Efendi Hazretlerinin yukarıda pek güzel beyân ettiği ve sık sık dile getirdiği BİL-BUL-OL sözüyle kasdettiği bu üç mertebe, Kur`ân'da beyân edilmişdir... Üstelik bu üç mertebe hem bu sırayla peşpeşe zikredilmişdir hem de tek bir âyetde de değil, hemen hemen aynı elfâz ile birkaç âyet-i kerîmede birden zikredilmişdir...
ÂYET-İ KERÎMELER
قُلْ هُوَ الَّذِي أَنشَأَكُمْ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Kul huvellezî enşeekum ve ce'ale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete kalîlen mâ teşkurûn.
Sûre-i Mülk, Âyet 23
ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِيهِ مِن رُّوحِهِ وَجَعَلَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Summe sevvâhu ve nefeha fîhi min rûhihî ve ce'ale lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn.
Sûre-i Secde, Âyet 9
وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ لَكُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِيلًا مَّا تَشْكُرُونَ
Ve huvellezî enşee lekumus sem’a vel ebsâra vel ef’idete, kalîlen mâ teşkurûn.
Sûre-i Mü'minûn, Âyet 78
Bu âyet-i kerîmelerde sem', kulak ve işitme hassası, ebsâr, gözler ve görme hassası, ef'ide ise, kalb ve kalbin idrâki ile hakkıyla anlamak, bilmek, tatmak demekdir...
İnsan önce işitir ve duyduklarını öğrenir, sonra da duydukları ile âmil olur ve ihlâs ile yaparsa Allah o kişiyi önce müşâhede mertebesi olan "ayne'l yakîn"e sonra da "hakka'l yakîn" mertebesine eriştirir...Efendi Hazretleri bu hususda "Bilmeden bulamazsın, bulmadan olamazsın!..Bilenler buldular, bulanlar oldular!..." buyururlardı
He üç âyetin sonunda da "ne kadar az şükrediyorsunuz" itâbının bulunması da pek mânidâr değil mi?...