11 Temmuz 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Şunu bil ki, Allah'ın isimlerinin en büyüğü bu isimdir. Çünkü bu isim, hiçbir şeyi dışarıda bırakmayacak şekilde Allah'ın sıfatlarını toplayan bir isimdir ve zâtullaha delâlet eder. Halbuki diğer isimlerden her biri, ilim, kudret, fiil gibi tek bir ma'nâya delâlet eder. Allah, bu isimlerin en husûsî olanıdır. Çünkü bu isim, ne hakîkî ne de mecazî olarak, O'ndan başkası için kullanılamaz. Alîm, Kadîr, Rahîm gibi isimlerle başkaları da isimlendirilebilir.
Allâh ismi, cümle esmâya delâlet eder. Diğer isimlerin herbiri başka başka ma‘nâlara delâlet eder. Meselâ Rahmân Rahîm'e, Rahîm Gafûr'a, Gafûr Şekûr'a delâlet etmez. Ama lafzatullâh, cemî‘-i esmâ-yı ilâhiyyeye delâlet eder. Onun için buna "ism-i zât" ve "müstecmi‘-i cemî‘-i sıfat" denir. Allâh te‘âlâ öyle Allâh'dır ki, yalnız göklerde veya yerlerde veya sağda veya solda veya önde veya artda istemek cehildir hattâ altı cihetin hepsinde birden istemek de cehildir. Zîrâ altı cihet, ancak ‘âlem-i şehâdetdedir. Âlem-i melekûtda, ‘âlem-i ceberûtda ve ‘âlem-i lâhûtda cihet diye bir şey yokdur. Hakk ise her vârın bir uğurdan mecmû‘udur. Meselâ Zeyd'in eline Zeyd demezler, ayağına ya da gözüne ya da kulağına ya da ağzına ya da burnuna ya da aklına ve hayâline ve fehmine ve vehmine...Hâsıl-ı kelâm a‘zâsından hiçbir ‘uzvuna yâhûd kuvvâsından hiçbir kuvvetine demezler ki, Zeyd şurasıdır ya da şurasındadır. Belki Zeyd deseler, mecmû‘unu murâd ederler. İşte bir kimse, Allâh te‘âlâyı bu kemâlât ile mutâla‘ada olsa, o kimsenin bir saat böyle fikri, böyle fikretmeyenlerin bir sene diliyle zikrinden hayırlıdır. Böyle câmi‘lik yüzünden olan tefekkür sâhibini cezbeye yetişdirir ki, “cezbetün min cezebâtir rahmân tevâzî ‘amelüs sekaleyn” yani "Allâh'ın cezbelerinden bir cezbe, cümle ins ü cinnin ameline denkdir" buyurulmuşdur.