9 Aralık 2021 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir memleketden diğer bir memlekete giden insan yolda vahalardan, ovalardan, tepelerden, dağlardan, ormanlardan geçdiği gibi, bu, safha safha onun önüne çıkar. Ve sâlik de istidâdına göre bunlardan feyz alacakdır ki bedîhatdır bu yani herkes için bu böyledir. Şeyh de onu bu hususlarda uyandırır. Misâl verelim. Meselâ su kaynıyor. "Bu su ne diyor, ne tesbîh ediyor, niye kaynıyor? diye dervîşine sorar. Bir misâl veriyorum. Dervîş düşünür, der ki "Efendim, bunun altında ateş yanıyor, o ateşin tesiriyle bu su kaynıyor" der. "Ama kaynamasına sebeb, ortada bir tencere var" der. Bir mâni var. Tencere olmasa su ateşi söndürür. Ama tencereye girdiği vakitde, altına ateş girdi mi, su, tebahhur eder bu sefer, ateş suyu tebahhur etdirir. Bunu söyler.
Şeyh der ki, "Yok, sen düşün bakalım, bu suyu kaynatan nesne nedir?". Eğer dervîşde ilim varsa, ilme istidad, yâhud maddî bir ilim okuduysa, ondan bir şeyler öğrendiyse, başlar tefekkür etmeye, düşünmeye. Eğer câhilse, tefekkür insanı tecennün etdirir. Ama câhilse. Bilgiliyse tefekkür onu yüceltir.
Şimdi, dervîş ya bulacak ya bulmayacak. Bulursa eğer diyecek ki, "Suyu kaynatan ateşdir, ateş odundan olur. Böyle olunca demek ki yağmur yağar, orman olur. Ormandan ağaç olur, ağaçdan ateş olur, ateş suyu kaynatıp ifnâ eder". Öyleyse yakan kendinden oluyor.
İşte şeyhin böyle soruları irşâddır. İrşâd, mürîdi uyandırma ve onu kemâle erdirmedir. İrşâd olmazsa olmaz. Sorar, îcâb etdiği vakitde, mürîd onu kendi ondan aldığı feyzle cevâblandırır. Veyâhud da cevâb veremez, düşüne düşüne, efendisi onu tekrardan irşâd eder, kemâle erdirir. Meseleyi ona bu şekilde anlatır. Kâinâtda ne varsa, yani bu dünyâ ve âhiretde, fânî âlemde, bâkî âlemde ne varsa, A'dan Z'ye kadar bu şekilde dervîş üzerine tatbîkat yapılır. Uyandırır şeyh. Yani mücerred "şeyhim" demekle, o da "dervîşim" demekle değildir.
Sonra, dervîşin yapacağı başka işler de vardır. Tasfiye-i kulûb ederse, kalbi silmek, camı silmek gibidir, yani aynayı silmek gibidir, silerse, akseder, alır. Ve bir çok şeyleri, öğrenmediği şeyler, manevî olarak öğrenebilir. Ama bırakırsa, eğer silmezse aynasını, mi`ât-ı kalbini silmezse, toz olduğu için göremez, ayna tozlu kalır. Kalbi dünya kederlerinden tathîr edip temizlemekdir. Kalb ayna gibidir, o kederlerden temizlenirse, o vakit esrarlı ulûm, gizli olan ulûm onun kalbine akseder ve onun lisânından zâhir olur, yâhud efâlinden zâhir olur.
Sunucu, "Mürşid, mürîdin manevi mertebesini nasıl bilir?" diye sorunca Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Cenâb-ı Hakk'ın ona vermiş olduğu hassâsiyyetler vardır. Nasıl ki bir mütehassıs, meselâ tütünü alalım, kaç türlü tütün varsa, içmekle yâhud görmekle, tütünün renginden şundan bundan, o tütünü nasıl ayırıyorsa, yâhud şarabın, kaç türlü şarab varsa, hepsi de ayrı ayrı şarab olmasına rağmen, hepsini mütehassısı ayırdığı gibi, şeyh efendi de, maneviyyatda öyle mütehassısdır, onu ayırır. Öyle mütehassıslar var ki, şarabda meselâ, birisi alıp tadına bakarak anlıyor, birisi gözüyle anlıyor. Şeyhler de böyledir. Bazısı tadar, bazısı gözüyle anlar, söyler. Allahu Teâlâ o hassâsiyyeti veriyor. Hayvanlara verdikden sonra insanlara niye vermesin. Hayvan karnı ağrıdığı vakitde gidiyor, bir kedi, ot yiyor, koyun zehirli otla zehirsiz olan otu ayırıyor. Hiç bir ders görmediği hâlde bunlar bunu ayırdıkdan sonra, insana verilmez mi bu hassasiyyet, hayvana verildikden sonra.
Bu da iki türlü oluyor. İki türlü olur bu. Birisi, vehbî, Hakk tarafından verilir. Biri, kisbîdir, çalışarak elde edilir. İlmin hattâ her şeyin mebdei kisbîdir. Ama bazı husûsî şeyler var ki onlara dokunmamak şartıyla, her şeyin evveli kisbîdir, nihâyeti vehbîdir. Yani her şey evvelâ kisbî. Ama bazı dînî husûsâtda bazı kişiler vardır ki onlar için kisbe lüzûm kalmaz. Onların kisbi yokdur, Hakk tarafından giydirilmişdir.Sunucu, "Meselâ rüyâ tabiri gibi mi?" diye sorunca, Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Evet, rüyâ tabiri böyle. Ama yalnız o değil, bir de efendisinin himmeti vardır. Efendinin Allah'la kurbiyyeti olmak münâsebetiyle, onun hakkında bir takım sözlerini Allah reddetmez. Efendinin istekleri yerine getirilebilir. Efendi bakar, hâki, toprağı kimyâ eder. Allah bu kudreti vermişdir meşâyihe. Her şey olur mu? Olmaz. Allah kimseye Allahlığını vermez. Ama bazen bu iş böyle olur.
Bak şimdi bunların hep misâllerini vereyim ben. Kur`ân-ı Kerîm'den söyleyeceğim. Tabii Kur`ân-ı Kerîm ve semâvî kitâb olmak münâsebetiyle, İncîl ve Tevrat da aynı şeyi söylemekde. İçlerinde bir takım kıssalar var ki, az farkla birbirlerinin aynısı yani ma'nâları bir de kalıpları ayrı ayrı.
Meselâ Allah evvelâ Âdem aleyhisselâmı halk etdi. Âdem'e esmâyı öğretdi, Kur`ân'ın beyânına göre. "وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ve alleme âdeme'l-esmâe küllehâ", bütün esmâyı talîm etdi Âdem'e . Âdem kimden talîm edecek? Mekteb yok, hoca yok, şu yok, bu yok. Ama Hakk Teâlâ ne yapdı? Ona öğretdi bunu ve bu vehbî olarak verildi kendisine. Âdem de çocuklarına esmâyı talîm etdi. Şimdi, çocuklarınki kisbî oldu, kendisininki vehbî oldu. Peygamberler de böyle. Bir çok peygamberlere vahiy geldi. Mekteb yokdu ki okusunlar, mektebde verilen kitâbdan çıkarsınlar. Bir tek Mûsâ Peygamber'e kitâb olarak geldi. Tevrat. O da, Mûsâ Peygamber küçük yaşdan Firavun'un sarayında Firavun'un evlâdı gibi büyütüldü, her türlü terbiyesine dikkat edildi, yazı öğretildi ona. Ama Îsâ Peygamber'e yok. Îsâ Peygamber'i annesi mektebe verdi, hoca okutmaya kalkınca Îsâ Peygamber bir kaç soru sordu hocaya, hoca apışdı, "Bunu kaldırın, ben buna öğretecek durumda değilim" dedi.
Hazret-i Muhammed'in de hiç okumak yazmak diye bir şey görmedi, hoca görmedi, bir mektebe de gitmedi. Hattâ müşriklerin iddiâları, "Hoca görmedi, mekteb görmedi, medrese görmedi, nasıl peygamber olur" filan diyorlar. Ama bir Kur`ân getirdi ki, geldiği günden bugüne kadar 1350 sene geçdiği hâlde bir yanlışını bir açığını kimse bulamıyor. Uğraşıyorlar. Mislini getirmeye kalkdılar, sûresinin mislini getiremediler. Benzerini yapmaya kalkdılar olmadı. Ve bugün hâlâ medieniyyet âlemi onunla uğraşıyor ve bugün ne kadar medenî eser zâhir olduysa, fen olarak ne zâhir olduysa, hepsi için Kur`ân-ı Kerîm'de o işin olacağına dâir işâretler var. İşte, kimdi o, denizler altında hâkim olan zât, Kaptan Cousteau, o, sonra aya çıkma hakkındaki âyetler Kur`ân-ı Kerîm'de, hepsi bunların gösteriyor. Peygamber ne mektebe gitdi, ne profesörle görüşdü. Hani o devirde Roma belki yüksek bir memleketdi, ilim vardı Roma'da, İran'da filan, Peygamber ne Roma'ya gitdi, ne İran'a gitdi. Ama bir Kur`ân getirdi, herkes onun karşısında mebhût. Okumak yazmak da kimseden öğrenmedi.
Dünya toparlak ve dönüyor dediği için Galileo'yi kilise ölüme mahkûm ederken, Kur`ân-ı Kerîm aya çıkılacağını ve semânın ve semâdaki bulunan bütün güneşin, yıldızların, her şeyin insanoğluna müsahhar olduğunu ilân ediyor. Diyor ki Cenâb-ı Hakk Kur`ân'da, "Göğe çıkabilirsiniz" diyor, semâya. Halbuki bak daha Galileo dünya dönüyor demekle kilise onu ölüme mahkûm etmeğe kalkdı. Dedi ki, "Dönüyor ama dönmüyor, ne diyeyim yani" dedi. Ama Kur`ân o vakitden ilân etmiş bunu ve hâlâ da elimizde. Medeniyyet daha da ilerledikçe Kur`ân'dan bunlar zâhir olacakdır. Bilenler biliyorlar ama bilmeyenler zamanla gördükçe öğrenecekler. Yani Kur`an'ı zaman tefsîr edecekdir. Bilenler biliyorlar, bilmeyenlere zaman tefsîr edecek.
İşte bu Kur`ân'ı getiren, ümmî, anasından doğduğu gibi, hiç bir hocadan ders görmemiş, bir profesörden ders almamış, bir mektebe gitmemiş olan bir zât. Onu demek istiyoruz. Lafı oraya getireceğiz. Allah'dan aldı çünkü dersi.
Gene kimdir o aklıma gelmedi, Fransız, mikrobu keşfeden, Pastör. Daha dünkü hâdise. Hazret-i Muhammed 1350 sene evvel mikrobu söylüyor. Hüveynün. Arapça ism-i tasgîr. Yani küçük hayvancıklar var, sizin gözünüz görmez diyor, onlar insana yapışır diyor. Ve karantinayı koyuyor ve diyor ki, bir yerde kolera çıkdığı vakitde, kolera çıkan yere girmeyiniz ve ordaki olanlar dışarı çıkmasınlar diyor.
Buraya bu sohbete âid iki ayrı kayıt bırakıyorum. Biri orijinal video kaydı, diğeri bizim hazırladığımız ses kaydı. Efendi Hazretlerinin bu sohbetini ses kaydı olarak yayınlarken, cevâbların tercümelerini çıkardık, o yüzden kayıt büyük ölçüde kısaldı ve dinlemesi kolaylaşdı. Sohbeti orijinal hâliyle dinlemek isteyenler, video kaydını izleyebilirler.