27 Temmuz 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Bir kadın gelmiş Hasen-i Basrî’ye. Hasen-i Basrî kim biliyor musun? İmâm-ı Ali kerremallahu vechenin yetişdirdiği zât, halîfesi, maneviyyâtda. Mülkde, imâretde değil de maneviyyâtda. “Yâ Şeyh, kızım öldü” demiş, “anneyim, yanıyorum” demiş, “bunun bir çâresi yok mu? Kur`ân’da, رَطْبٍ وَلَا يَابِسٍ اِلَّا ف۪ي كِتَابٍ مُب۪ينٍ velâ ratbin velâ yâbisin illâ fî kitâbin mübîn, buyruluyor, her şey Kur`ân’da vardır, bunun bir çâresi yok mu ahretdeki evlâdımı göreyim” demiş. Demiş ki, “Hanım, niye görmek istiyorsun, görme! Görmek iyi değildir” demiş. “Görmemen hayırlıdır” demiş.
Çünkü bazı şeyler vardır ki, bilmemesi bilmesinden hayırlıdır. Başımıza yarın ne gelecek? İyi şeyler olduğu gibi kötü şeyler de olabilir. Onun için bazen gayb ve gaflet iyidir. Allah’dan gaflet kötüdür. Ölümden gaflet kötüdür. Allah’ı unutursan, ölümü unutursan o kötü. Yoksa gaflet bazen iyidir. Meselâ bildiklerimizi, sevdiklerimizi kaybediyoruz, o acı hep böyle devâm etse, kimse tahammül edemez dünyâ yüzünde. Sonra yemek-içmek davâsıyla gaflete düşüyorsun, unutuyorsun. Aklına gelince rahmet okuyorsun. En hayırlı arkadaşın, en hayırlısı, rahmet okur.
Hazret, “Kur`ân oku evlâdının rûhuna” deyince, kadın, “Yok Yâ İmâm, yanıyorum, evlâdımı göreyim” demiş. “Peki öyleyse. Cumartesi günü İkindi namazından sonra şu şu sûre-i şerîfleri okurusun, Akşam’la Yatsı arasında bir Sûre-i Mülk okuyup iki rekat namaz kılarsın, Cenâb-ı Hakk’a duâ edersin, Allahu Teâlâ sana kızını gösterir” demiş. Netekim de kadıncağız yapmış hüsn-i niyetle…
Çünkü bazen vardır meselâ kitâblarda okuyorsun, böyle işte on defa besmele çekersen şöyle olur, beş defa çekersen böyle olur, yaparsın olmaz. O ağız lâzımdır ona, rütbeli olması lâzımdır adamın. Meselâ bir tabur asker giderken, birisi çıksa bağırsa, “Duuuur!”, asker gider, başdaki kumandan “Dur!” derse durur. O da dur dedi, o da dur dedi. Dur dedi ama rütbeli olması şart. Yani rütbelininkini dinlerler. Duâ da böyledir, istiğfâr da böyledir. Meselâ Peygamber’in yapdığı istiğfârla senin yapdığın istiğfâr bir değildir. Kelimeler birdir, aynıdır, “estağfirullahe’l-azîm” diye. Peygamber de yâhud bir veliyullah da “Allahuekber” der, sen de “Allahuekber” dersin, elfâz birdir, ma’nâları bir değildir onun. Onun için hep buna aldanıyoruz. “Peygamber de benim gibi adam değil mi?”. Ulan sen kim oluyorsun da Peygamber senin gibi adam olsun. Allah’dan bir şey istenildiği vakitde, duâda, senâda, Allah’dan hüsn-i niyetle istemeli ve olacağına inanmalı işin. “Allah yapacak bunu, beni boş çevirmeyecek kapısından” diye böyle inanmalıdır. O vakit duâ kabûl olur. Yağmur yağarken edilen duâlar kabûldür. “Hayye ‘ale’l-felâh”lar arasında edilen duâlar kabûldür. Fırtınalı zamanda edilen duâlar kabûldür. Sana söyleyeyim de sen yap. Meselâ öyle bir yerde zevk u safâ var, herkes Allah’ı unutmuş, orda edilen duâ kabûldür, kim duâ ederse. Daha bir çok şeyler var, bu kadarı kâfî. Hüsn-i niyetle olacak duâ.
Görmüş kadın kızını. Görmüş ama “Keşke görmez olaydım” diyor. Hazret-i İmâm’a gelmiş, “kızım benim azâb içinde” diyor. Kadın daha fenâ ağlıyor, felâket olmuş kadın için, daha berbat oldu iş. “Ben sana demedim mi hanım” demiş, “Ben sana demedim mi, görmemen görmenden hayırldır diye. Ben sana Kur`ân oku dedim, rûhuna hayrat yap dedim filan, sen niye göreyim diye uğraşıyorsun”.
Şimdi ahret âlemini biz görsek, ne yemek yiyebiliriz, ne gülebiliriz bir daha. Kabristanlardan haberin var mı senin? Üstleri süslü ama içinde feryâd ediyorlar. İnsan duyarsa onu ne yemek yersin ne yataklar üzerinde cümbüş yapabilirsin. Peygamber, öyle söylüyor, sallallahu aleyhi vesellem, “Eğer benim bildiğimi siz bilseniz” diyor, hiç gülmezsiniz” diyor. Sonra, demiş, “Cenâb-ı Allah rahmet etsin” demiş, “Duâ ederiz inşâallah Cenâb-ı Allah şöyle yapar, hayırlı olur” demiş kadını göndermiş.
O gece Hazret-i Hasen-i Basrî bir rüyâ görmüş, bir manâ. Bir kız, dünyâ güzeli, başındaki konulan taç, dünyâ ve mâfîhâdan hayırlı. Yani ziyâ saçıyor böyle, nûrlar içerisinde. Libâs-ı cennet giymiş filan. “Kimsin?” demiş kıza sormuş, “hangi peygamberin kızısın?” demiş Hazret-i Şeyh. “Hangi peygamberin âilesisin yâhud kızısın?” demiş. Demiş, “Ben peygamber kızı değilim, peygamber âilesi de değilim”. “Ya sen kimsin?”. “Sana gelip kızımı görmek istiyorum dedi ya bir kadın, o kadının kızıyım ben” demiş. “Aaaa! O kadın geldi bana, senin azâbda olduğunu söyledi” demiş . “Evet, azâbdaydık, o kabristanda beş bin kişi vardık, beş bin küsur, hep azâbdaydı, bir zât geldi, kabristanın önünde Resûlullah Efendimize salavât okudu” demiş. “Salavât okudu, o salavât hürmetine Allahu Teâlâ bu beş bin küsur kabrin azâbını nimete çevirdi. İşte bir tânesi benim” demiş.
Onun için salavât-ı şerîfeye çok dikkat etmek lâzım. Çünkü Peygamber’e muhabbetdir salavât-ı şerîfe. Haydi bir daha okuyalım :
Es-salâtü ve’s-selâmu aleyke yâ Resûlallah. Es-salâtü ve’s-selâmu aleyke yâ Habîballah. Es-salâtü ve’s-selâmu aleyke yâ Seyyide’l-evvelîne ve’l-âhirîn, ve selâmün ale’l-mürselîn, ve âlihim ve’l-hamdü lillahi rabbi’l-âlemîn.