6 Eylül 2019 tarihinde yayınlanmıştır.
Bilmiş ol ki Allah, bazen düşmanlarını, dostlarının libâsıyla tezyîn eder. Öyle ki, onlar safâ-yı zamânları ile gurûrlanır ve Allah'ın velî kullarından biri olduklarını zannederler. Halbuki bu, onlara Allah tarafından verilen bir istidrâcdır. Allah, çoğu kere onları, izzet, şeref, riyâset ve insanlar katında yüksek bir itibar ve mevki ile süsler. Böylece onlar insanların övgüleriyle gurûra kapılırlar ve Allah'ın fazîletli kullarından olduklarını zannederler. İşte bu da, onlara Allah tarafında verilen bir istidrâcdır.
Yine Allah, onları hikmet lutuflarının muhtelif çeşitleri ile ziynetlendirir de onlar, belâgatlarının güzelliği, kavrayış ve zekâlarının yüksekliği sebebiyle gurûra kapılırlar ve böylece bütün hakikatleri ihâta ettiklerini zannederler. Bu da, onlara Allah tarafında verilen bir istidrâcdır.
Bazen de Allah, onları nimet libâsıyla tezyîn edip çeşitli nimetler içinde yüzdürür. Onlar, sâhib oldukları bu nimetlerin güzelliği ve yaşantılarının rahatlığı sebebiyle, kendilerine Allah tarafından bir ayrıcalık tanındığını zannederler ki yine bu da, onlara Allah tarafında verilen bir istidrâcdır.
Allah, onları bilinen hakîkate sevkedinceye kadar bırakıp terketmez. Allahu Teâlâ, bu hususda şöyle buyurmuşdur : "وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا سَنَسْتَدْرِجُهُمْ مِنْ حَيْثُ لَا يَعْلَمُونَۚ Âyetlerimizi yalanlamakda olanlara gelince, biz onları bilemeyecekleri cihetden istidrâc ile yuvarlayacağız".
Halbuki bu durum, gerçek mürîdlerin korkulu rüyâsıdır. Hattâ öyle ki, böyle bir hâl onların renklerini sarartıp soldurur, nefslerini zayıflatır, akıllarını başlarından alır, ödlerini koparır ve mahlûkatdan kaçmalarına sebeb olur.
Âkıl ve marifet sâhibi herkesin, nefsinden sakındığı gibi, Mevlâ'sından da sakınması gerekir. Çünkü Allahu Teâlâ bu hususda, " وَيُحَذِّرُكُمُ اللّٰهُ نَفْسَهُۜ Allah sizi kendisine karşı gelmekden sakındırıyor" ve "وَاعْلَمُٓوا اَنَّ اللّٰهَ يَعْلَمُ مَا ف۪ٓي اَنْفُسِكُمْ فَاحْذَرُوهُۚ Muhakkak ki Allah gönlünüzdekileri bilir, bunu bilin de O'ndan sakının" buyurmuşdur. Hazret-i Peygamber de bu hususda şöyle buyurmuşdur : "Allah'ın hîlelerinin hilminden, tuzaklarının lutfundan, gadabının setrinden, azâbını geciktirmesinin imhâlinden kaynaklandığını bilen mü'minde Allah korkusu aslâ yok olmaz".
Kul, vakitlerinin güzel geçmesine ve hasenâtının çok olmasına, aslâ güvenmemelidir. Nice mürîd kılıklı kimseler görürsün ki, onlar, Allah'ın ezelî ilminde kovulmuşlardan yazılmışlardır. O kimse, Allahu Teâlâ'nın düşmanını dostunun libâsıyla ziynetlendirdiğini ve en sonunda onu kendisinden uzaklaştıracağını hiç düşünemez.
Allahu Teâlâ çoğu kere de dostuna düşman libâsı giydirir. İşin sonunda da onu keremi ve lutfu ile hakîkatine döndürür. Çünkü "الله يبدؤا الخلق ثم يعيده Allah, önce yaratır sonra yarattıklarını ilk hâline döndürür". Yani ilk önce dostuna düşmanının sıfatını, düşmanına da dostunun sıfatını verir, sonra da onları bilinen hakîkatlerine iâde eder.
Görmüyor musun, Allahu Teâlâ, ezelî ilminde İblîs'in lanet ehlinden olduğunu bildiği halde, önce onu ismetinin ziynetiyle süslemiş, İblîs'in durumunu ortaya çıkarıncaya kadar da, onun lanet ehlinden olduğunu gizlemişdir. Allahu Teâlâ, yine aynı şekilde, kendi katında gadaba uğrayan kimselerden olduğu halde, Bel'âm'ı velâyet nûrlarıyla nûrlandırmışdır. Kârûn'u da, gadab ehlinden olduğu halde, nimet denizinin içinde yüzdürmüşdür.
Allah'ın bahşettiği şu dört şey seni gurûrlandırmasın. Bunlar, Allah'ın sana bilmediğin şeyi öğretmesi, işlediğin günâhları setretmesi, şükrünü yerine getirmediğin nimetleri arttırması ve istemediğin halde sana vermesidir. Çünkü Allah bunlarla çoğu zaman senin hakkında istidrâc murâd etmişdir.
Günâhkârların istidrâcı, günâha ve Hakk'dan gayrısına meyletmek ve halk içinde yüksek bir mevki elde etmekdir. Çalışanların istidrâcı, malı çoğaltma hırsı ve ucubdur. Mürîdlerin istidrâcı, kendilerine manevi lutuflar ve kerâmetler bahşedilmesi ve bunlarla sükûn bulmalarıdır. Âriflerin istidrâcı, marifete ulaşmaları sebebiyle, kendilerini "Ma'rûf"dan müstağnî saymalarıdır. Öyle ki, onlar, marifeti kendileri için en son gâye ve had kabûl edip, onunla herşeye ulaştıklarını ve herşeyi ihâta ettiklerini zannederler. İstidrâc kişinin derecesine göredir. Derecesi en yüksek olanların istidrâcı, istdirâcın en büyüğü ve en derinidir.