26 Temmuz 2022 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Mü'minle riçin kabir, gurbetden gelen evlâdını bekleyen ve kucaklayan anne gibidir. Kabir mutlakâ kucaklar insanı. Çünkü toprak annemizdir bizim. Mü'minleri bu şefkatle kucaklayacak, kâfiri ise, kemiklerini birbirine geçirecekdir. İnsanoğulları onların feryâd u figânını işitseydi...Hayvanlar işitirler. Hattâ fakültenin profesörlerinden bir arkadaşım var idi. Uzun seneler berâberce arkadaşlık yapdık. Allah rahmet eylesin kendisine. O bir kıssa anlattı bana. Bunlar canlı kitaplardan işitilen kıssalar. "Memleketden geliyorduk" dedi. "Sivas'ın bilmem neresinde", yerin ismini biliyorum ama söylemeyeceğim, "akşam üzeri ortalık karadı, bir köye geldik, dâhil olduk. Yanımdaki Efendi bana dedi ki, maneviyyatda kuvvetli bir zâtdı, 'Bu köyde ben yatamayacağım' dedi. Niçin diye sordum. 'Sen bana bunu sorma, ben de sana bunun cevâbını vermeyeyim, burdan biz gidelim' dedi. Gece olmasına rağmen biz yola çıkdık, tehlikyei gözönüne aldık, vahşî hayvanlar var, o vakit eşkiyâ da var yolda, o köyü geçdik, diğer bir köye vardık, 'Hah, işte burada yatabiliriz' dedi ve yatdık. Sabahleyin cemâlli zamânında kendisine ben bunu sordum, niçin o köyde yatmadık buraya geldik Efendi?, diye sordum. Dedi ki, 'Bütün kabirlerde, orda o köyün kabirlerinde hep bütün azâb görüyorlardı, onların feryâd u figânıyla ben uyuyamazdım. Sen duymuyorsun ama ben duyuyorum' dedi.
Onun için bunlar göz perdesinin kalkmasına bağlı şeylerdir. Bir adam istikâmet eder, Allah yolunda bulunur, Allahu Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerine tam bir teslîmiyyetle teslîm olursa, bunlar ona ihsân olunur. Fakat herkes kaldıramaz. Bazısı kaldıramaz meczûb gibi olur, aklını oynatır yerinden. Onun için, bunları biz duymayız.
Yine bir Hâkim Bey var idi. Kendisi pek dindar değildi. Allah münâsibse rahmet etsin. Fakat bana karşı büyük muhabbeti vardı, sohbetime gelirdi. İbret alınsın diye, canlı kitaplardan misaller veriyorum. Hep kitapta kaydolmaz. Sadır vardır, satır vardır. Satırdan okuyan yanılabilir ama sadırdan okuyan yanılmaz. Bir gün bana şöyle söyledi, "Benim dedem kadıydı" dedi. O vakit Rumeli Türklerin elinde, Rumeli tarafında bir yere, Bulgaristan tarafında bir yere kadı tayin olmuş, bir handa kalmışlar. Hancı, 'Efendi bu gece burda geceleyin' demiş. Kadı Efendi, 'Hayır burda kalmayalım gidelim' demiş. Hani söylesem, belki içinizde bu zâtı tanıyan insanlar da vardır. Kadı Efendi, "Burda kalmayalım, gidelim" demiş. "Efendim, yolda bazı anormal şeyler cereyan etmekde" demiş. "Olsun gidelim" demiş ve yola çıkmışlar. Bir müddet gittikden sonra, etrafdan mevtâlar Kadı Efendi'nin arabasını sarmış ve hepsi birden yüzleri sararmış "Bize Kur`ân okuyun! Bize Kur`ân okuyun!" diye yalvarmışlar. Kadı Efendi nerdeyse aklını zâyi edecekmiş. Arabanın etrafına toplanmışlar, "Bize Kur`ân okuyun! Bize Kur`ân okuyun!" diye bu şekilde yalvarıyorlar. Yani meyyitleri görmüş, binlerce binlerce, bu şekilde.
İnanan kudsî oldu, inanan kaybetmedi, inanmayan kaybetti. Buna inanırsın inanmazsın, âmentünün rüknünden değil bu. Söyleyen adam da, yalan söyleyecek bir adam değil. Ama bu böyledir. Gören için bu böyledir. Gören için! içinizde muhârebelere gidenler varsa, yaşlılarımız var, Çanakkale'ye, İstiklâl Muhârebesine, i'lâ-yı kelimetullah için düşmanla göğüs göğüse gelen, ibâdullahın iffet ve ırzını, vatanı ve nâmusu kurtarmak için çarpışan mücâhidler varsa, nice böyle hârikulâde şeylere, muhârebe meydanlarında tesâdüf etmişlerdir. Söylemeye hâcet yok.