İnsanları Mahşere Süren Melekler

3 Ağustos 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Hikmet
Büyük mürşidlerimizden İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri Kitâbü'n-Netîcesinde "وَجَٓاءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَٓائِقٌ وَشَه۪يدٌ" âyet-i celîlesini îzâh ederken buyuruyorlar ki :
Yevm-i kıyâmetde her nefsi bir sâik vardır ki onu mahşere sevk eder. Ve ol bir melekdir ki onu sevk etmeğe müvekkeldir. Ve bir melek dahi vardır ki onun hayr ve şerrine şehâdet edip ehl-i hayr ise hüsn-i evsâf söyler, dünyâda mevti hâlinde ebnâ-i cinsi şehâdet edip "iyi âdem idi" dedikleri gibi. Ve eğer ehl-i şerr ise sû-i ahlâk ve ef'âl söyler, dünyâda maslûb olacakları dellâllar sûkda gezdirip sû-i hâlin söyledikleri gibi. Ve hadîsde gelir ki, "entüm şühedâallahi fi'l-ard (siz yeryüzünde Allah'ın şahidlerisiniz)". Yani dünyâda insân biribirinin hayır ve şerrine şâhid ve âhiretde melek şâhiddir.
İşte bu âyet-i şerîfeden iki nesne fehm olundu. Evvelkisi, nüfûs-i berre ve fâcireden her nefse sâik olmakdır. Ve ol sâik dünyâda fi'l-hakîka mü'mine göre Rahmân ve kâfire göre Şeytân'dır. Ve her sâika kâid dahi lâzımdır ki ona câzib derler. Ve ol câzib mü'mine göre ehl-i sa'âdetle olan münâsebetdir ki netîcesi cennet ve kurbet ve kâfire göre ehl-i şekâvetle olan münâsebetdir ki netîcesi nâr ve bu'd ve katî'atdır.
İşte enbiyâ ve evliyâ vâsıta olup halkı nereye cezb etdikleri ma'lûm oldu. Ve şeyâtîn dahi vâsıta olup halkı ne tarafa kıyâdet etdikleri mefhûm oldu. Yani evvelkilerin daveti evvelâ sü'adâ ile münâsebete ve sâniyen derecât-ı cennet ve kurba ve ikincilerin daveti eşkıyâ ile münâsebete ve âhir derekâtı cehennem ve bu'dadır. Yani şol tâife ki cennet için halk eyledi, cennetin esbâbına tevfîk eyleyip mazhar-ı cemâl kıldı. Eğerçi bu ma'nâdan Hakk'a râci' nef' yokdur, belki mahzâ Hâdî isminin hükmüdür. Ve şol fırka ki cehennem için halk eyledi, esbâb-ı cehenneme sevk eyleyip mazhar-ı celâl kıldı. Eğerçi bu ma'nâdan dahi Hakk'a râci' zarar yokdur, belki kat'â ism-i Mudill’in hükmüdür. Fa'rif.
Ve ikincisi budur ki çünki bu âlemde âsîlerin ısyânı ya hakîkaten veyâ hükmen inkâra mebnîdir ve illâ âsî olmazdı. Bu cihetden her madde şâhide muhtâc oldu tâ ki münkir onunla mahcûc ola ve mukırr ve mutî' olanın hüsn-i hâli mezîd-i vuzûh bula. Pes, bazı mevâdda tezkiye olunmak ve meyyit üzerine şehâdet ve zikr ile teşyî'-i cenâze etmek, ma'nâ-yı mezkûra râci'dir. Yani mü'minin îmân ile şöhreti hüsn-i hâline delâlete kâfî iken bir kat dahi meyyiti üzerine tezkiye olunup berâ-yı te'kîd zikr ile dahi teşyî' olundu ve "Bu meyyit ehl-i zikr ve ehl-i Kur`ân'dır" diye ta'rîf kılındı, tâ ki sâmi' olanların kulûbuna duhûl edip onun hakkında hüsn-i teveccüh ve hayır duâ kılmakla teksîr-i şuhûd ve tevfîr-i şüfeâ' hâsıl ola ve niceler dahi bu emr-i nâfi' mutâla'a edip ol vechile kabre haml olunmağa tavsiye edeler ve isr-i selef-i sâlihîn üzerine gideler ve zikrullâh ile müste'nis olup fâideler bulalar. Zîrâ bir yerde ki meyyit kabri üzerinde biten giyâh-ı tâzenin tesbîhi ile müste'nis ola, mü'minin zikr ve tilâvetiyle ne kadar müste'nis olmak gerekdir.
Listeye geri dön