11 Şubat 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Sûre-i Bakara'da bir ölünün dirilmesinden bahsedildiğini daha evvel söylemişdik. Bu kişi bir maktul olup, kâtili ortaya çıkmadığı için Allah o ölüyü diriltmiş ve kâtilini haber vermesini sağlamışdır. Bunu da bir inek vâsıtasıyla yapmışdır. Bu sûre-i celîleye El-Bakara ismi verilmesinin sebeb-i hikmeti de budur. Malûm ya bakara, inek demekdir.
Ehline malûm olduğu üzere, Kur`ân âyetlerinin zâhir manâları olduğu gibi, bâtın ma'nâları da vardır. Âfâkî tarafları olduğu gibi, enfüsî tarafları da vardır. Ulemâ-yı benâm hazarâtı, âyetlerin daha çok zâhirî ve âfâkî taraflar üzerinde durmuş, ehlullah hazarâtı ise daha çok bâtınî ve enfüsî tarafları üzerinde durmuşlardır.
Bu sûre-i celîledeki hâdisenin bâtınî ve enfüsî tefsîri şöyledir :
- İnek nefse işâretdir, maktûl yani ölü kalbe işâretdir. İneği öldürmek, nefs ile cihâd edip onu katl etmeğe, maktûlü diriltmek de nefsin ölümüyle kalbin dirilmesine işâretdir.
- Dikkat edilirse, İsrâiloğulları, en başından beri ineği kesme konusunda ayak sürümüşlerdir, hep bir bahane îcâd etmişlerdir. Hattâ Mûsâ Peygamber, bu emr-i ilâhîyi onlara teblîğ etdiğinde, "Sen bizimle alay mı ediyorsun?" demişlerdir. Mûsâ Nebî, "Câhillerden olmakdan Allah'a sığınırım" diye sert bir cevâb verince de ineğin mâhiyeti hakkında sorular sorup işi sürüncemede bırakmak istemişlerdir. "Nasıl bir inek bu?" diye sormuşlar, "rengi ne?" diye sormuşlar, "neye benziyor?" diye sormuşlar. Her bir suâle Hakk katından bir cevâb geldiği hâlde onlar bu işe bir türlü teşebbüs etmek istememişlerdir. Bu da nefs ile cihâdın kolay iş olmadığına, her babayiğidin harcı olmadığına işâretdir. Bu aynı zamanda, bu işin büyük bir azim ve irâde işi olduğuna da işâretdir, gönülsüz yapılacak bir iş değildir bu. Nitekim sôfîler sâliklere mürîd demişlerdir. Mürîd, irâde eden demekdir.
- İsrâiloğulları nihâyet ineği kesmişler ama Cenâb-ı Hakk onlar hakkında, "Az kalsın bu işi yapamayacaklardı" buyuruyor. Burada da mühim bir incelik var. Seyr u sülûk erbâbı, mücâhede ehli, kendi kendilerine bu işe muvaffak olamazlar, muhakkak Cenâb-ı Hakk'ın yardımı lâzımdır. Tevfîk-i Sübhânî olmadan kimse sülûkünü ikmâl edemez.
- Sorulan sorulara verilen cevâblarda da hikmetler vardır. Meselâ ilk suâle verilen cevâbda, ineğin ne çok yaşlı ne de çok genç olduğu bildirilmişdir. Bu, nefs ile cihâdın çocuk yaşda da yaşlılıkda da olamayacağına işâretdir. Bu iş ancak dinçlik zamânında olur. Zîrâ çocuk yaşda insanın aklı başında değildir, söz dinlemez. Yaşlılıkda da ortada mücâdele edilecek bir nefs kalmamış gibidir. Bir de şu var ki riyâzat ve mücâhedeye ne çocuklar ne de yaşlılar dayanabilir. Seyr-i sülûk ve mücâhede aklı başında, sağlığı yerinde, dinç ve zinde insanların işidir.
- Diğer soruda ineğin rengi sorulmuşdur, Cenâb-ı Hakk ineğin sarı renkli olduğunu beyân etmişdir. Sarı, mücâhede erbâbının rengidir. Neden? Çünkü az yerler, az uyurlar, az güler, çok ağlarlar.
- Burada mürşide de işâret vardır. Mûsâ Nebî, mürşid makâmındadır zîrâ İsrâiloğullarına rehberlik etmekde, onlara yol göstermekdedir. Sâliklerin kâmil bir mürşide ihtiyâcı vardır, tek başına yapılacak bir iş değildir bu. Mürşidsiz mücâhede, netîcesiz kalır.