İstanbul'un Meşhûr Meczûbları

25 Ocak 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Meczub

İstanbul'un meczûbları pek çokdur, bazıları meşhûrdur. Her biri ayrı bir tavırda, ayrı bir görünüşde olan bu meczûblar, vaktiyle aklı başında, iş güç sahibi olan kimselerdir. Kimi hoca, kimi kadı, kimi esnaf, kimi sanatkâr iken cezbeye tutulunca bambaşka bir hâle bürünmüş, kimi çıplak dolaşır, kimi kış günü yalın ayak gezer, kimi hiç konuşmaz, kimi gâyet celâlli, kimisi de zararsız kimselerdir. Aralarında kerâmet sâhibi olanlar da çokdur. Şimdi İstanbul'un bazı meşhûr meczûblarından kısaca bahsedelim :

Horoz Dede : İstanbul'un en eski meczûblarındandır. Fetih ordusunda bulunmuşdur. Bu zât, orduyla İstanbul'a gelirken, sabah namazı vaktinde asker arasında dolaşır ve horoz gibi kanat çırparak öter, "Kalkın ey gâfiller" diye bağırırmış. Askerler kendisine bunun için Horoz Dede ismini vermişler. Kabr-i şerîfi Unkapanı civârındadır.

Sefer Dede : Kerâmet sâhibi meczûblardandır. Unkapanı'nda Ekmekçi Alî Çelebi'nin alev alev yanan ekmek fırınına girip yatmış. Oradan çıkıp pek çok kimse ile vedâlaşıp, Unkapanı'nda kendisini denize atıp kaybolmuş. O civar halkı buna şâhid olmuşlar. Yedi yıl sonra Cezâyir'den gelen bir gemiden çıkmış ve yine Unkapanı civârında oturmuş. Kabri Horoz Dede'nin yanındadır.

Uşûm Dede : Saraçhânebaşı'nda bulunurmuş. Sessiz sâkin bir zât imiş. Bütün işi, yollardaki lüzumsuz taşları kaldırmak, yollarda halka eziyet cefâ verecek şeyleri temizlemek imiş.

Bülbül Dîvânesi : Eyüp meczûbalarındanmış. Yaz kış bir kafesle bülbül gezdirirmiş. Bülbülün âdeti baharda ötmek olduğu hâlde bunun bülbülü kışın en soğuk zamanında bile öter, herkesi hayretde bırakırmış. 
Tabak Dîvânesi : Kasımpaşa meczûblarındamış. Her mevsimde çıplak gezermiş. İstanbul'un en şiddetli kışlarında bile kar içinde yatar, buna rağmen al yanaklarından terler akarmış. İki eli omuzlarında şallak mallak devrân ve seyrân edermiş.

Boynuzlu Dîvâne Ahmed Dede :  Kasımpaşalıdır. Gelen geçene bakar, "Şalla Kabe'ye gidesin Ahmed Çebu, şalla Kabe'ye gidesin Mehmed Çebu" diye laf atarmış. Bu şekilde laf atdığı kimseler mutlakâ hacca gidermiş. Hiç tanımadığı insanlara ismiyle hitâb edermiş. Koynu ve koltuk altı koyun, kuzu, keçi, ceylan, karaca ve sığır boynuzlarıyla doluymuş. 

Kulübeli Mehmed Dede : At Meydanında Dikilitaş yakınında bir kulubenin içinde otuz yıldan ziyâde sâkin olup, ne yemiş ne içmiş, ne de helâya gitmişdir. Kulübesinden dışarı çıkdığı da hiç görülmemişdir. 

Taşçı Delisi : Edirnekapısı hâricinde Sır Tekkesi diye bilinen Mezarcılar Tekkesinin duvarına bir kaç taş dayayıp, orada bir oyuk meydana getirmiş, vücûdunun yarısı oyuğun içinde, yarısı dışında kalacak şekilde orada yatarmış. Kırk seneden fazla bu şekilde yaşamışdır.

Kağıt Delisi : Altmış sene boyunca Lâleli'den başlayıp Bayezid'e kadar yolda bulduğu kağıtları toplar, duvar deliklerine sokarmış. Hiç konuşmazmış. Sabahdan akşama kadar devamlı koşdurur, yemez içmez, akşam namazından sonra kaybolur, nerede gecelediği bilinmezmiş.

Elekçi Delisi : Silivrikapılı Mehmed Çelebi Türbesinde bulunurmuş. Başı açık ayağı çıplak, elekçilerin peşinde dolaşır, bilenler ona bir elek alırmış. Eleği aldığı gibi bozar, kasnağını atıp ibrişimini ve kılını yermiş. Cezbeye tutulduğu günden vefâtına kadar kimseyle tek kelime konuşmamış. 

Hızır Aşak : Meczûbarın ulularındanmış, kalbleri okurmuş. Süleymaniye Câmi İmamı Süleyman Efendi bir gün namaz kıldırırken, aklına gelmiş ki, "Namazdan sonra Hisar'a varıp balık avlayayım". O bunu düşünürken Hızır Aşak câmiye girmiş, âdeti üzere bir Hû çekmiş, arkasından demiş ki, "Süleyman Efendi! Sen burada, aklın Hisar'da balık avlamada. Kalb huzûru olmadan namaz olmaz. Sen bu namazı yeniden kıldır".

Mülakkab Osman Çelebi : Yalın ayak başı kabak Aksaray'da Kolluk dibinde elli seneden fazla bir kebe içinde oturmuşdur. Kerâmetlerinden biri şudur. Sultan 4. Murad geçerken, "Murad! Allah'ın emri ile ananı bana ver" demiş, Sultan Murad, asdığı asdık kesdiği kesdik bir pâdişah olmasına rağmen ona dokunamamışdır. Çok celâlli imiş, sebebini sormuşlar, "Bizim hükmümüz semt-i celâlde câridir, semt-i cemâlde kudretimiz yokdur" demiş.

Meczûb İsmâil : Çarşamba'da Mehmed Ağa Hamamı camekanında kırk yıldan ziyâde sessiz sâkin oturmuş. Dâimâ gülermiş. Hiç konuşmazmış. Bir gün bir çanak içinde kiraz getirip önüne koymuşlar. Çanağı alıp dışarı çıkmış. Kirazı yiyor, sonra da çekirdeğini kırıp atıyormuş. Havanda bile zahmetle kırılabilen çekirdeği diş ile kırmak şaşılacak bir iş olduğundan herkes hayret etmiş. "Niçin böyle yapıyor?" diye düşünürlerken, demiş ki, "Komşu karıncacıklar elçi gönderip benden rızıklarını istemişler. Çekirdeğin içi ile karıncacıklara ziyâfet veriyorum". Bakmışlar, hakîkaten de karıncalar çekirdekleri çekip yuvalarına götürüyorlarmış.

Listeye geri dön