6 Haziran 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Resûl-i Ekrem buyuruyor ki, birbirinizi sevmedikçe, îmân etmiş olmazsınız. Bunun ma'nâsı, birbirimizin hak ve hukûkuna riâyet etmek lâzımdır. Bugünkü durumda çok azgınız. Şu, bu diye konuşmuyorum, ortaya söylüyorum, herkes külâhını alsın önüne düşünsün. Benim sözüm onda varsa, o işi terk etsin, tövbe etsin. Yoksa Allah'a şükretsin, hamd etsin. "Elhamdülillah bende bu yok" diye. Ben de öyle yapacağım. Bende de bir kusur görüyorsanız, gelin bana söyleyin, kusursa ben tövbe eder dönerim. Kusur değilse senin hakkında Allah'a istiğfâr ederim. Mal satanlar bile, parayı alıp malı vermeyecekler, o hâle getirdiler işi. Haram-helâl diye bir şey yok, doldurayım var yalnız.
Azîz Dostum! Bir adam çıkdı pazar yerine, mal-mülk diye, para diye yılan-çıyan doldurdu, farkında bile değil. Bunun gibidir bu. Para şeklinde yılanları dolduruyorsun sen çuvalın içerisine, hayat çuvalına. Tabuta binip ahrete götüreceksin. İyi şeyler al. Aldığın şeylere iyi bak, yılan-çıyan doldurma çuvala. Onunla gideceksin çünkü ahrete.
Parayı alıyoruz, karşılığında bir şey vermek istemiyoruz, hîlekârlık yapıyoruz, çalıyoruz, çırpıyoruz. Kime? Soruyorum, kime? Şu makâm-ı Muhammediyyetde yemîn ediyorum ki, eslâfımın sözlerine itimâd ederek, düşmanlarımız için topluyoruz bunu biz. Bu rızık değildir bu. Düşmanlara bırakacağız. Nedir bu kadar hırsımız? Hakkını hak et, doğru konuş, doğru yap işi. Doğru ol, doğru öl. Zâten doğru olan ölmez, olur. Ham kalmaz, olur, ölmez. Hayvan ölür, kâfir ölür, mü'min olur. Mü'min olan olur, olur. Olmuş adam olur yani erer. Olmuş, ergin, olmuş, ermiş olur yani bu âlemde Allah'a erer.
Böyle yapmıyoruz biz. Hîle-hurda, yalan-dolan. Ben kazanayım, o ağlasın. Hele ev sâhibleri! Allah'dan korkmaz mısınız! Mal-mülk sâhibleri! Malın-mülkün sâhibi Allah'dır bir defa yâhû! Niye arttırıyorsun bu kadar, nedir zorun?
Bir memur geldi, "Otuz bin lira aylığım var, elime otuz bin lira geçiyor, vallâhi billâhi hocaefendi, otuz bin lira aylık istiyorlar, şimdi kırk bin liraya çıkardı. Neyle ödeyeceğim. Yiyecek içecek için öteyi beriyi dolandırdık yani dileniyoruz" dedi. Yâhû bazen de bırakıver, bağışlayıver bazen, ne olur, ne çıkar, nedir. Allah için verdiğini götüreceksin oraya, Allah için verdiğini oraya götüreceksin. Dünyâ için topladığın burda kalacak, düşmanların yiyecek, hesâbını sen vereceksin. Sözüm biraz acı ama doğru konuşuyorum.
Utanmadan diyor ki, "Suyunu kesdim kirâcının, çıksın pezevenk diye" diyor. Ulan suyu nasıl kesersin, Yezid misin sen! Suyu kesenden daha zâlim var mı? Allah mescidlerini harâb eden, Allah mescidlerine gelen yolları kesen, kutta'-ı tarîklerden daha zâlim kimse var mı Allah indinde? En zâlim adam câmiye gelen mü'minleri ibâdetden men' eder, zikrullahdan men' eder. "وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَاجِدَ اللّهِ أَن يُذْكَرَ فِيهَا اسْمُهُ وَسَعَى فِي خَرَابِهَا ve men azlemu min men mene'a mesâcidallahi en yüzkera fîhesmuhû ve se'â fî harâbihâ", mescidlerin harâbiyetine çalışır, suyu keser, suyu vermez. Allah'dan kormuyor musun? Düşmanın olsa su vereceksin be! İşitmedin mi ceddini? Kosova meydan muhârabesinde, Sultân Murad, pâdişâh, dolaşıyor yaralıları. O, Miloş mudur nedir herifin ismi, "Biraz su ver bana" dedi. Pâdişâh da eğildi su vermek için. Sultan, koca sultan!,Düşmanına su veriyor! O vakit vurdu pâdişâhı, şehîd etdi.
Nasıl yaparsın bunu? Merhameti insâfı elden bırakma. Ne olursan ol, insâfı ve merhameti elden bırakma. Adâletden udûl etme, hurûc etme, adâletden dışarı çıkma. Zâtına yapılan fenâlıkları affedebilirsin ama milletine, memleketine, dînine, îmânına, iffetine, ırzına, nâmûsuna yapılan fenâlıkları affetme. Allah için affetme.