14 Ocak 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri ahkâmı eskimeyecek olan Kur`ân-ı Azîm'de, Furkân-ı Mübîn'de, "وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ vemâ halaktül cinne vel inse illâ li ya'bûdun" buyuruyor. Cenâb-ı Hakk, hilkat-i âlemin sebebini, bu âyetle îzâh ve i'lân etmekde. "Görünen ve görünmeyen kuvvetleri ki cinniler görünmeyen kuvvetler, insanlar da görünen kuvvetlerdir, cinnileri ve insanları, beni bilip bana ibâdet etmeleri için halk etdim" diyor. Yani vazîfemiz Allah'ı bilmekdir. Kolay iş değil. Bilmeden bulamazsın, bulmadan olamazsın.
Peygamberler peygamberi olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâm makâm-ı nâzda "Sübhâneke mâ 'arafnâke hakka ma'rifetike yâ ma'rûf" diyor. Yani "Ey ma'rûf olan Allah, seni hakkıyla, lâyıkıyla bilemedik" diyor. "Seni noksan sıfatdan tenzîh ederiz" diyor. Bunun çok geniş ma'nâları vardır. Resûl-i Ekrem, bir ummân-ı muazzam olduğu halde, tecelliyât-ı ilâhiyyeye doyamıyor. Burada anlayanlar için büyük bir incelik var.
Öyleyse vazîfemiz Hakk Teâlâ'yı bilmek ve bulmak ve olmak. Bilmeyen bulamaz, bulmayan da olamaz.