23 Ocak 2020 tarihinde yayınlanmıştır.
Herkesin sevdiği ve hürmet ettiği güzel huylu bir beyefendi varmış. Beyefendi ne kadar iyi huylu ve güler yüzlü ise hizmetçisi de o kadar kötü huylu ve ekşi suratlı imiş. Son derece aksi, suratsız, ekşi yüzlü, abûsü'l-vecîh, kerîhü'l-manzar bir adam olan bu hizmetçi, hiç nasîhat da dinlemezmiş. Hep işten kaytarır, çeri çöpü sokağa atar, hizmetini aksatır, gönderildiği yerden gelmek bilmez, her şeye bir mazeret uydurur, her şeyden de şikâyet edermiş. Beyefendiyi ziyârete gelen arkadaşları hizmetiçinin aksiliklerine ve edebsizliklerine şâhid oldukça şaşar kalır ve içlerinden, "Hayret! Beyefendi böyle aksi, böyle kötü bir adamı niye istihdam ediyor, bu çileye niye katlanıyor, niçin onu başından def etmiyor?" diye düşünürlermiş. Bir gün beyefendinin yakın bir arkadaşı dayanamamış ve demiş ki, "A birader! Şu meymenetsiz, şu edebsiz herifi hangi marifeti için tutuyorsun. Niçin bu baş belâsını def etmiyorsun?" deyivermiş. İyi huylu adam, tebessüm ederek arkadaşına şu cevâbı vermiş : "A güzel dostum! Sen benim iyiliğimi istiyor ve benim için üzülüyorsun, bunun farkındayım ama sakın üzülme. Çünkü bu hizmetçinin bana çok büyük bir faydası var. Ben, onun cefâsına katlanarak sabrı öğreniyorum, tahammülüm artıyor, kimsenin cefâsı bana ağır gelmiyor. Üstelik onu kovmamamın ikinci bir sebebi daha var. Ben bu adamı başımdan atarsam, o gidip başkasının başına belâ olacak. Başkalarının cefâ çekmesine gönlüm razı gelmiyor. Ben nasıl olsa alışdım".
Emrâz u belâlara sabûr ol
Teslîm ü rızâ ile şekûr ol
Sabr eyle teenî et selîm ol
Sabr eyle tahammül et halîm ol