Bu itibarla tasarruf sâhibi bir velîden istimdâd etmek câizdir. Bazı kuş beyinlilerin zannetdiği gibi şirk filan değildir bu. Hasta, doktordan yardım isteyince şirk olmuyor, dara düşen biri, bir Allah dostundan yardım isteyince mi şirk oluyor? El-insaf! Hakîkatde mûîn de, gavs da, nâsır da Allah'dır. Ne var ki Allah kendisini gizlemiş, kullarını vâsıta kılmışdır. Her husuûsda bu böyledir. Bunu da kendi sıfatlarını kullarına vererek yapar Hakk Teâlâ ve Tekaddes Hazretleri. Doktorlar bunun canlı misâlidir. Cenâb-ı Hakk hekimlere Şâfi ism-i şerîfiyle tecellî etmiş, şifâyı onların eliyle vermişdir. Şâfi-i hakîkî elbette Allah'dır ama doktoru inkâr eden de ahmakdır.
İstimdâda Kur`ân'dan bir misâl verelim. Süleyman aleyhisselâm Belkıs'ın tahtını getirmek istediğinde ne yapdı? Maiyyetinde bulunanlara sordu, "Onun tahtını bana kim getirebilir?" dedi. Sonra cinlerden bir ifrît, "Sen makâmından kalkmadan onu sana getiririm" dedi. Fakat Süleyman aleyhisselâm daha ona bir cevâb vermeden evvel, bir zât söz alıp, "Ben onu sana gözünü açıp kapayıncaya kadar getiririm" dedi ve Süleyman Peygamber o anda Belkıs'ın tahtını yanında buldu. Bu zât, Süleyman Aleyhisselâmın vezîri ve o vaktin velîsi Âsâf-ı Berhâyâ'dır. Dikkat buyrun, Süleyman Aleyhisselam bir peygamber olduğu hâlde ve hayvanlar, cinler, hattâ rüzgarlar bile kendisine müsahhar kılındığı hâlde, Belkıs'ın tahtını bir göz kırpma müddeti içerisinde getiren kişi, "Nezdinde kitâbdan bir ilim bulunan zât" diye tavsif olunan bir zâtdır. Anlaşılıyor ki, evliyânın kerâmeti ve tasarrufu hakdır ve gerçekdir.
İstimdâd ve istigâse bir velînin ismini zikrederek meselâ "Meded Yâ Abdülkâdir Geylânî!" yahud "Yetiş Yâ Ahmed er-Rıfâî!" diyerek olabileceği gibi isim zikretmeden, meselâ "Meded Yâ Kutbu'l-Aktâb", "Meded Yâ Gavsü'l-Azam" gibi hitâblarla da olabilir. Hiç bir lafız kullanmadan, gönülden teveccüh ederek, derûnî bir seslenişle de olabilir. Mühim olan evliyâullaha rabt-ı kalb etmekdir.
İstimdâd ve istigâse, aslında tevessülün bir nevidir. Tevessül meselesi hakkında daha evvel uzun uzadıya îzâhda bulunduğumuz için burada daha fazla söze gerek görmüyoruz.