İrşâdın Üç Mertebesi

12 Şubat 2020 tarihinde yayınlanmıştır.

Tezkiye-i Nefs

İrşâdın üç mertebesi vardır. Birincisi öğretmek yani ilme'l-yakîn mertebesi, ikincisi göstermek yani ayne'l-yakîn mertebesi, üçüncüsü ise yaşatmak yani hakka'l-yakîn mertebesidir. Bunlara kısaca bildirmek, gördürmek ve oldurmak da diyebiliriz.

Birincisi, konuşmakla, anlatmakla, okutmakla olur. Bu, işin en kolay tarafıdır. Zâten binlerce kitap, yüzlerce hoca bu işi devamlı yapmakdadır, kıyâmete kadar da yapacakdır. Kitaplardan da, âlimlerden de, çok şeyler öğrenmek, cehâleti ve gafleti bu sûretle gidermek mümkündür. Hattâ okumasını bilenler için bütün mükevvenât bir kitâbdır, seriyyeden süreyyâya kadar bir risâledir. Görmesini bilenler için de mevcûdâtın her biri bir mürşiddir. Gözle görülmeyen küçücük bir mikrop bile insanı irşâd edebilir, bir böcek bile insanı gafletden uyandırabilir. Ne var ki sözle, kelâmla, yazıyla yapılan irşâd mübtedîler içindir yani bu, ancak bir başlangıç olabilir. Üstelik herkes söyleneni doğru dürüst anlamaz, anlayanların da hepsi anladıklarıyla amel etmezler. Gaflet uykusundaki bir kimse, böyle bir irşâd ile uyanabilir ama sözün tesiri geçince tekrar uykuya dalar yani yeniden gaflete düşer. Demek ki bundan öte bir yol, bundan ileri bir merhale lâzımdır.

İkincisi, göstermekle olur. Zîrâ öğrenmenin en iyi yollarından biri görmekdir. Görmek duymakdan da okumakdan da daha tesirlidir. Görmek, sözle ifâde edilmesi pek mümkün olmayan hususları anlamak için de çok gereklidir hattâ şartdır. Meselâ sabır gibi, tevâzu gibi, merhamet gibi mefhumları sözle tarif etmeye kalksak hem biz anlatmakda çok zorlanırız, hem de muhâtabımız anlamakda çok zorluk çeker. Halbuki bunların birer misâlini gösterirsek anlaşılmaları çok kolay olur. Bu gösterme işi bazen bir hikâye ile, bazen bir meselle, bazen bir latîfeyle olabilir. Büyük mürşidlerin, gerek kitaplarında gerek sohbetlerinde, hikâyelere ve mesellere çok yer vermelerinin hikmeti de budur. Bu hikâyelerdeki dersleri anlayanlar ayne'l-yakîn mertebesine yükselmiş olurlar. Bu mertebede insan daha önce duyarak veya okuyarak öğrendiklerini gözüyle görmüş ve yakîne getirmiş olur. Hiç şübhe yok ki duymakla görmek arasında çok büyük fark vardır. Bir şeyi öğretmenin en iyi yollarından biri de onu canlı bir misâl üstünde göstermekdir. Mürşidin kendi hâtıralarını veya herkesin bildiği bir takım ibretli hâdiseleri anlatması da bu işe yarar. Daha da iyisi, öğretilecek olan şeyi, insanın bizzat kendi üzerinde göstermesidir yani o sıfata kendisinin bürünmesidir ki kâmil mürşidler, sâhib oldukları güzel ahlâk ve örnek davranışlarla bunu da gâyet güzel yaparlar.

Üçüncü mertebe hakka'l-yakîn mertebesidir ki insanın daha önce duyarak, okuyarak ve görerek öğrendiklerini bizzat yaşayarak öğrenmesi demekdir. Bu da tıpkı bir ustanın yanına çırak olarak girmek gibi, bir mürşid-i kâmilin terbiyesi altına girmekle olur. Çırak öğreneceği sanatı ustasının yanında bulunarak, kendisine verdiği işleri yaparak, onu dikkatle takip ederek ve çalışarak öğrenir. Elbette ki bir ustanın yanında çıraklık yaparak ustalaşmak, hiç kolay bir iş değildir, çok büyük bir gayret, sabır ve uzun zaman ister. Yani bu mertebeye erişmek diğer ikisine kıyasla pek zordur ama bu zorluğun sonu büyük bir ferahlıkdır. Zîrâ yaşayarak, tadarak, hissederek, tecrübe ederek, olarak öğrenmek görerek, duyarak öğrenmekden çok üstündür.

Kâmil mürşidler bu üçünü birden yapabilen mürşidlerdir. Yani onlar, yerine ve adamına göre hem bildirerek, hem gördürerek hem de oldurarak irşâd ederler.

Bugün en çok eksikliğini hissettiğimiz şey gerçek mürşidlerin kıtlığıdır. Halbuki hocalarımız ve âlimlerimiz sayılamayacak kadar çokdur. Ne var ki hocaların ve âlimlerin irşâdı, insanları ilme'l-yakîn seviyesinden pek ileriye götürememekdedir. Böyle olunca bildiklerimiz kuru bilgilerden ibâret kalmakda ve bir işe yaramamakda, hattâ bize vebâl olmakdadır. Zîrâ öğrenmekden maksad, o bilgiyi kullanmak, onunla amil olmakdır. Bilmekden maksad, bulmak ve olmakdır. Kuru bilgiyle adam olmak aslâ mümkün değildir.


Mürşid gerekdir bildire Hakk'ı sana hakka'l‐yakîn
Mürşidi olmayanların bildikleri gümân imiş
Her mürşide dil verme kim yolun sarpa uğratır
Mürşidi kâmil olanın gâyet yolu âsân imiş
Listeye geri dön