kesip, kimisini bağlayıncaya kadar vermediler. Sana hiç kimse güç etmedi. Elbette dahi demedi. Bir söz ile çıkardın" dedi. Abdülkâdir Hazretleri, "Sen bana senin dahi nesnen var mı demedin mi?" dedi. "Ha, dedim" dedi. "Kırk filorinden ötürü meğer yalan mı söyleyeyim. Husûsan anam ile ahd etmiş olam". "Anan ile nice ahd eyledin" dedi.  "Ol zaman ki bu yola gitdim, anam vasiyet eyledi, bu yol sâdıklar yoludur, olmaya ki sıdkdan ayrılasın dedi, varayım şimdi o ahdi bozayım mı" dedi. Harâmîbaşı âh etdi ve eyitdi ki, "Senin anan bir kadın ki anınla etdiğin ahdi unutmadın, ya biz öteden beri bu kadar ahdi ki tutmayız, insaf mıdır" diye Abdülkâdir Hazretlerine "Getirin" dedi, o hâlde irâde getirdi, Abdülkâdir Hazretlerinden ilk irâde getiren  ol harâmîbaşı oldu. Diğer harâmîler de harâmîbaşına uyup cümlesi tâib oldular. Gör imdi bir sıdk berekâtında hem bu kadar kimse tövbe eyledi ve hem o bağlı kimseler mallarıyla kurtulup gitdiler.

Hazret-i Cafer için bir gün Sultân-ı Kevneyn Hazretlerine, "Yâ Resûlallah, Cafer'i uçar görürüz", Cafer-i Tayyâr dedikleri oldur. "Çağırın" dediler, çağırdılar. "Senin için uçar derler, neden sezersin?" dediler. Eyitdi, "Bende üç haslet var gâlibâ onlardandır ki câhiliyyede dahi onları hergiz etmemişdim. Biri zinâ ve biri şurb-i hamr ve biri dahi kizbdir. Kizb hod cemî edyânda harâm olduğundan. Biri dahi hamrdır, onu dahi içmedim. Zîrâ ki müzîl-i akıldır. İnsan ise hayvandan akıl ile mümtâzdır. İçki içen, cümle gelenin geçenin maskarası ve gülüncü olur. Zînâ dahi etmedim ki o zinâ edeceğim kadın bir kimsenin ya anası, ya hemşîresi, ya câriyesi, ya kızıdır".

Bir dervîş Mekke-i Mükerreme'de hây u hûlar ederdi. Bir gün bir avrat gördü, âşık oldu. Hemen hırkasını ve tâcını çıkarıp meşâyihden bir nice kimseler otururken üstüne geldi, "Bu hırka ve tâc sizlere emânet, bana böyle bir hâl oldu, şâyet kurtulursam geri hırka ve tâcı alam ve illâ hâlime kizb karışmasın. Şimdiye dek hây u hûyum Allah için idi, şimdiden sonra edersem avrat için ederim, böyle bilesiniz" dedi. Ne hâl ise o gece ağladı, sızladı, hidâyet-i Hakk'a erişdi. "Yarın ol avrata bakayım" dedi, bir vechile gördü kü yüzüne bir dahi bakacağı gelmedi. Vardı geri hırkasını ve tâcını aldı, "Elhamdülillah kurtuldum" dedi.

İmdi kâlde kizbden ictinâb olduğu gibi hâlde dahi kizbden sakınmak lâzımdır. Husûsen Ramazân-ı Şerîf geldi, bir iki lokma terk etmekle iktifâ etmeyesiniz, kizbden, gıybetden ihtizâr edesiniz. Ol bir iki lokmanın bedene bâri fâidesi var, kizb ü gıybetin hiç bir zaman bir fâidesi bile yok.

Bizi buraya niye gönderdiler? Mertebeye, mansıba tâlib olmak için mi? "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ"

Allahu Sübhânehû ve Teâlâ ef'âl ve hâlimizi rızâ-yı şerîfine muvâfık eyleyivere. Âmîn, Yâ Muîn.

Kul olanlar sıdk ile Mevlâsına
N'eylesinler bu cihân sultânlığın
Cennet-i vaslın eren me'vâsına
N'eylesinler bu cihân sultânlığın

Listeye geri dön