17 Mayıs 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Cenâb-ı Hakk, "اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ Allahu nûru's-semâvâtü ve'l-ard" buyurdu ve kendisini "Nûr" diye tavsîf eyledi. Zâten Cenâb-ı Hakk'ın isimlerinden biri de "en-Nûr"dur. "Nûr", hem kendisi görünen hem de başka şeyleri gösteren demekdir. Cenâb-ı Hakk bilinmeği murâd eyleyip kendisini izhâr eylediği için kendisine "Nûr" dedi.
Allah, "يَا أَيُّهَا النَّاسُ قَدْ جَاءَكُمْ بُرْهَانٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَأَنْزَلْنَا إِلَيْكُمْ نُورًا مُبِينًا" buyurdu ve Kur`ân-ı Kerîm için de "Nûr" dedi. Zîrâ insanlığı gaflet ve dalâlet zulmetinden kurtaran, hidâyet yolunu gösteren, Allah'ı bildiren, Allah'ı tanıtan, Kur`ân'dır. Kur`ân gelmeseydi, insanlık koyu bir zulmet içinde kalırdı, Allah'ı bilemezdi.
Allah, "قَدْ جَاءَكُمْ مِنَ اللَّهِ نُورٌ وَكِتَابٌ مُبِينٌ" buyurdu ve Resûlü için de "Nûr" dedi. Niçin? Çünkü Resûl-i Ekrem Efendimiz, Kur`ân-ı nâtıkdır yani canlı Kur`ân'dır da ondan. O da insandır, insan cinsindedir ama bizim gibi değildir, insân-ı kâmildir yani Cenâb-ı Hakk'ın cümle esmâsı ve sıfâtı O'ndan zâhir olmuşdur, Cenâb-ı Hakk O'nunla bilinmişdir, O'nunla tanınmışdır.
Büyük velîlere, insân-ı kâmil denilmesinin sebebi de, Resûl-i Ekrem'in gerçek vârisleri olmalarından yani onların da Cenâb-ı Hakk'ın cümle esmâsına ve sıfatına mazhar olmuş olmalarındandır.
Sûre-i Nûr'daki "اللَّهُ نُورُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ Allahu nûru's-semâvâtü ve'l-ard" diye başlayan âyet-i kerîme ki, "Nûr Âyeti" diye meşhûr olmuşdur, işte bu insân-ı kâmil sırrına işâret etmekdedir. Müfessirleri oldukça terleten, hattâ hakkında müstakil eserler bile yazılan bu âyet-i kerîmede Allah, nûrunu, bir kandillik içinde duran billur bir lambadan yayılan göz alıcı bir ışığa teşbîh etmişdir. Müfessirleri âciz bırakan bu belîğ misâl, insân-ı kâmile işâretdir. Hiç şübhe yok ki, nûr, Allah'ın nûrudur ama insân-ı kâmilden zâhir olur. Bunun için "insân-ı kâmil mir'ât-ı Hakk'dır" denilmişdir.
Mürşid oldur kim demâdem Hakk'ı eyleye 'ıyân
Vech-i pâkinde tecellî eyleye ol bî-nişân