1 Temmuz 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir Arnavud Bektâşî, yolda kadı ile karşılaşmış. Kadı, Bektâşîlerden hiç hazzetmeyen şerîatçı bir adammış. "Gel bakalım!" diyerek Bektâşî'yi yanına çağırmış. "Siz ne câhil heriflersiniz, siz şerîatı da bilmezsiniz" diyerek hakâret etmeye başlamış. Bektâşî'nin çok canı sıkılmış ama kadıya da ne desin. "Aman Efendim, olur mu hiç öyle şey. Ben şeyhimden okumuşumdur, nice esrâra vâkıf olmuşumdur" deyiverince kadı, "Peki öyleyse, söyle bakalım, İslâm'ın binâsı kaçdır?" diye sormuş. Bektâşî, hiç tereddüd etmeden, "Kırk on" diye cevap vermiş. Zavallı Bektâşî elli de diyemiyor. Kadı Efendi kulaklarına inanamayıp hayretle "Ne dedin ne dedin?" diye tekrar sorunca Bektâşî, yine "Kırk on" demesin mi. Kadı derhal adamlarına emir vermiş : "Yatırın bu pezevengi, iyice bir sopalayın da aklı başına gelsin" demiş. Dayağı yiyen Bektâşî, ayakları sopadan şişmiş vaziyetde, paşmakları elinde, yalınayak, perîşân bir halde, tekkeye gitmiş. Onun bu perîşân hâlini göre Şeyh Efendi, "Bre Mülâyim! Ne bu hâlin?" diye sorunca, başına gelenleri şeyhine anlatmış. Şeyh Efendi "Hay Allah cezânı kaldırsın! Beş deseydin ya" deyince Bektâşî, "Hiç beş der miyim! Kırk on dedim bir alay dayak yedim, ya beş deseydim muhakkak öldürürdü beni" demiş.Fakîr, bu hikâyeyi zâyi olmaması için yazıya aktardım ancak hikâyenin tadını çıkarmak için bizzat Efendi Hazretlerinin sesinden, O'nun kendine has uslûbu ve Arnavud taklîdi ile dinlemenizi tavsiye ederim.