Duyanadır duyana sağır nice uyana
Hayır biter, "şerrini yaz" derler, yazmaya utanır. Nasıl yazsın? Devletin kasasından hırsızlık yapmış. Rüşvet almış. Komşusunun karısına kızına yan gözle bakmış. Hepsi kayıtlı. Hiç eksik bir şey yok. "Yaz!". "Utanırım, yazmaya utanıyorum" deyince, "Bunu yaptığın vakit Allah görüyordu, ondan utanmadın da şimdi bizden mi utanıyorsun, yaz!" derler, yazdırırlar. Sonra onlar gider hemen suâl melekleri gelir, soruyu sorarlar. Sana bana. Allah senim benim kalbimi nûr-i tevhîd ile küşâd etsin ve kalblerimizi Muhammed aleyhisselâmın aşkıyla tezyîn eylesin, ziynetlendirsin. "Rabbin kimdir, dînin nedir, peygamberin kimdir, kitâbın nedir, kıblen nedir, mü'minler kimin olur?" diye sorarlar.
Efendim, bu dünyâda insan bilse dahi, eğer Hakk'a hakkıyla kulluk etmediyse çenesi kitlenir, dili tutulur söyleyemez. İlle bu âlemde olacak o iş. Burda Bâkî'yi görmeyen orda Bâkî'yi göremez. Cevâbı verenlere rahatlık vardır, istirahat vardır. Müjdeci melekler gelirler. "Korkma, mahzûn olma, rahat et burda, işte makâmın burasıdır, yakın zamanda oraya gideceksin" derler ve kendisine makâmını gösterirler. Hattâ Allah'a kasem ederim ki, Resûl-i Ekrem böyle buyurmuşdur, bir adam mü'minse eğer, mü'minse, bak şart koşuyorum, yani bundan maksadım îmânı kemâle erdiyse, ölmeden daha evvel ahretteki makâmını görür, Allah gösterir makâmını.
Efendiler! Ömür gelip geçicidir. Yani fânîdir. Hep fânîyiz, Bâkî'ye ihtiyâcımız var. Bâkî, Alllah'dır, Celle Celâluhû Hazretleri. O'nu zikredelim ki O bizi zikreylesin. O'nu unutmayalım ki O bizi unutmasın. Allah unutmakdan münezzehdir. Yani kulum desin demek istiyorum.
İşte Rabia'yı götürmüşler, kabre koymuşlar da, evliyâullahdan böylesi de var. Onu anlatacaktım zâten. Melek gelmiş sormuş, "Rabbin kim, dînin nedir, peygamberin kim, kitâbın nedir, kıblen nedir?". Rabiatü'l-Adeviyye cevap vermiş, "Rabbim Allah" demiş. "Dînim de Dîn-i İslâm, elhamdülillah".
İslâm dîninden halk olunduğumuz için, her gün Allah'a şükret. Bir islâm babanın sulbünden, besmeleyle, bir islâm ananın rahmine düştük. Biz annemizin karnındayken ezân dinledik. Babamızın belindeyken ezân dinledik, Kur`ân dinledik. Elhamdülillah. Bu bir iltimasdır. Bu, bizler için Cenâb-ı Hakk'ın lutf u keremidir. Ya Avusturalya'nın bilmemne kabîlesinde yaradılsaydık. Resûl-i Ekrem'e Allah bizi lâyık gördü. Onun için hâline şükret, islâm olduğuna da duâ eyle. Aman elinden islâm nimeti kaçmasın! O öyle bir tâcdır ki, Allah onu lâyık olan kişinin başına koyar.
Bizi insân eden sensin şükür yâ Rabbi yâ Rabbi
Kemâl ihsân eden sensin şükür yâ Rabbi yâ Rabbi
İbâdı eyleyip îcâd kulûbu eyleyip âbâd
Edersin kendine irşâd şükür yâ Rabbi yâ Rabbi
"Rabbim Allah, dînim de Dîn-i İslâm" diye cevap veriyor. "Peygamberim de cemî' peygamberlerin seyyidi Hazret-i Muhammed Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem, kıblem Ka`be, kitâbım Kur`ân-ı Mübîn, mü'minler de kardeşlerim" diyor.
Öyleyse bütün mü'minler kardeşlerimiz. Unutma sakın ha! Yani tembel müslümana dönme, benzeme. Levha yazmış, "En-nezâfetü mine'l-îmân", kendi pislik içinde oturuyor. Öyle olma sakın ha! Mü'min kardeşlerin de mü'minler. "İnneme'l-mü'minûne ihvetün". Bütün mü'minler kardeşdir. Renk, ırk, lisan mevzubahis değildir. Dîn kardeşidir. Tîn kardeşidir, vatan kardeşidir.
Rabia böyle dedikden sonra melekler demişler ki, "İstirahat et. Bak cennât-ı âliyât" demişler. "Cennet için ibâdet yapmadık" demiş. "Beni bırakmayın şimdi, ben sizi bırakmayacağım. Size benim sorum var. Siz bana sordunuz, ben size cevap verdim. Ben de size soru soracağım". Melekler şaşırdılar. "Ne soracaksın?" dediler. "Rabbim Allah dedim, acaba Allah beni kulluğuna kabûl etti mi? Allah'a sorun bakalım şimdi. Nebîm Muhammed Mustafâ dedim, O beni ümmetliğe kabûl etti mi? Onu soruyorum size" dedi. Melekler şaşırdılar. "Yâ Rabbi böyle bir kul zuhûr etti". Cenâb-ı Hakk meleklere, "O benim Rabiamdır, benim sevgilimdir, aramızdan çekilin" dedi.
Mü'minlerden de bazı zevâtı, Hakk Teâlâ'ya gizli ibâdet eden, beş vakit namazdan gayrı. Tekrar ediyorum. Sadakât da böyledir. Bir, önder olmak için vermek vardır. Bir, gösteriş için vermek vardır. Yani halka cömert olduğunu göstermek için veriyor. Bu, mürâîdir. Halka önder olmak için veriyor, halkı teşvîk ve tergîb için, Allah rızâsı için veriyor ama, halkı da teşvîk ve tergîb ediyor, câizdir. Onun için sadakalar alenî ve hafî verilir. Gece ve gündüz verilir. Namaz da böyle. Beş vakit namazı Cenâb-ı Hakk ezanla çağırtıyor, Allah seni mescidine davet ediyor. Koşarak gel, Rabbinin huzûruna dur. Halka gösteriş için yaparsan mürâî olursun. Hakk için secde et Allah'a ki, Allah'a kim secde ederse Allah'a o takarrüb eder, yaklaşır. Hakk da ona yaklaşır. Zâten Hakk bize bizden yakındır da biz Hakk'a uzağız. İki yakınlık bir olur, secdede vuslat olur. Anlayan için. İş secdededir. O dağlardan yüce burnumuzu yere sürmeyince, aczimizi bilmeyince adam olamayız. Mutlakâ Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretlerinin huzûrunda secde etmek lâzımdır ki Hakk bize bizden yakın, biz Hakk'a uzağız, biz de Hakk'a yaklaşalım. Geçiyoruz.
Gene Ümmet-i Muhammed'den hesâbsız cennete gidecek olanlar vardır. Râvîsi Ömer ibn Hattâb'dır, radıyallahu anh. Bunlar, Cenâb-ı Hakk'a gizli ibâdet edenlerdir. Allah'a gizli ibâdet edenler yani kendilerini halka bildirmeyenler. Beş vakit namazı söyledik, onda riyâ olmuyor. Gizli ibâdet. İnsan sevgilisi ile görüşmek için tenhâ yerlere gider. Ahbâbı ile görüşmek için konuşmak için başbaşa kalır. Sen de geceleri kalk, teheccüd namâzı kıl. Teheccüd namâzı kılmayan mü'min, namâzın zevkini alamaz.
Hattâ bir mesele var, söylemeden geçmeyelim. Hazret-i Ömer ibn Hattâb zamânında, bir kale bir türlü alınamıyordu. Emîrü'l-mü'minîn oraya geldi ve kaleyi muhâsara eden askere sordu, "İçinizde teheccüd namâzına kalkmayan var mı" dedi. Sahâbeden birisi, "Ben kalkmıyorum yâ Ömer" deyince, "Kalk bu akşam teheccüdü kıl, kale fetholur" dedi. O zât, "O akşam teheccüdü kıldım, sabahleyin kale fetholundu" diyor. Anlayana!
Kimin işi darsa, yolu kapalıysa, sıkıntıdaysa, akşam sabah Resûl-i Ekrem'e salât ü selâm getirsin. Kazâyı def eden, belâyı ref eden, Resûl-i Ekrem'e salât ü selâm vermekdir. Kim istiyor Hazret-i Peygamber'in sohbetinde oturmak? Akşam sabah Resûl-i Ekrem'e salât ü selâm okusun. O'na salât ü selâm okumak belâları def eder, kazâları ref eder.
Uyan gafletden ey nâim Hakk'a yalvar seherlerde
Döküp acı yaşı dâim Hakk'a yalvar seherlerde
Kapusunda durup her bâr yüzün dergâhına tut var
Yürekden kıl demâdem zâr Hakk'a yalvar seherlerde
Şunu da söyleyelim, keseceğim dersi, sizi fazla yormayacağım. Yarın yevm-i kıyâmetde, dört soru sorulmayınca hiç kimse bir tarafdan bir tarafa gidemez. Az evvel söylemişdik ya. Hadîs-i Şerîfden bahsediyorduk. İyi dinle! Her imtihanın soruları gizlidir, Hakk Teâlâ'nın soruları âşikârdır. Bu âlemden sorulara cevap hazırla.
Ömrünü nerde yıprattın? Ömrünü nerde kocalttın? Yani nerde ihtiyarladın? Hangi yolda? "Biraz gençlikde şöyle böyle bir şeyler yapalım" mı dedin? Saçın sakalın ağarmış, sen hâlâ Allah'a dönmedin. Melekü'l-mevtin habercileri geldi sana. Ölümün habercileri geldi hâlâ uslanmıyorsun. Anan gitti, baban gitti, komşun gitti, ahbâb u yârânın gitti. Akın akın gidiyorlar. Hiç aklına gelmiyor, bir gün sıra sana gelecek. Hâlâ nefs-i emmârenin peşinde, şehvetinin uşağı olmuşsun. Bırak bunları, tövbe et. Allah'a rücû' et. Allah'a rücû' et. Ne işin var senin kahvede iskambil oynamakda ya da tavla domino oynamakda? Ne işin var senin içkide fışkıda? Semâvâta arda sığmayan Allah kalbe sığdı yani oraya nazar etti, tecellî etti. Buraya döktüğün içkiyi Allah'ın beytine döküyorsun demekdir. Ka`betullah'a içki dökebilir misin? O İbrâhim aleyhisselâmın yaptığı bir binâdır, bu Allah'ın yaptığı binâdır. Vücûdun kıblesi kalbdir. Kalb, beytullahdır, esas beytullahdır. Ne işin var, öyle pis şeylerle uğraşıyorsun? Ne buldun bundan? Allah'a isyândan ne buldun? Her isyân ettiğinde sabahleyin ondan sana bir ağırlık geliyor, bir sıkıntı geliyor. Bir tâne mi? Bin tâne geliyor. Rabbine ibâdet et, sabahleyin dinç kalkacaksın. Alışverişinde bereket göreceksin. Memleketin teâlî edecek. Beş kuruş için kullara kulluk etmeyi biliyorsun, Allah'a kulluk yok mu? Başına giymek için takkeyi veren zâta secde ediyorsun, rükû' ediyorsun, teşekkür ediyorsun, o takkeyi giymek için başı veren Allah'a teşekkür etmeyecek misin? Nasıl inkâr edebilirsin bunu?
Ömrünü nerde kocalttın?. Soracaklar. Düşün! İsyanda mı, tâatda mı? Hâlâ diyor ki, "Ben biraz daha yapayım, sonra tövbe ederim" diyor. Tövbeyi sonraya bırakanlar helâk oldu. Kim tövbeyi sonraya bırakda, o kimse helâk oldu. Çünkü şeytan onu öyle oyalar. "Ha bugün tövbe edeceğim, ha yarın tövbe edeceğim" derken birgün kapıya ansızın cansız at gelir. O korkunç melek de gelir. O korkunç melek iki türlüdür. Âşıkı ma'şûka iletir yani ölüm bâbında vuslat vardır. Âşıkân için, mü'minler için, sâlihler için, âbidler için, velîler için vuslat-ı cemâl vardır. Ama âsîler için korkunç, çok korkunç, kâfirler için çok korkunç ölüm. "Öldü kurtuldu". Nereye kurtuldu? İş ondan sonra başlıyor. Burada kurtuluyorsun yani dünyâda. Çünkü Allah serbest bırakmış, "if'âlû mâ şi'tüm" demiş, "Sana irâde verdim, akıl verdim, fikir verdim, doğru yolu gösterdim, eğri yolu gösterdim, istediğini yap" demiş. "Öldü kurtuldu". Ne kurtulması! Ondan sonra oluyor hâdisât.
Ömrünü nerde çürüttün? Hiç bir zî-rûh yani rûh sâhibi bu sıratdan geçemez, hiç bir kimsenin de a'mâl-i sâlihâtı bu mîzânı dolduramaz. İyi dinle! Bak sana müjdeyi veriyorum. Hakk Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri buyurdu ki, "Yâ Dâvûd, bir peygamber göndereceğim ki, O'nun nûrundan sizi halk ettim, ismi Muhammed Mustafâ'dır. O'nun ümmetinden bir ferd, hakkıyla Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-Resûlullah derse, muhabbetle, aşk ile, vecd ile". Bir var ki ağızdan söylüyorsun, "Allahaısmarladık" der gibi, öyle değil, duyarak, severek, isteyerek Allah'ı zikrediyorsun. "İşte onları bu sıratdan yıldırım gibi geçireceğim" dedi Cenâb-ı Hakk. Mîzân için de öyle söyledi. "Onlardan birisi, benim rızâ-yı şerîfim için, fukarâya bir hurma verse mîzânını dolduracağım" dedi. Onun için Cenâb-ı Hakk'a hamd ü senâ edelim, bizi Ümmet-i Muhammed'den halk etti.
Yâ Rab ne şerefdir bize bu devlet-i îmân
Ey şân-ı kerem fazlın ile eyledin ihsân
Sâkî-i ezel verdi bize şerbet-i tevhîd
Erişdi bize rûz-i elest rahmet-i Rahmân
İkincisi, gençliğini nerde yıprattın? Gençler! Dâimâ söylerim sizlere, Cenâb-ı Hakk'ın sevgililerisiniz. Bir kimse genç yaşında ibâdet yaparsa onun ibâdeti beş bin mumluk gibidir. Benim yaşımdaki adamın yaptığı ibâdet beş mumluksa, onunki beş bin mumluk gibidir. Çünkü neden? Onda dokuz başlı bir ejderhâ vardır, ona gem vurup da Hakk'a secde ederse, o yücelir. Hattâ Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, "Bana en karîb olanınız, gençliğinde ibâdet edenlerdir" diyor. Genç yaşında. Bir de, aklını başına alıp, tövbe edenler. Bir takım cehâletle uğraşmış, sonra aklını başına almış, "Eyvah ben şimdiye kadar ne yaptım" demiş, "Ben bunun için mi halk olundum" demiş.
İbrâhim Edhem, vaktiyle Belh pâdişâhı iken, bir avın peşine düşmüş kovalarken, vurmak istediği av hayvanı geri dönmüş ve İbrâhim Edhem'e şöyle söylemiş : "Yâ İbrâhim! Sen bunun için mi halk olundun?" demiş. Yani dünyâya av vurmaya mı geldin? Halbuki senin vazîfen Rabbü'l-âlemîn'e ibâdet ve tâat. İbrâhîm Edhem Hazretleri, bu hâdiseden sonra pâdişâhlığı terketmiş ve gönül pâdişâhı olmuş.
Üçüncü soru, işittiğin ilimle ne amel ettin? Dört, parayı nerden kazandın ve nereye sarf eyledin?
Her imtihanın soruları gizlidir, Hakk'ın imtihan soruları âşikârdır. Bu dört soruya cevâbı hazırla ve aklını başına al, tövbe istiğfar et, Hakk'a rücû' eyle.
"Efendi, elhamdülillah döndük". Bazı ibâdet sûretinde kabahatlar vardır, onlara da istiğfar eyle. Bazen ibâdet sûretinde kabahatlar olur. Onlar için de istiğfar et. Tekrar ediyorum. Ve Resûl-i Ekrem'le arayı iyi yapmaya çalış, yani rûhunu Rûh-i Muhammed'le âşinâ kılmaya çalış. Resûl-i Ekrem'in sünnetini icrâ edenleri, Peygamber, sallallahu aleyhi vesellem, baba evlâdını tanır gibi tanır. Unutma bunu sakın ha! Gene buyururlar ki, "Bir zaman gelir, benim bir sünnetimi ihyâ eden, yüz şehid sevâbına nâil olur" diyor peygamberimiz.
Bilmem, kendi durumuna bak, ona göre hareket et. Onun için "Kalbim temiz, bedenim semiz" gibi sözler sana fayda vermez. Bunlar şeytanın iğvâsıdır. İslâm beş şey üzerine binâ kılınmışdır. Tevhîd ve Resûl-i Ekrem'i tasdîk, beş vakit namaz, hem de vaktinde, erkânına riâyet ederek, hudû' ve huşû' ile, senede bir ay oruç...
Allah'ı seviyorsan, muhabbetin ziyâde ise, diğer günlerde de halk yerken sen yeme. O da ayrıyeten gizli bir fazîletdir. Elhamdülillah, bazı zevâtla konuşuyoruz da, Cenâb-ı Hakk'a o kadar şükrediyorum ki. Geçen gün bir zâtla görüştüm, kendisine bir şey ikrâm ettim, yemedi. Savm-ı Dâvûd tutuyormuş. "Öğlene kadar ikrâm edilirse ye, nâfile oruç öğlene kadar yenir, öğleden sonra yenmez" dedim. "Efendi, üç seneden beri savm-ı Dâvûd tutuyorum, yersem nasıl yapayım?" dedi. Ne demek savm-ı Dâvûd biliyor musun? Bir gün yiyor, bir tutuyor. Bir gün yiyor, bir gün tutuyor. Ama Ramazanda her gün tutuyor. Eyyâm-ı sâirede, herkes oruç yerken oruç tutman, Allah'a olan aşkının izhârıdır. Yani insan sevgilisine bir gül götürür ya, nevâfil ibâdet tâat, onun gibidir.
Resûl-i Ekrem Cenâb-ı Hakk'dan rivâyet ederek buyururlar ki, "Nevâfille kulum bana öyle yaklaşır ki, yâhud ben kuluma öyle yaklaşırım ki, onun gördüğü göz ben, söylediği söz ben, tuttuğu el ben, yürüdüğü ayak ben olurum" diyor Cenâb-ı Allah. Nevâfille. Çünkü muhabbetdir, aşkdır.
Bu günlük bu kadar kâfî.
Bilmiş olunuz ki, yapmış olduğumuz ef'âl ü harekât, kaydolunmuşdur. Allah hiç bir şeyi unutmaz. Dört şey vardır ki bunları sen de unutma. Bunları unutmak şekâvet alâmetidir. Yaptığın günahları unutursan şakîsin. Yaptığın hasenâtı unutmazsan gene şakîsin. Dînde kendinden mâdûna, servette kendinden mâfevke bakarsan şakîsin. Yaptığın günahı unutma, tövbe istiğfar et. Yaptığın hasenâtı unut, bil ki Hakk yaptırdı sana onu. Unut onu. Allah unutmaz. Dînde kendinden yüksek olanlara bak ve ilerlemeye çalış. Dünyâ husûsâtında kendinden dûn olanlara bakarsan Allah'a şükretmiş olursun. Kendinden mâfevke bakarsan şakî olursun.
Evi olmayan bir adam kiralık ev bulduysa ona şükretmelidir. Ev bulamayanı görüp Allah'a şükretmelidir. Geçiyoruz.
Yâ Rabbi, şu günde buraya toplandık, senin rızâ-yı şerîfini tahsîl etmek için. Biliyoruz ki yâ Rab, sen bizi davet etmeseydin, kabûl etmeseydin, huzûruna biz gelemezdik. Sen davet ettin, biz senin davetine icâbet ettik fakat huzûruna sen bizi aldın yâ Rabbi. Zâhirimizi dâimâ ibâdet ve tâatınla süsle. Gönlümüzü aşkınla, muhabbetinle tezyîn et. Bizi kendine kulluğa, habîbin Muhammed'e ümmetliğe lâyık eyle. Suçlarımızı affet ve suçlarımızı setret. Dünyâda yüzümüzün karasını yüzümüze vurmadığın gibi, yevm-i kıyâmetde bizi enbiyâullah yanında rezîl rüsvâ eyleme. Affınla tecellî eyle. Vatanımızı, milletimizi âlî kıl. Ehl-i İslâm'ı herhalde âlî kıl yâ Rabbi. Ağız tadımızı giderme. Birbirimize hased ettirme. Aramıza fitne attırma yâ Rabbi. Tevhîdde birleşelim, habîbinin civârında toplaşalım, seninle sevişelim, habîbinle muhabbet edelim yâ Rabbi. Bunu bize ihsân u inâyet buyur.
Vallahu yed'û ilâ dârisselâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtil müstakîm.
Dilersen sermedî devlet hulûs-i kalb ile tâat
Edüp her ân ü her sâat ibâdetle ulâyı bul
Sırât-ı istikâmetden dili dûr etme tâatden
Çıkup hâl-i şekâvetden rumûz-i "kul kefâ"yı bul
www.muzafferozak.com