18 Mart 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Vaktiyle İstanbul'da çok sayıda menba suyu vardı. Her bir kaynağın ayrı bir hâssası, ayrı bir lezzeti olup, meraklılar bunları ayırd ederlerdi. Nitekim 19. asırda İstanbul'u ziyâret eden Moltke şöyle der :
Bizim taraflardaki şarap eksperleri nasıl tadarak şarabın bağını ve yılını keşfederlerse, bir Türk de bir içim suyu tadınca, beğenilen pınardan geldiyse, Çamlıca'dan mı, Bulgurlu'dan mı, Kestâne Suyu'ndan mı, Sultan Suyu'ndan mı alındığını söyler.
Sarayda da iyi suya çok önem verilir ve İstanbul'un en lezzetli suları içilirdi. 18. asırdan itibaren sarayda içilen suyun İstanbul'un en iyi, en lezzetli suyu olan Karakulak Suyu olduğunu biliyoruz. Nitekim Sermet Muhtar Alus bu su hakkında şöyle der :
Karakulak suyu, İstanbul sularının en şöhretlisi ve nâmlısıdır. Nitekim suyun hafifliği de öylesine darbımesel olmuşdu ki söz arasında '"Karakulak suyu gibi hafif" tabiri kullanılırdı. Hünkârların istediği yalnızca o. Ayrıca, Viyana’ya ve Paris’e kadar yollanıp, zengin kontlar ve baronlar tarafından yüksek meblağlar ödenerek içildiği rivayet edilirdi. Koskoca payitahtda kolay kolay rastlanmaz. Yeni Camii dönemecindeki tombalak Rum'la, Divanyolundaki Habeş Hacı'nın ve Beyazıt'daki Kürt'ün sucu dükkânından başka yerde bulunmaz ve bardağı da ancak 20 para verilerek doldurulabilirdi.
İstanbul'un en lezzetli, en güzel içimli sularından bazılarını sayalım. Alemdağ'da Taşdelen Suyu, Büyükdere'de Kocataş, Sarıyer'de Şifâ, Çırçır, Kestâne ve Hünkâr suları, Çamlıca'da Tomruk, Kanlıca'da Göztepe, Dereseki'de Karakulak ve Sırmakeş suları.
İstanbul'un lezzetli suları şehrin hâricinde, hep yeşillik, ormanlık yerlerde olduğundan, bu suların bulunduğu mıntıkalar mesîre yerleri hâline gelmişdir. Halk buralara gelir, yer içer, suyundan istifâde eder, evine dönerken de alabildiği kadar su alıp evine getirirdi. Sonradan bazı menba suları üzerinde tesisler kurulmuş, sular şişelenerek yâhud damacanalara konularak satışa çıkartılmışdır. Bazı firmalar damacanlarla dolu kamyonları mahalle mahalle dolaştırarak bu lezzetli suları iyi su meraklılarına ulaştırmışlar, bazıları da daha küçük boyda şişelere dolum yaparak bunları bakkallar vâsıtasıyla satışa sunmuşlardır. Bir de lokantalarda satılmak üzere kullanılan küçük şişeler vardı. Bunlar artık çok azalmakla beraber hâlâ tek tük sağda solda görülmekdedir.
İstanbul'un menba suları saymakla bitmez. Meselâ biz vaktiyle Anadolu yakasında Çekmeköy civârında bulunan Reşâdiye Köyünden çıkan suyu alırdık, ekseriyâ o suyu içerdik. Nefis bir suydu. Bilmem hâlâ akıyor mudur. Bunun gibi sayısız kaynak vardı İstanbul'da. Maalesef kıymeti bilinmedi bunların ve çoğu ortadan kalkdı. Hâlâ cârî olan sulara da ihtiyatla yaklaşmak lâzım. Zîrâ duyduğumuza göre suyun debisini artırmak için çoğu kaynakda tahrîbât yapılmış, asıl su başka sularla birleştirilmiş. Bu da suyun kalitesinin bozulmasına sebeb olmuşdur. Hattâ bazı sahtekârlar, menba sularının yakınında artezyen kuyusu açmışlar, menba suyu markası altında artezyen suyu satıyorlarmış.