İnsan Halîfetullahdır

20 Temmuz 2018 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki : 
Cenâb-ı Hakk'ın, insanoğlunu halketmesi şuna benzer. Meselâ denizden bir bardak su alıp kenara çıkarsak, bu bir bardak su, deniz midir? Değildir. Peki denizden hâriç midir? Hâriç de değildir. İşte insan, bu hâldedir. Demek ki insanın iki sıfatı vardır. Biri kulluk sıfatı, diğeri ise ilâhî sıfatıdır. 
İnsanoğlu halîfetullahdır. Allah bütün mahlûkâtı halkettikden sonra insanı onların en mükemmeli olarak halketti ve kendisine halîfe yaptı ve bu kâinâtın idâresini insanoğluna tevdi' etti. İnsanoğluna irâde verdi fakat yaratma işini kendisine bırakdı. İnsanın her kisbettiğini yaratmayı kendisine vâcib kılmadı, insanın irâde ve kisbettiklerini dilerse yarattı, dilemezse yaratmadı.
Arş-ı ilâhî, Hakk'a mahsûs bir makâmdır, elfâzını biliriz ama ma'nâsını bilmeyiz. Allah, bu arşa mukâbil, arş-ı hakîkî olarak insanın sadrını halk etti. Semâvâta sığmayan Allah, insanın kalbini binâ-yı ilâhî yani beytullah yaptı. Tabii, Cenâb-ı Hakk'ın insanın kalbini istivâ etmesi, künh-i hakîkat-i ilâhî ile değil, tecelliyât iledir.
Sôfiyye hazerâtı, Sûre-i Tâhâ'daki "الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى Er rahmânu alâl arşistevâ" âyet-i kerîmesini, Cenâb-ı Hakk'ın beytullah-ı hakîkî olan kalbi, tecelliyâtı ile doldurması olarak tefsir etmişlerdir. Efendi Hazretleri yukarıda bu hakîkâte işâret buyuruyorlar.
Muzaffer Efendi Hazretleri Sûre-i Bakara'daki "وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ve 'alleme âdemel esmâe kullehâ" âyet-i kerîmesine işâret ederek buyurdular ki :
Allah kendi isimlerini de insana bildirdi ki, Cenâb-ı Hakk'ın bu isimlerden bir kısmı sıfatlarına bir kısmı fiillerine bir kısmı da zâtına mahsûs isimlerdir. Allah, insana hem Rahmân, Rahîm, Rezzâk, Latîf, Settâr, Gaffâr olduğunu bildirdi hem de kullarına bu isimlerle tecellî etti. Allah, insanoğluna niçin halkolkunduğunu da gönderdiği kitaplarla bildirdi. İnsanoğlunu bedenen fânî yaptı ama ma'nâ bakımından bâkî yaptı. Madde bakımından fânî olan insan, ma'nâ bakımından Hakk'la berâber oldu yani hem ezelî hem de ebedî oldu. 
Gâfiller, Allah'ı gökde aradılar, kendilerinden hâriçde aradılar, ârifler ise Hakk'ı kendilerinde buldular. Yani Hakk'ı âyât-ı âfâkiyye ve âyât-ı elfâziyye ile arayanlar uzun yola gittiler ama Hakk'ı âyât-ı enfüsiyye ile kendinde arayanlar kestirmeden gittiler. Çünkü Allah "Ben size sizden yakınım" buyurdu. Gerçi Allah'ın kahr u galebesi ve lutf u keremi herşeyi kuşatmışdır ama Hakk'a giden en kestirme yol insanın kendisinden giden yoldur. Çünkü Hakk'a en yakın olan varlık insandır.
Efendi Hazretlerinin bu beyânâtı, Sûre-i Bakara'daki "وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً" diye başlayan 30. âyet-i kerîmesi ile "وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا" diye başlayan 31. âyet-i kerîmesinin kısa bir tefsîridir. Sûre-i Bakara'nın 30 ilâ 39. âyetleri ile beyân olunan hakîkatler tasavvufun en incelikli meselelerini meydana getirmişdir. Bu âyetlerin tefsîri ve bu hakîkatlerin îzâhı için sayısız eserler kaleme alınmış, sayısız nutuklar îrâd edilmişdir.

Sırr-ı âdemdir hakîkat Hakk ile vahdetnümâ
Nûr-i tevhîd ise kasdın eyle "lâ"dan ictinâb

www.muzafferozak.com

Listeye geri dön