İnâbe

10 Temmuz 2021 tarihinde yayınlanmıştır.

Mürid
Sôfiyye lisânında inâbe, Allah'a dönmek demekdir. Tövbeden farkı şudur. Tövbe inkârı, günahı, ısyânı bırakıp ibâdete ve tâata yönelmekdir. Bu dönüş, günahkârların, âsîlerin, münkirlerin dönüşüdür. İnâbe ise, zâten ibadet ve tâat etmekde olan kimselerin Hakk'a dönüşüdür. Vaktiyle ibâdetleri ve iyilikleri ecir almak, cennete gitmek, cehennemden kurtulmak için yapan bir kişinin dönüşüdür. Demek ki bu dönüş, rızâya doğru yönelmekdir, her işi Allah rızâsı için yapmaya niyet etmekdir. Hiç bir ıvaz, garaz, menfaat olmaksızın Hakk'a kulluk etmek demekdir. Mâsivâdan yüz çevirmekdir.

İşte bu yüzden bir mürşide bağlanmaya da inâbe denir. Bu iş için bazen bîat, bazen intisab, bazen de başka bir tabir kullanılır ama tarîkata girmeyi, mürşide bağlanmayı en güzel ifâde eden tabir, inâbedir. Zîrâ mürîd demek, Hakk rızâsını isteyen, Hakk'ı murâd eden kişi demekdir. 

İnâbe Kur`ân-ı Kerîm'de defeatle zikredilmişdir. Meselâ Sûre-i Zümer'deki, "وَأَنِيبُوا إِلَى رَبِّكُمْ وَأَسْلِمُوا لَهُ مِن قَبْلِ أَن يَأْتِيَكُمُ الْعَذَابُ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ" âyet-i kerîmesi çok dikkat çekicidir. Zîrâ burada hem inâbeye hem de teslîmiyyete işâret vardır. Çünkü inâbe eden kişi aynı zamanda teslîmiyyet sâhibi de olmalıdır. Teslîmiyyet olmazsa inâbenin kıymeti olmaz. İşte Hakk rızâsına nâil olmak için bir mürşide inâbe etmenin ve o zât-ı akdese tam bir teslîmiyyetle bağlanmanın hikmeti budur. Zâhirde dervîş mürşidine bağlanır, ona teslîm olur, dışardan bakanlar öyle zanneder ama hakîkatde Allah'a inâbe eder, Allah'a teslîm olur.

İnâbe, müştaklarıyla berâber Kur`ân'da on sekiz yerde geçer. Bunlardan biri Halîlullah hakkındaki "اِنَّ اِبْرٰه۪يمَ لَحَل۪يمٌ اَوَّاهٌ مُن۪يبٌ" âyet-i kerîmesidir. Cenâb-ı Hakk'ın İbrâhim aleyhisselâmı bu sıfatla zikretmesi ne kadar da manidardır. Demek ki halîliyyete nâil olmanın yolu Hakk'a inâbe etmekden geçer. Velâyete, kurbiyyete ancak böyle varılır. Sûre-i Kaf'da, "مَنْ خَشِيَ الرَّحْمٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَٓاءَ بِقَلْبٍ مُن۪يبٍ" âyetindeki inâbeli kalb tabiri de çok dikkat çekicidir ki cennete, rızâya, rıdvâna, cemâle giden yolun inâbe ile olacağını göstermekdedir. Sûre-i Lokmândaki "وَاتَّبِعْ سَبِيلَ مَنْ أَنَابَ إِلَيَّ" âyet-i kerîmesi de yine inâbe edenlerin yolundan gitmemizi emreder. Sûre-i Şûrâ'daki "اَللّٰهُ يَجْتَب۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يَشَٓاءُ وَيَهْد۪ٓي اِلَيْهِ مَنْ يُن۪يبُ" âyetinde de Cenâb-ı Hakk, kendisine inâbe edenlere hidâyet edeceğini beyân etmekdedir.

İşte tasavvufun da tarîkatın da dervîşliğin de esâsı budur. 

Demişler bu sözü sâhib-i icâbet
Nedir dense tasavvuf de inâbet
Listeye geri dön