10 Eylül 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Îmân iki kısımdır, yarısı sabır yarısı da şükürdür
Hadîs-i Şerîf
Sâdece altı kelimeden oluşan bu hadîs-i şerîf en vecîz hadîslerdendir. Elfâzı pek kısa fakat ma'nâsı çok geniş olan bu hadîs-i şerîfi dilimizin döndüğü kadar îzâha gayret edelim...
İnsân iki hâl üzere olur, ya rahatda ya da sıkıntıdadır. Üçüncü bir hâl tasavvur edilemez. Rahatda olan mü'minin vazîfesi Cenâb-ı Hakk'a şükretmek, darda ve mihnetde bulunan mü'minin vazîfesi de sabretmekdir. Yani Allah'a hakkıyla îmân eden bir kul, hayrın da şerrin de Allah'dan geldiğini bilir ve başına gelen belâlara sabreder, isyân etmez. وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِّنَ الْخَوفْ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِّنَ الأَمَوَالِ وَالأنفُسِ وَالثَّمَرَاتِ وَبَشِّرِ الصَّابِرِينَ âyet-i kerîmesi buna işâret eder. Böyle bir kul kendisine bahşedilen nimetlere de şükreder, gaflete düşüp azgınlık yapmaz. Hadîs-i Şerîfin işâret ettiği ma'nâlardan en şumullü olanı budur.
Hadîs-i şerîfin diğer bir ma'nâsını da şöyle îzâh edebiliriz :
Cenâb-ı Hakk'ın hikmet-i ezeliyyesi gereği sabır, bütün işlerin anahtarıdır. Sabretmeden hiç bir ni'met ele geçmez. Talebe sabrederse ilim sâhibi olur, çırak sabrederse meslek sâhibi olur, çiftçi sabrederse mahsûl elde eder, tüccar sabrederse para kazanır. Mü'min, bu hikmetin farkında olup, hayâtını buna göre tanzîm eden kişidir. Diğer tarafdan, sabrın sonunda ele geçen ni'met, birçok insanı şımartıp azdırabilir. Ancak îmân nûruna sâhib olanlar bu nimetlere karşı nankörlük etmeyip şükrederler. الصَّابِرِينَ وَالصَّادِقِينَ وَالْقَانِتِينَ وَالْمُنفِقِينَ وَالْمُسْتَغْفِرِينَ بِالأَسْحَارِ âyet-i kerîmesi bu zümreye işâret eder.
Üçüncü bir ma'nâ da şudur :
Cenâb-ı Hakk'ın emirlerine uymak için de sabır şartdır. Namaz, oruç gibi ibâdetler ömür boyu farz kılınmışdır ve bunları îfâ etmek elbette sabır ister. Bunlara sabredemeyen ise aslâ Hakk'ın rızâsına eremez. يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَعِينُواْ بِالصَّبْرِ وَالصَّلاَةِ إِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ âyet-i celîlesi buna işâret eder. Diğer tarafdan, bu ibâdetleri yapabilmek aslında Cenâb-ı Hakk'ın kuluna büyük bir lutfudur. Öyleyse mü'min olanın sırf bu ibâdetleri yapabildiği için Cenâb-ı Hakk'a pek çok şükretmesi gerekir.
Dördüncü ve daha husûsî bir ma'nâ da şudur :
Nefs ile mücâhede, sabır işidir ve ancak hakkıyla îmân edenler bu mücâhedeyi göze alabilir. Bu mücâhedenin sonunda nâil olunan ma'nevî saâdet ve Hakk'a kurbiyyet bir mü'minin nâil olabileceği en büyük ni'metdir. Bu ni'met de büyüklüğü derecesinde şükrü gerektirir. Nitekim şükrü de sabrı da en ziyâde olanlar bu ni'mete eren ehlullah hazerâtıdır. وَقَلِيلٌ مِّنْ عِبَادِيَ الشَّكُورُ âyet-i celîlesi de bu zümreye işâret eder.
Ey gönül bezm-i ezel va'dini gel eyle vefâ
Tâ ebed gülşen-i Hakk'da bulasın zevk u safâ
Geçerek perde-i âmâl-i sivâ zulmetin
Her metâlibden muallâ sana Allah kefâ
Sabr u şükr u zikr u fikr ile olup tâlib-i Hakk
Böyle oldular olanlar evliyâ vü hulefâ