17 Haziran 2023 tarihinde yayınlanmıştır.
Mürşid-i Azîzim Muzaffer Efendi Hazretlerine kader meselesi hakkkında sorulunca buyurdular ki :
Bizde cebr-i mutavassıtdır. Cebr-i mutavvassıtdır bizde, sünnîde. Şimdi, meselâ Cenâb-ı Hakk cehennemi dârü'l-mücâzât yapmışdır, cenneti de dârü'l-mükâfât yapmışdır. Ne cennetin orada isteği vardır, dârü'l-mükâfât olmaya, ne cehennemin isteği vardır dârü'l-mücâzât olmaya. Ne Melekü'l-mevt'e sormuşdur, sen rûhu kabzeder misin, ne Cebrâil'e sormuşdur, sen vahiy indirir misin diye. Bu, taksîmât-ı rabbânidir.
Şimdi, bütün ef'âl ü harekâtın daha vukû bulmadan, Hakk'ın ilminde bulunması meselesidir bu. Hakk onu zorla öyle yapmış manâsına değil. Hakk'ın bilimidir o. İlm-i ezelden bildiği gibi yazmışdır, ne yapacaksa. Bir de var ki "Ben böyle yazdım, böyle yapacak mutlakâ". O demek değil o. O ilimde şaşmaz yani Hakk öyle bilir ki o kulu, kulu o kadar iyi bilir ki, o kulu o kadar iyi bilir ki, katiyyen ilminde şaşmaz o, daha yaratmadan. O manâyadır kader.
Peki önümüze çıkıyor. Önümüze çıkdığı vakitde de kapalı perde, kimsenin ilmi değil o, Allah'ın ilmidir. Perde kalkdı mı vâkıf olursun kaderine. İşte o kadar.
Hazret-i Ali'ye sormuşlar bu meseleyi. "Dar bir şeye girmeyin" demiş, "bu dibsiz bir denizdir" demiş. "Canım Yâ Ali, sen ilim şehrinin kapısısın" demişler. "Karanlık dehlizdir, dibi yokdur" demiş. Zorlamışlar. "Sana sormadan seni halk eden, seni istediği yerde, istediği şekilde kullanır demiş.
Bunlar bâzı âyetlerdir bunlar. İmâm-ı Ali'nin söylediği. Âyât u beyyinât onlar. Çünkü Allahu Teâlâ bir adamı hem cebrî olarak kâfir yapsın hem cehenneme koysun, buna kâdirdir yapabilir, her şey O'nun kudretindedir ama rahmetine yakışmaz Cenâb-ı Hakk'ın, adâletine yakışmaz. O vakit cebir olur. Yoksa yapabilir. Yaradır birisini cehenneme koyar. Cehennemi cehennem yapdığı gibi. Bazı insanları âyât u beyyinât olmak üzere öyle takdîr etmişdir, öyle yapacak. halka numûne-i imtisâl olsun diye, ibret olsun diye. Ona sözümüz yok. Ama umûmî olarak, kâide olarak bütün başımıza ne gelecekse bizim yaradılmadan evvel Hakk'ın bizim hakkımızdaki bilimini izhârıdır Cenâb-ı Hakk'ın. O ilme vâkıf olduğuna işâretdir ve onu yazmışdır bize. Ne yapacaksak biz. Bize öyle yapdırmış manâsına değil. Bildiğini yazmışdır. Şaşmaz yani O'nun ilmi, o demek.
Birisi, "Şakî ve sâîd meselesi de böyle mi?" diye sorunca, Efendi Hazretleri buyurdular ki :
İşte ilmullah o da. Şakîyse şakî, saîdse saîd diye yazmışdır. Dönmez ondan gerisin geriye. Biliyor ilm-i ezelden. O manâya. Senin bana soracağın bu söz kaderdendir. Bunu Allah biliyor, sen bana ne soracaksın. Benim de sana ne cevâb vereceğimi, onu da Allahu Teâlâ biliyor ezelden. "عَالِمُ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ âlimü'l-gaybı ve'ş-şehâde". Bitdi, o kadar.
Tutdu kâtili Allah kâtil yapdı, sonra cehenneme koydu. O vakit Cenâb-ı Hakk'ın rahmâniyyeti nerede kalır ve adâleti nerede kalır. Ama isterse yapabilir. Kimse de bir şey soramaz O'na. Soramaz ama yakışıksız olur. Her şeyi birbirine mütenâsibdir Allahu Teâlâ'nın. Bir adamı kâtil yapar, zorla, cehenneme koyar. Hiç kimse, "Niye böyle yapdın?" diye soramaz. Çünkü onbaşıya soramazsın sen. Onbaşıya, "Niye beni kenefin önünde bekletiyorsun? diyemezsin sen. Onbaşıya! Dişini kırar, tokatı vurduğu vakitde. Değil ki Allah'a karşı. Davâ değil. Ama Cenâb-ı Hakk berîdir böyle şeylerden. Zulümden berîdir. Her şeyi kendisine isnâd ediyor da zulmü kabûl etmiyor. Hiç kendine isnâd etmemiş zulmü Cenâb-ı Hakk. Mağfireti, azâbı, zü'l-intikam olduğunu söylüyor Kur`ân'da fakat ben zâlimim demiyor, yok öyle bir şey.
Kader meselesi çok mühim mesele. İlmullah o. Bazen de işte dediğim gibi bazı mesele var Hakk Teâlâ bazı kulları, onun hakkında muamele ne olacak onu bilmiyoruz, Hakk'la kendi arasında, bir âyât u beyyinât olsun diye, Hakk Teâlâ onu o şekilde tecellî ettiriyor onun üzerinde. Kaderini öyle yazmış, öyle yapıyor onu. Biliyor öyle yapacağını, bi zâtihî kendi yapıyor. Eyüb'ün hastalığı gibi. Sonra âfiyet bulması gibi. Îsâ Peygamber'in başına gelecek olan hâdisât gibi. Enbiyâ çünkü onlar. Onların irâde-i cüz'iyyeleri yokdur, irâde-i külliyyededir hepsi. İrâde-i cüz'iyyeleri yokdur onların.
Birisi "Hiç mi yok?" diye sorunca Efendi Hazretleri buyurdular ki :
Hayır. Enbiyânın ve evliyânın irâde-i cüz'iyyesi olmaz. Hakk'la beraberdir çünkü. Velîlerin ve peygamberlerin irâde-i cüziyyesi yokdur. Cüz'iyye gibi görünse de irâde-i külliyyedendir. Cüz'î irâde gibi görünür, değildir, külliyyedendir. Onlar Hakk'da yok olmuşlardır, Hakk'la beraber kâimdirler. Çünkü hadîs-i kudsî de bunu gösteriyor. "Nevâfille bir kulun konuşduğu dil ben olurum, gördüğü göz ben, işittiği kulak ben" deyince, peygamberlerin elbet ki öyle olması lâzım, peygamberânın.
Onun için bu kader meselesi, her babayiğidin altından çıkacağı iş değil.
www.muzafferozak.com