İstikâmet Sâhibi Olmak - Hutbe - 19 Ağustos 1983

4 Temmuz 2019 tarihinde yayınlanmıştır.

Sıdk

HUTBE

Kâlallahu te'âla fî kitâbihi'l-azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillahirrahmânirrahîm.
إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ
İnnellezîne kâlû rabbünellahu sümmestekâmû fe lâ havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenûn.
Sadakallahü'l-azîm.

Nûr-i îmân ile kalbleri nûrlanan, Allah'ın sevgilisi Muhammed Mustafâ'ya gönül vermekle fuâdları sürurlanan, Hakk'a secde etmekle alınlarında eser-i secde bulunan, dilleri ismullah ile süslenmiş, gönülleri aşkullah ile tezyîn olmuş, kıyâmet gününe inanan, Hakk'ın cennetine tâlib, rızâsına râgıb, cemâline âşık olanlar!

Bu âlemden sonra ebedî bir âlem var. Bu âlem gelip geçicidir ve süratle geçmekdedir. Hani âbâ ü ecdâdımız? Onlar nereye gitdiler? Hani bizden evvel geçen milletler, ümmetler, devletler? Dünyâ târihini, cihân târihini okuyanlar görüyorlar ki birçok devletler hâk ile yeksân olmuşlar, yaşamışlar, önce yaşamaları adl ile olmuş, istikâmet ile olmuş, sonra istikâmetlerini, doğruluklarını bozmuşlar, adâletlerine fütûr getirmişler ve yıkılmışlardır. Öyleyse insanlığın şerefi istikâmetinde, doğruluğunda ve dürüstlüğündedir, sıdk u sadâkatindedir. İster ferd olsun ister cemiyyet olsun bu böyledir. Zâten cemiyyetler ferdlerden meydâna gelir. Ferdler dürüst olursa, müstakîm olursa, cemiyyet de müstakîm olur. Kürre-i arda böyle milletler vâris olurlar. Hıyânet, ihânet, zulüm, yalan, kötülük, iftirâ, bunlar milletleri yerden yere geçirir, hem dünyâda sefîl hem de âhiretde rezîl eder. 

Ey ehl-i îmân! Sen vücûdunun a'zâlarında istikâmet eyle yani dürüst ol. Öyle bir göz sâhibi ol ki, birine baksın fikretsin, birine baksın şükretsin. Öyle bir göze sâhib ol, gözünü ibret ile süslendir. Sakın hıyânetle bakma. Allah'ın sevmediği, Allah'ın istemediği, Peygamberimizin iğrendiği ve üzüldüğü yerlere bakma. Dâimâ Hakk'a bak. Dâimâ Hakk'a bak, her şeyde Hakk'ı gör zîrâ her şeyde Hakk zâhir olmuşdur. Görmeyenler kördür. Bu âlemde Hakk'ı görmeyen öteki âlemde de Hakk'ı göremez. " وَمَن كَانَ فِي هَذِهِ أَعْمَى فَهُوَ فِي الآخِرَةِ أَعْمَى Ve men kâne fî hâzihî a'mâ fe hüve fil âhireti a'mâ". Allah kitâbında öyle diyor. Bu âlemde a'mâ olan, öteki âlemde de a'mâ olur. Baş gözünün körlüğünden bahsetmiyorum, kalb gözünün körlüğünden bahsediyorum. Her şeyde Hakk zâhir olmuşdur. Öyleyse Hakk ile bak. Bütün a'zâ ve cevârihini istikâmet üzere yani Allah'ın emri üzere bulundur, Allah'ın yasaklarından kaçındır, hıfz et, muhâfaza eyle. Nefsinle cihâd et. Nefsin seni şerre götürecekdir, seni fenâlığa sürükleyecekdir, ona tâbi olma, sen Hazret-i Muhammed'e tâbi ol, sallallahu aleyhi vesellem. O, seni felâha, necâta, rızâya, rıdvâna, cennete, cennet-i ef'âle, cennet-i sıfata, cennet-i zâta çağırmakdadır. 

Bilmiş olunuz ki, hîlekârlığın evveli zevkli olur ama âhiri çok ama çok fecî olur, insana çok acı verir. Ama dürüst olan kişiler evvelâ sarsılabilirler, evveli biraz acı olur ama nihâyeti rahatlık olacakdır.

Ey ihvân-ı dîn! Sâhib olduğun servet, kudret, devlet, rütbe yâhud mezûn olduğun fakülte diplomaları hepsi birgün toprağın hâricinde kalacak, seni amelinle başbaşa bir kabre koyacaklardır. Bu böyle olacakdır. Bunu hiç unutma, sakın hatırından çıkarma! Bunu düşünürsen müstakîm olacaksın. Müstakîm olanları Allah sever. Yalancıya Allah'ın laneti vardır. Kalbi kirli olup da kalbim temiz diyenler, onlar Allah'ın hasmıdır. Bir kimseyi çalıştırıp, onun alınteri hakkını vermeyenler, onlar zâlimdir ve Allah'ın hasmıdır, Allah'ın düşmânıdır.

Dürüst ol, cömert ol, mert ol, kahramân ol, insân ol, Allah'ın sevdiği gibi ol, Allah'ın sevdikleri gibi ol. Ama istikâmet kolay değildir. Nefs ile mücâdele lâzımdır. Müstakîm olanlar, onlar er kişidir, Allah'ın sevdikleridir, Allah'ın kurbiyyetine varacak olanlardır, "Fi mak'adı sıdk"a erecek olanlardır. Görmüyor musun? Resûl-i Ekrem, iki cihân güneşi, kâinâtda yokdur eşi, Muhammed Mustafâ, sallallahu aleyhi vesellem rahmetellilâlemîn Efendimiz ne diyor? "Şeyyebetnî sûretil-hûd" yani "Sûre-i Hûd beni çökertdi, ihtiyarlatdı". "Yâ Resulallah, bu sûrenin tamâmı mı?" diye sormuşlar. "Hayır, içinde bir âyet var, o âyet beni çökertdi, ihtiyarlatdı" buyurmuşlar. Nedir o? "فَاسْتَقِمْ كَمَٓا اُمِرْتَ Festakim kemâ ümirte" yani "Habîbim Muhammed! Emrolunduğun gibi doğru ol". Estağfirullah. Burada Resûl-i Ekrem'e hitâb, bize hitâbdır. Yani Resûl-i Ekrem ümmeti hakkında üzüldü. Kolay iş değil.

Efendi Hazretleri hutbenin başında okuduğu âyet-i kerîmeye işâret ederek buyurdular ki :

Bu âyet-i celîle Sıddîk-i Ekber hakkında nâzil olmuşdur. Ebâbekir Sıddîk öyle bir müstakîm insan idi ki. İşte müstakîmlerin âkıbetleri hayır olacakdır. Bu fânî âlemden, bu çirkef tarlasından çıkdıkdan sonra müstakîm olanların hepsi birer sultân olacaklar, ebedî saâdete kavuşacaklar. Bir gençlik verilecek, bu gençliğin ihtiyarlığı yokdur. Bir sıhhat verilecek, bunun hastalığı yokdur. Bir hayat verilecek, bunun ölümü yokdur. Bir devlet ve servet verilecek, bunun zevâli ve fenâsı yokdur. Sizi hakka ve hakîkate Kur`ân çağırıyor. Resûl-i Ekrem size bir ip uzatmış. Bu ip İslâm ipidir, bu ipe kim tutunursa o cennete ve cemâle dâhil olur. 

İşte mü'minler! Okuduğum âyet-i kerîmede, "Şu kimseler ki, Rabbimiz Allah dediler, Allah'a hakkıyla îmân etdiler" buyuruluyor zîrâ istikâmetin birinci derecesi Allah'a îmândır. Ama böyle "Allahaısmarladık" der gibi değil. Allah dediği vakit, vücûdunun her zerresi titreyen, her tüyü diken diken olan, Hakk'ın kudretine inanan, Allah'ı seven, Allah'ı severek Allah diyen, Allah'a öyle îmân eden, "sümmestekâmû" yani  sonra O'nun emirlerini seve seve yapan, başına sertâc eden, O'nun nehiylerinden kaçınan kimseler için "velâ havfün aleyhim velâhüm yahzenûn", yani bu âlemi bırakıp giderlerken ne burada bırakdıklarına üzülecekler, ne de gitdikleri yerde onlar için bir korku vardır. Onlara Hazret-i Muhammed kollarını açmış, cennetin sekiz kapısı feth olunmuşdur. Onlara "Ey müstakîm olan zât! Ey Muhammedime lâyık olan ümmet! Cennetimin sekiz kapısından hangisinden girersen gir" denecekdir. Yoksa müstakîm olmayanların hâli biraz harâb olur. Kabirde kabir azâbına uğrarlar. Ölümleri şiddetli olur. Size bunlar şaka gelmesin! Hepimizin başına gelecek! Göre göre kanıksadık gâlibâ, bize yok zannediyoruz, değil mi?

Eğriler, sahtekârlar, yalancılar, adam kandıranlar, reşşâşlar için ne büyük tehlike var. Resûl-i Ekrem buyurdu ki, "Er-reşşâşu leyse minnâ" yani "Kandırıcılar, aldatıcılar bizden değildir" diyor. Elini, dilini, sözünü, özünü doğru et. Son pişmânlık fayda vermez. Ölümün şiddetli, kabrin karanlık ve ateşle doldurulmuş olur. Kabre girecek olan ateş dünyâ ateşi değil, onu buradan sen götüreceksin, onun rengi karadır. Kabirden sonra da rezîl ve rüsvây olarak mahşere gitmek vardır, huzûrullahda sefîl olmak vardır, Resûl-i Ekrem'in yüzüne bakamamak vardır, sonra Hakk'ın nârı vardır, sonra yakana zebânîler sarılırlar, dünyâdaki rütben, kasan, kesen sana hiç fayda vermez, malın çocuğun hiç faydası olmaz. Sonra iki makâm vardır, yâ cennâtü âliyât ya nârdır. Her hükûmetin bir kânûnu olduğu gibi, Allah hükûmetinin de bir kânûnu vardır, o kânûnu çiğneyenler Allah hapishânesine giderler yani nâra giderler. 

Dünyâda kötülük yapıp da "Allah beni affeder" diyenler aldanmışlardır. Allah'ın affı çok genişdir ama kötülük yaparak değil. İnsan arpa ektiği zaman arpa biçer. Hiç ısırgan eken buğday biçer mi? Olmaz öyle şey. Onun için kendini çek çevir. O pişmânlık günleri gelmeden, o yalnızlık evine girmeden, o yılan çıyan yuvasına varmadan, oraya tiryâk götür, hazırlan. İbâdetli ol, tâatli ol fakat ibâdet ve tâatine güvenme, Allah'a güven, Resûlullah'a güven. Yoksa elin kötülükde, gönlün kötülükde, içkide, fışkıda, fuhşiyyâtda, nefsinin kölesi olmuşsun, şehvetinin uşağı olmuşsun, sonra cennet bekliyorsun, çok aldanırsın, ağlamanın da hiç faydası olmaz. Bakınız, görünüz, ibret alınız! Hani "ene rabbükümü'l-a'lâ" diyen Firavunlar? Hani "yer tanrısıyım" diyen Nemrudlar? Onların vârisleri olan Ebû Cehiller ne oldular? Müstakîm olanlar kazandılar. Eğriler kazanmadı, doğrular kazandılar. 

Yâ Rabbi! Habîbin Muhammed hürmetine bizi istikâmetden ayırma ve bizi Habîbinden dûr etme, O'nun nazar-ı iltifâtına lâyık kıl ve şefâatıyla bizleri mesrûr eyle yâ Rabbi.

Vallahu yed'û ilâ dârisselâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtil müstakîm.

Dilersen sermedî devlet hulûs-i kalb ile tâat
Edüp her ân ü her sâat ibâdetle ulâyı bul
Sırât-ı istikâmetden dili dûr etme tâatden
Çıkup hâl-i şekâvetden rumûz-i "kul kefâ"yı bul

www.muzafferozak.com

Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 19 Ağustos 1983 (10 Zilkade 1403) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.
Listeye geri dön