İstiğfâr

17 Haziran 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Mağfiret
İstiğfâr kelimesi, mağfiretden gelir. İstiğfar, afv ve mağfiret talebidir. Yani istiğfar etmek demek, Allah'dan afv ve mağfiret istemek demekdir. En kısa istiğfar cümlesi "estağfirullah"dır, manâsı, "Allahım günahlarımı affet, mağfiret et" demekdir.

Malûm ya Allah'ın bir ismi Gafûr, bir ismi de Gaffâr'dır yani Allah'ın mağfireti çok ama çok genişdir. O'nun affetmeyeceği hiç bir günah yokdur, şirkden gayrı her günâhı affeder Allah. Biz kullar ise dâimâ günah işleriz. Öyleyse dâimâ Allah'dan mağfiret taleb etmemiz lâzımdır. Nitekim Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîminde, istiğfârı pek çok yerde zikretmiş, istiğfâr ile meretmişdir. Üstelik istiğfâr emri, çoğu yerde cemî sigâsıyla gelmiş, yani umûma şâmil kılınmışdır. Yani istiğfâr yalnız mücrimlere, fâsıklara, fâcirlere mahsûs değildir. Öyleyse âlimi, câhili, âbidi, fâsıkı, genci, yaşlısı herkes istiğfâr etmeli ve istiğfârı hiç bırakmamalı yani ölünceye kadar istiğfâra devâm etmelidir. Allah bunu emreder, Resûl-i Ekrem bunu tavsiye eder.

İstiğfâr, dil ile de söylenebilir ama asıl istiğfar kalb ile yapılandır. Gönülden yapılmayan istiğfâr dilde kalır, makbûl olmaz. Gönülden yapılan istiğfârın alâmeti pişmalıkdır, gözyaşıdır, bir daha o günaha dönmemeğe azmetmekdir, o günahdan tiksinmekdir, istikrah etmekdir. Günahına pişman olmadığı hâlde, yalnız diliyle istiğfar eden kişi, istiğfar etmiş olmaz. Böyle bir kimse yüz bin defa "estağfirullah" dese de bir faydası olmaz.

Hiç günâhı olmadığı hâlde, Peygamberimiz de istiğfâr etmişdir, hem de günde yüz defa. Tabii O'nun istiğfârı bizimkinden farklıdır. O daha çok ümmeti için istiğfâr etmişdir. Bir de vazîfesi icâbı halkla temâs etmesinden dolayı kendisine ârız olan gayn sebebiyledir ki bunu "Resûlullah'ın İstiğfârı ve Gayn" başlıklı yazımızda îzâh etmişdik.

Bizim istiğfârımız gaflet ve günah sebebiyledir. Hangimiz gafletden kurutulabiliyoruz, hangimiz günahlardan uzak kalabiliyoruz? Öyleyse istiğfârı hiç bırakmamalıyız, her gün, her saat istiğfâr etmeli, ölünceye kadar istiğfâra devâm etmeliyiz. 

Diyelim ki uğraşdık, çalışdık, nefsimizi mağlûb etmeyi başardık ve gafletden, günahdan tamâmen kurtulmaya muvaffak olduk. Yani ne bir günah işliyoruz, ne de bir gaflete düşüyoruz. Çok zor bir iş bu ama biz öyle farzedelim. Bu hâlde dahi yine de istiğfârı bırakamayız. Neden? Kendimiz için değilse de başkaları için istiğfar etmemiz îcâb eder de ondan. İkincisi bir insan manen ne kadar çok yükselirse, kendinde o kadar kusur görür, bu da yine istiğfârı gerekdirir. 

İstiğfârın pek çok faydaları var. Bir faydası da belâları uzaklaşdırmasıdır. Şiddetli bir belâ, büyük bir musîbet, fecî bir felâket vukûunda istiğfâr edilirse, Allah o belâyı def eder, o musîbeti kaldırır. Tabii hakkıyla istiğfâr etmek şartıyla. Bunun delîli, Sûre-i Enfâl'deki, "وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ" âyet-i kerîmesidir. Cenâb-ı Hakk bu âyetde, istiğfâr edenlere azâb etmeyeceğini beyân ediyor. Bu ilâhî vaad, hem bu dünyâya, hem de öteki âleme şâmildir.

Cenâb-ı Hakk Kur`ân-ı Kerîminde cennetlik kullarını tarif ederken şöyle buyuruyor : "اَلَّذ۪ينَ يَقُولُونَ رَبَّنَٓا اِنَّنَٓا اٰمَنَّا فَاغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا وَقِنَا عَذَابَ النَّارِۚ * اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ". Meâli şudur : Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Muhakkak ki biz inandık, artık bizim günahlarımızı mağfiret et ve bizi ateş azabından koru" derler. Onlar, sabır ehlidir, sâdıklardır, huzûrullahda dîvân duranlardır, fukarâya infâk edenlerdir, seherlerde istiğfâr edenlerdir.

Böyle olduğu içindir ki, ehlullah, istiğfârı dillerinden hiç düşürmemişler, istiğfârı vird edinmişler ve herkese de istiğfârı tavsiye etmişlerdir.

Her cürmüme yâ Rabbenâ estağfirullahe'l-'azîm
Vağfirlenâ zünûbenâ estağfirullahe'l-'azîm
'Isyânıma yokdur 'aded ey Vâhid ü Hayy ü Ebed
'Âsîlere sen kıl meded estağfirullahe'l-'azîm
Listeye geri dön