Kâlallahu Te'âla fî Kitâbihi'l-Azîz.
Eûzübillahimineşşeytânirracîm.
Bismillâhirrahmânirrahîm.
İnnâ enzelnâhu fî leylet'il-kadr. Vemâ edrâke mâ leyletü'l-kadr. Leyletü'l-kadri hayrun min elfi şehr. Tenezzelü'l-melâiketü ve'r-rûhu fîhâ bi izni rabbihim min külli emr. Selâmün hiye hattâ matla'i'l-fecr.
Sadakallahu'l-Azîm.
Ağızları Kur`ân'lı, göğüsleri îmânlı olan mü'minler!
Rahat oturunuz. Eğer diz çökmek kudretine mâlik değilsen, oturamıyorsan, bağdaş kur. Rahat otur ve rahat hutbeyi dinle. Ayakların ağrırken hutbeyi dinleyemezsin. Uyuma! Uykuyu da terk et. Uzun bir uykuya yatacaksın, yakın bir zamanda. O uyku gelmeden evvel uyuma.
Allahu Teâlâ ile münâsebetlerimiz, bu Ramazan ayındaymış, bu sır, bu esrâr-ı ilâhiyye. ani semâvî kitâblar, gökden inen kitâblar, peygamberlere inen kitâblar var, gökden, onlar, dâimâ Ramazan ayında peygamberlere nâzil olmuş. Yüz suhuf, dört büyük kitâb, bir tânesi müstesnâ. Bütün yüz suhufun, o üç kitâbın zübdesi, Kur`ân-ı Kerîm, elimizde bulunan Kitâbullah. Kur`ân ki, ne bir harfi fazla, ne bir harfi noksan. Resûl-i Ekrem'e nasıl nâzil olduysa, öylece mahfûz. Hâfızı yani muhâfıza edeni, Hazret-i Allah Celle Celâluhû. Zâten üzerine almış. Diyor ki, "Diğer kitâbları ben, insanlara terk etdim, bırakdım, onlar kitâbları muhâfaza edemediler, benim kitâblarımı". Ne yapdılar? Reform yapdılar, karışdırdılar, elleriyle yazdılar, Allah tarafından geldi dediler, hahamlar, papazlar, ruhbanlar. "Kur`ân'ı kendi üzerime aldım. Kıyâmet gününe kadar Kur`ân'ı ben hıfz edeceğim". Bir gün gelir, o gün hatîblerin dili tutulur, Cuma günü hutbede, hâfızların kalbinden Kur`ân silinir. İşte o gün sondur artık. Ondan sonra yüz sene kurtulurlar, dînden, Allah'dan, Peygamber'den, câmiden filan. Allah'ı, Peygamber'i sevmeyenler kurtulurlar, hayvanlar gibi yaşarlar. Emellerine nâil olurlar, yerler, içerler. Sonra, yüz sene sonra, ansızın bir gün, o orada zinâ ederken, o orada içki içerken, o orada demir döverken, gökyüzü çatlar ortasından semâvât yarılır, yıldızlar dökülür. Güneş dürülüverir. Bu nasıl olur deme! Bunu ilk yaradan Allah bunu yapmaya, yıkdıkdan sonra yapmaya gene kâdirdir. Yıkmaya, yapmaya kâdirdir. Bidâyetde hiç modeli yokdu bunun. Allahu Teâlâ, bunu halk etdi, bu işi. Seni ve beni, güneşleri ve yıldızları ve ayları. Onun için Allahu Teâlâ'ya hiç güçlük yokdur. "اِذَٓا اَرَادَ شَيْـًٔا اَنْ يَقُولَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ izâ erâde şey'en en yekûle lehû kün fe yekûn, bi bir şeyi murâd etdik mi o şeye biz ol deriz, o şey zâhir olur". Bitdi o kadar. İtiraz yok.
Yalnız insanlarda ve İblis'de itiraz vardır. Onları serbest bırakmışdır Hazret-i Allah dünyâ yüzünde. "İsteyen gavur olsun, kâfir olsun, isteyen mü'min, فَمَنْ شَٓاءَ فَلْيُؤْمِنْ وَمَنْ شَٓاءَ فَلْيَكْفُرْۙ fe men şâe fe'l-yü'min ve men şâe fe'l-yekfür". Ondan sonra hesâbını sorarız diyor Hazret-i Allah. "Bırakacağım böyle serbest". Çünkü, "اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ eyyüküm ahsenü 'amelâ".
"Böyle bırakacağım". Sonra bu perde kapandı mı, ikinci perde açılacak. O vakit herkes ne yapdığını, neye mâlik olduğunu, oraya ne götürdüğünü, dünyâya ne için geldiğini anlar, fakat iş işden geçmiş olur. Mü'minler a'lâ-yı illiyyîne, yüksek derecâta, a'lâ-yı illiyyîne, cennât-ı âliyâta, rızâya, rıdvâna, cemâle giderler. Kâfirler de Allah'dan uzak olarak nâra sevk olunurlar. Bu iş böyle olacakdır. Bitdi o kadar. Hiç senin inkârın bunu kaldırmaz. Sen ister inan, ister inanma Allah'ın dilediği ve Allah'ın dediği olacakdır. Bitdi o kadar.
Allah ile kul arasındaki merbûtiyyet, işte Kitâb. İşte en mühim olan kitâbımız, Kur`ân-ı Azîmü'ş-şân. Bu da Ramazan'da Kadir Gecesinde, Leyle-i Kadir'de Peygamber-i Zîşân Efendimiz Hazretlerine, sultân-ı enbiyâya, nebîler sultânına, kâinâtın efendisine, Allah'ın sevgilisine, sebeb-i hilkat-i âleme, Kadir Gecesi nâzil olmuşdur Kur`ân-ı Kerîm.
Kur`ân'a çok hürmetkâr ol. Evinde bir tâne bulundur mutlakâ. "ben okumasını bilmiyorum" deme. Duvarına as bir tâne. Ve ehyânen bir yâhud her gün yapabilirsen her gün çıkar, okumasını bilmiyorsan eğer, iyi dinle beni, abdestli olarak kıbleye karşı dön, sayfalarını karıştır. Kur`ân'a bakan gözler, Kur`ân'ı gören gözler, Kur`ân'a bakan gözler, Kur`ân'ı okuyan diller, Kur`ân'a bakan yüzler, cehennemde yanmaz. Okumasını bilmesen dahi sayfalarını böyle çevirsen Allah ziyâret sevâbı verir. Ziyâret sevâbı.
Hazret-i Osmân ibn Affân, kendisine hilâfet teveccüh edince, Kur`ân-ı Kerîm'i okuyamazmış. Çünkü devlet işleri var. Kur`ân'ı açar, sayfalarına bakar, öyle gidermiş vazîfesine. O da ziyâret sevâbı çünkü ziyâret sevâbı. Âbâ ü ecdâdımız hürmet etmişler, yükselmişler, yücelmişlerdir.
Hele diğer âyât u beyyinâtı görüp de onları okuyabilirsen ne mutlu senin için. Kur`ân-ı Kerîm'e ne kadar hürmet edersek, Allah bizi o kadar yükseltir ve yüceltir. Bir yerde Kur`ân-ı Kerîm var, ona hürmet eden kişiyi Allah fakîr etmez. O hâneye fakr u fâka ermez. Fakîr olmaz o hâne yani. Bilmese dahi okumasını.
Bir kıssa. Bir cemaat toplanmışlar, oturuyorlarmış. Bir zât oraya gelmiş, elini oraya açmış, "Ben hâfız-ı Kur`ân'ım bana yardım edin" demiş. O toplulukda oturan bir zât demiş ki, mecûsîymiş kendisi islâm değil, ateşperest, ateşgede, demiş ki, "Bu adam ya hâfız değil, yâhud fâsık bir adam" demiş, "hâfız olsa dahi fâsık. Yani günahkâr, günahını âşikâre icrâ eyleyen. Allah'ın emirlerini dinlemeyen. Allah'ın nehiylerinden kaçınmayan. Allah'ın men etdiklerini yapan, emirlerini dinlemeyen, böyle bir adam" demiş o mecûsî. Demişler ki, "Nereden biliyorsun?". "Ben bir sayfa Kur`ân buldum, evime götürdüm asdım, o günden itibaren beni Cenâb-ı Allah dünyâ sıkıntısına koymadı. Bu hâfız-ı Kur`ân olsa, Allah bunu böyle dilendirmez" demiş o mecûsî. Hakîkaten bakmışlar o adam hâfız değilmiş.
İki. Oturduğun bu toprakların ilk sâhibinin Kur`ân'a hürmetinden dolayı Hakk Teâlâ'nın bu devletin kurulmasını ve temelinin verildiğini sana anlatacağım şimdi. Söylemişimdir ama gene söyleyeyim sizlere. Duymayanlar, gençlerimiz duysunlar.
Kayı Aşîreti geldi Anadolu'ya, bakdı iki ordu harb ediyor. Türklerin âdetleri islâmî bir âdetdir. Yani islâmdan evvel de bazı ahlâkları islâmî emirlere uyar. Yaşlıya hürmet, zayıfa rahmet ve yardım. Ananeleri böyle. Kur`ân'a uyuyor. Kadına hürmet. Fukarâya ikrâm. Misâfire ikrâm. Bakdılar ki iki taraf harb ediyor, dediler ki nereye yardım edelim, mağlûb olan yardım edelim dediler, Kayı Aşireti. Süvâriler girdi harbe, öteki tarafı tenkîl etdiler yani gâlib gelen tarafı tenkîl etdiler, mağlûb etdiler, kaçırdılar onları. Meğerse mağlûb olanlar Selçûkîlermiş. Selçuk hükümdârı, Ertuğrul Bey'e Bilecik tarafında Domaniç Yaylasını verdi. Bizans hudûduna getirdi koydu onu, yer verdi, dedi ki, "Bizans'la harb et, toprağını al Bizans'ın, yani kâfirin".
Ertuğrul Bey öldü, oğlu Osman Bey onun yerine kabîle reisi oldu. Oldu fakat bir türlü bir birlik toplanamıyor, ihtilaf var aralarında, anlaşamıyorlar bir türlü. Osman Bey babasından aldığı nasihat ile ulemâ ile, meşâyih ile görüşüyor, şeyhlerle, ulemâ ile. Yükselmiş, Allah'a kurbiyyeti olan zevât ile görüşürmüş ekseriyâ, onların duâsını almaya çalışırmış.
Sen de öyle yap. Yaşlı insanların duâsını al. Mazlûm kişilerin duâsını al, bedduâsını değil. Kâfirin duâsı kabûl olmaz, eğer zulüm gördüyse, Allah'la arasında perde yokdur, duâsı kabûl olur. Kimseye zulmetme sakın hâ! Hattâ bir sineğe, bir fareye, bir yılana, bir akrebe zulmetme. Öldür fakat zulmetme. Zulüm iyi bir şey değildir, Allah'ın sevmediğidir. Allah zâlimlere yardımcı değildir. Harbde zulmedersen eğer düşmanına, yapdığın zulmü Allah senin karşına koyar, seni mağlûb eder sonra.
Osman Bey, Şeyh Edebali Hazretlerine gidiyor, kendisiyle görüşüyor filan, oradan Hacı Hünkâr-ı Velî'ye geliyor, görüşüyorlar, ekseri zamanlarda. Bir akşam gene Şeyh Edebali Hazretlerine gelmiş ziyârete. Konuşmuşlar, gece yarısına kadar. Nısfu'l-leylde demiş ki Şeyh Edebali Hazretleri, "Osman Bey, gece geç oldu" demiş, "burada yat" demiş. Emretmiş oradaki dervîşlerden birisine, "Benim yatağımı Osman Bey'e açın" demiş, Şeyh kendi yatağını açdırmış. Osman Bey odaya girmiş, girdikden sonra bakmış, duvarda bir Kur`ân-ı Kerîm asılı. Cüz kesesinin içerisinde Kur`ân asılı duvarda.
İyi dinle! Hikâye anlatmıyoruz, olan hâdisâtı söylüyoruz.
Hemen onu karşısında görünce öyle, yatmamış Osman Bey, karşısında sabaha kadar ayakda, kıyâmen böyle hürmeten böyle durmuş. Kaç saat durduysa. Sabahleyin kapı çalınmış, "namaza" demişler.
Tabii mü'minler seher vakti yatmazlar. Âşıklar seher vakti yatmaz. Öyle insanlar ben gördüm ki hiç daha üzerine güneş doğdurmamış. Senin de deden öyleydi, deden, herhâlde. Bak düşün bakayım, kitapları karıştır, dedenden haminnenden işittiğini. Deden hiç üzerine güneş doğdurmazdı. Namazında, abdestinde, özü doğru, sözü doğru, her şeyi güzel, saf, temiz, kalbinde kötülük yok. Sen de öyle ol. Tertemiz. Göçğe sığmayan Allah kalbe tecellî etdi. Kalbin temiz olmazsa, Allah tecellî etmez o kalbe. Kalbini tathîr et, Allah'ın sevmediği sıfatlardan temizle kalbini.
"Namaza" demişler. Namazdan sonra yatağı toplamak için içeriye bir dervîş girmiş, bakmış yatağa, hiç yatılmamış. Gelmiş söylemiş Şeyh Edebali Hazretlerine, demiş, "Osman Bey hiç yatmamış yatağa" demiş. Sonra demiş ki, "Osman Bey, acaba yatakda çirkin bir şey mi gördünüz, yatmadınız?". "Estağfirullah" demiş. "Uyumamışsınız, neden acaba? Biraz yatın" demiş. Demiş ki, 'Efendi duvarda Kur`ân-ı Kerîm vardı, bizim cedlerimizden almış olduğumuz nasîhat odur ki, Kur`ân tarafına ayağımızı uzatmayız. Onun için yatmadım" demiş. Kur`ân'a hürmeten, edeben. Başk abir odaya yatak yapmışlar, Osman Bey yatmış. Osman Bey bir rüyâ görmüş.
Rüyâsında göğsünden bir ağaç çıkmış, semâya yükselmiş, dalları şarkı, garbı, şimâli, cenûbu, güneyi, kuzeyi, doğuyu, batıyı kaplamış. Altına şehirler, nehirler, rengârenk insanlar, denizler, kasabalar, kentler girmiş rüyâsında. Sonra uyanmış Hazret. Acâib rüyâ! Göğsünden çıkan ağaç, semâya yükseliyor, dalları her tarafı kaplıyor. Altına denizler giriyor, renk renk insanlar giriyor. Demiş, "Efendim bir rüyâ gördüm". "Hayırdır inşâallah söyle bakayım". Osman Bey anlatmış rüyasını. Demiş böyle böyle bir rüyâ gördüm. Demiş ki, "Bir şartım var, sakın beni ayıplama" demiş Hazret-i Şeyh. "Hayrola?". "Kızımı alırsan eğer taht-ı nikâhına rüyânı tabîr ederim" demiş. "Çünkü bu şerefe bize de âid" demiş. "Bu hânede görüldü bu rüyâ". "Aman efendim, siz verdikden sonra ben de alırım kerîme-i ismetpenâhîlerini" demiş, "size dâmad olmak benim için büyük şerefdir" demiş. "Osman Bey, Allah sana bir mülk verecek, şarkı, garbı, şimâli, cenûbu hepsini zabt edeceksin, iki deniz senin havuzun gibi olacak, rengârenk insanlar senin o ağacının altına girecekler" demiş. Neden? "Kur`ân'a yapdığın hürmetden dolayı" demiş, "Allah sana bu mülkü verdi".
Öyle olmadı mı? Bak hâlâ onların zabt etdiği yerde oturuyorsun, burada, İstanbul'da. Kur`ân'a hürmeten bu.
Bakıyorsun ezân-ı Muhammedî okunuyor, sen televizyonunu, radyonu kapamıyorsun. Yapma öyle, doğru bir şey değil bu. Cüneyd-i Bağdâdî diyor ki efendiler. Cüneyd-i Bağdâdî kim biliyor musun? Allah'a tekarrüb etmiş büyük velîlerden, çok büyük velîlerden. Seyyidü't-Tâife derler, içinizde bunu bilenler vardır, ıstılâhât-ı sôfiyyeyi. Diyor ki, "Bağdad şehrinde ezânlar okunduğu vakitde süfehânın neyleri durmuyordu, ney çalıyorlardı ezâna karşı. Allah kavm-i Nûh'a sel gönderdi, kavm-i Muhammed'e ateş" diyor. Hulâgu geldi mahvetdi hepsini perîşân etdi.
Edeb lâzımdır, terbiye lâzımdır. Hele Dîn-i İslâm, edeb dînidir, terbiye dînidir, ahlâk dînidir. Hele Kur`ân-ı Mübîn'e, İslâm'a. Hattâ hıristiyanlara bile. Değil ki Ramazan gününde cigara içmek Ümmet-i Muhammed'e karşı, kardeşlerine karşı, müslüman kardeşine karşı, hıristiyanların perhîzinde dahi onların karşısında et yememelidir. İnsan olan kişi yemez. Terbiye bunu iktizâ etdirir. Çünkü onlar mâdem ki canlı hayvan yemiyorlar. Edeb bakımındandır o. İnsanın en büyük düşmanı ölse, komşusu olsa, düşmanı da olsa, insansa çalgı çaldırmaz, sükût eder. "E düşmanım". Düşmanın ama öyle değil. Bugün onaysa yarın sana. Kurtulan yok hiç. Ahmaklar ölüme sevinirler. Bugün ona, yarın sana, öbür gün bana. Bu sırayla bu. Ben bu câmiye geleli, hemen hemen otuz küsur sene oldu, size vaaz ediyorum burada. Birkaç defa boşaldı burası. Bir kaç sefer boşaldı bu câmi, cemaat değişdi yani. Başka câmiye gitmediler. Edirnekapı'ya gitdiler. Allah'a gitdiler yani. Onun için mü'minler ibâdet ve tâatınıza bakınız.
Şimdi gelelim, Kadir'den biraz bahsedeceğim. Beni affedin, bugün Ramazan'dır. Zâten bak Ramazan da bitdi işte. Bu son Cuma gibi bir şey. Bir Cumamız daha var ama bu son Cuma. Arefe günü pek halk bulunmaz câmide. Kaçarlar, giderler, nedense. Allah'a muhtâc değiller o gün! Yâhu ben ne söylüyorum biliyor musun? Allah'a muhtâc oldupun kadar Allah'a secde et, Allah'a ibâdet eyle, Allah'ı zikreyle. Ateşe tahammül edeceğin kadar günah işle. Sana iki tavsiyem var, mühim tavsiyelerim. Birisi, Allah'a muhtâc oldupun kadar Allah'a ibâdet kıl. Bir tavsiyem de, ateşe tahammül edeceğin kadar günah işle. O kadar.
Bu sözlerimizin hepsi sahîh olacak. Senin yok zannetdiğin vâr olacak, var zannetdiklerin yok olacak. Yakın bir zamanda. Şimdi hutbe görüyorsun, câmi görüyorsun, cemâat görüyorsun. Yakın bir zamanda seni tek başına bir kabre koyacaklar. Ey gençler size de söylüyorum! Gençliğine güvenme! Biz de çocukduk, gençdik. Ölenler de gençdi. On binlerce sene evvel ölenler de gençdi, yaşadılar dünyâda gitdiler. Hep mülâkî olacağız. Onun için aklımızı başımıza alalım mü'minler. Günahdan, isyândan bir şey çıkmaz. Onun nihâyeti hep nedâmetdir. Günâhın sonu, ya mahkemede soluğu alırsın, ya hapishânede, ya mezarlıkda. Nihâyeti budur. Yâhud cehennemde. Günâhın nihâyeti budur.
Hak yola gel, Allah yoluna. Dilini, elini, belini Allah'ın men etdiklerinden koru. Allah'ın emirlerini seve seve yapmaya çalış. Yalnız ibâdeti mücerred Ramazan'da yapma. Bu bir îmân alâmetidir, Allah'ın da sevdiği işdir bu ama devâm ediniz buna, bırakmayın ibâdet ve tâatı. Siz şeytanlara aldanmayınız, "Kalbin temiz olsun, sen bakma o namaz kılıyor da bilmem ne filan". Onlar iblisdir hepsi, öyle söyleyenler, insan şeytanlarıdır. Hem kalbin temiz olsun, hem ibâdetini yap. Hakîkaten yakışmaz, bir adam namaz kılsın, yalan söylesin, sahtekâr olsun, namaz kılsın, yakışmaz o. Zâten öyle adam, Allah'a kurbiyyet edemez. Onu o namaz Allah'a götürmez, Allah'dan uzaklaşdırır. Ayrı. Ama mü'min, hem içi temiz, hem dışı temiz olmalıdır.
Şimdi, Kur`ân-ı Mübîn, Ramazan-ı Şerîf'in yirmi yedisi Leyle-i Kadir'de inzâl olmuş, Peygamberimize inmişdir Kur`ân-ı Kerîm.
Şimdi, müslümanlar! Allah Kadir'i gizlemişdir, Kadir Gecesini. Bak benim sözlerime dikkat edin ve kulak verin bana, çok mühim şeyler söylüyorum size. Kadir gizlidir. Peki yirmi yedisinde yapıyoruz efendi Kadir'i, ihyâ ediyoruz o geceyi. "Leyletü'l-Kadr", üç kere dokuz harf, üç dokuz yirmi yedi yapar, onun için harfler sayısıyla yapmışlar bu işi. Ümmet-i Muhammed o akşam ittifak etmişler, aynı gece Leyle-i Kadir'i icrâ ediyorlar. Ama gizlidir Leyle-i Kadir. Ben size hakîkati söylüyorum. Diyor ki bir veliyyullah, "Ben yetmiş sene ömür yaşadım, biliyorum yani, ömrümde iki defa Leyle-i Kadir'e isâbet etdim, Ramazan'ın yirmi yedisinde tesâdüf etdi bana" diyor.
Halbuki aklın başındaysa, senin bir Kadir Gecen vardır, senin. Herkesin Kadir'i ayrıdır Allah indinde. Allah'ın ism-i a'zamı da öyledir. Hepsi ism-i a'zamdır, Allah'ın ism-i asgarı olmaz, küçük olmaz ama herkesin bir ism-i a'zamı vardır. Sen ne vakit ki tövbeye erdin, Allah ile mülâkât etdin, senin Kadir'indir o gece. Dinle bakayım beni.
Zâten bunun sebeb-i nnüzûlü şu. Benî İsrâil'de bir adam seksen küsur sene düşmana kılıç vurmuş, seksen küsur sene namaz kılmış, oruç tutmuş, düşmanla cenk etmiş. Bunun kıssasını Cebrâil aleyhisselâm Peygamberimize anlatınca, Efendimiz ashâb-ı kirâma anlatınca, ashâb-ı kirâm ağladılar. Dediler ki, "Yâ Resûlallah, bizim ömrümüz bu kadar uzun değil ki. Eyvâh, biz bu adamların makâmına çıkamayız" dediler. Allah bu âyeti indirdi. "Size ben Kadir gecesini verdim, o geceyi ihyâ ederseniz, bin aydan daha sevgili, sizin için daha hayırlıdır" dedi. O Mûsâ'nın ümmetiydi, sen Muhammed'in ümmetisin. Farkın bu. Bize ihsân olunmuş bu gece. Ama gizlemiş Allah. Belki Ramazan'ın içinde belki dışında. Çünkü her sene Ramazan on gün evvele geldiğine göre, Ramazan'ın hâricinde de olabilir, kalabilir.
Şöyle alalım. Bir konak var, bu konağın üç yüz altmış beş odası var. Sana daha açık anlatacağım. Üç yüz altmış beş odası var. Bir odasında cevâhir dolu. Diyorlar ki, kim açarsa cevâhir onundur diyorlar. Bir adam gitdi bir oda açdı. Ya tesâdüf etdi, yâhud etmedi. Piyango gibi. Kim bu? Kadir günü oruç tutan, Kadir Gecesi namaz kılan adam. Bir oda açdı çünkü o. Bir zât var, otuz odayı açdı. O da piyango gibi, ya tesâdüf etdi, yâhud etmedi. Ama bir adam üç yüz altmış beş odayı açarsa, yani bir sene üç yüz altmış beş gündür, Ramazan otuz gündür, ona misâl veriyorum odaları, güne misâl veriyorum, üç yüz altmış beş odayı açdı mı, mutlakâ o defîneye rast gelecekdir. Yani bir adam bir sene Cenâb-ı Hakk'a gece ibâdetine devâm etse, yani gece ibâdeti sabaha kadar namaz kılmak manâsına değil, yatsıyı cemaatle kılsa, yatsı namazını kılsa, gündüzleri ibâdet ve tâatda bulunsa, mutlakâ Leyle-i Kadir'e yetişecekdir. Senenin bir günüdür çünkü. Seksen küsur senelik ibâdetden Allah'a daha sevgilidir, onun için daha hayırlıdır. Acaba anlatabildim mi?
Ama Ümmet-i Muhammed yirmi yedinci gecesi yapıyor, ben de ona iştirâk ediyorum. Ola ki Cenâb-ı Hakk onların hürmetine, cümle Ümmet-i Muhammed'in hürmetine, bizi ne yapar, affedebilir. Âmennâ ve saddaknâ. Sözümüz yok. Ama ârif olunuz, yaşadığın her geceyi Kadir bil, yaşadığın her günü de Bayram bil ve Allah ile mülâkât yap.
Bir adam inanarak Kadir'i ihyâ ederse, Kadir Gecesini ve Kadir gününü ihyâ ederse, o kimse anasından doğduğu gibi pîr ü pâk olur. Hiç günahı kalmaz. Kul hakkı müstesnâdır. Hayvan hakkı, kâfir hakkı, kul hakkı müstesnâdır. Ondan gayrı hepsi affolur.
Kadir Gecesinin affından istifâde etmeyenler şunlardır. İçkiye tövbe etmeyenler. İçkiye dâim olanlar. İki türlü içki vardır. Bir içki vardır, parasıyla kendisini rezîl eder, çoluğunun çocuğunun rızkını oraya verir, karaciğerini hasta eder, belki doğacak olan evlâdı manyak olur, tımarhâneye gider. Çünkü tımarhânede bulunan delilerin ekserisi sarhoş çocuklarıdır onlar. Allah'a en makbûl olan uzuv, insanın aklıdır. İnsanın da en kıymetli uzvu aklıdır. Ona da bir nokta koyalım şöyle.
Pâdişahın birisi tımarhâneye gitmiş. Kendisi içkiciymiş, içki içermiş, zevk ehliymiş pâdişah. Hemen hastahâne doktoru, baştabîb, ona içki sofrası kurunca, oradan bir delikanlı akıl hastası gelmiş, karşıda şöyle durmuş. Ona uzatmış pâdişah, "Alsana" demiş. Demiş ki, "Alayım ama sultânım" demiş, "sana bir soru soracağım, sorumun cevâbını verirsen, alır içerim" demiş. "Peki söyle bakayım ne söyleyeceksin". "Sen onu içiyorsun, benim gibi olmak için. Ben içersem kimin gibi olacağım ben?" demiş. pâdişah tövbe etmiş. Aklı eriyormuş, saksısı işliyormuş, kafası. "Sen bana bunu veriyorsun" demiş, "içiyorsun sen benim gibi olmak için. Ama ben içeceğim kimin gibi olacağım?" demiş.
Gene bir sôfî geçiyormuş tımarhânenin önünden, irşâd için tabîbe, doktora söz atmış. "Tabîb" demiş, "sizde masiyet illetine çâre var mı?" demiş. Doktor durmuş, orada bir akıl hastası demiş ki o sôfîye, "Sôfî dur! Cevâbı bende onun" demiş. "Tövbe kökünü, istiğfar yaprağıyla karıştırır, kalb havanında tevhîd tokmağıyla döversin, insaf eleğinden elersin, gözyaşınla sularsın, aşk ateşinde pişirirsin, kanâat kaşığıyla yersini birebir gelir" demiş. Sôfî demiş ki, "Dîvâneden bir söz çıkdı dîvâna sığmaz" demiş, yürümüş aşağı doğru.
İyi dinle! Allah aklını alırsa, bütün dünya senin olsa, dinlemezler, sana bir hastahâne bulup seni içeri atarlar. Ben çok gördüm, içeri gitdim geldim, sarıklı olduğum için. Cenâze aldık oradan biz. Milyonları varmış, içeri atmışlar, orada dolaşıyor, donsuz dolaşıyor hem de. Malı filan fayda vermemiş kendisine, menfaat vermemiş. Malı, kasası, kesesi, rütbesi. Git gör, ibret için. Neyine güveniyorsun! Semâdan başına taş mı yağsın bekliyorsun? Yoksa toprak mı seni yutsun, onu mu bekliyorsun? Git gör gözünle. Git. Paralarına güvenenler, rütbelerine dayananlar, gidin görün. Tımarhâneyi gidin görün, size en büyük ders. Beni dinleme, en büyük vâiz, aklın başındaysa eğer. Benim vaazım kaç para eder, fiiliyatı göreceksin, vaazı göreceksin. Git hastahâneleri dolaş. Milyonları var, bir katre su çıkaramıyor. İçmiş kalmış öyle, "Aman!" diyor. "Ne istersen vereceğim, şu suyu al" diyor. Suyu içemiyor, bir lokma ekmeği yiyemiyor, konuşamıyor. Hep bunlar bizim için. Allah'a isyân mı edeceksin gene?
Pâdişah gitmiş tımarhâneye, dolaşıyormuş koğuşları. Demiş ki, "Efendim burada aşağı katda...".
Orada bir aşağı kat var, aşağı kat. Ben bilmiyorum, oradan geçiyordum, bakdım ellerini çıkardılar yukarı doğru, cigara istiyorlar aşağıdan. Orası korkunç deliler içinmiş, saldıranlarmış onlar, aşağı katda. Cehennemin derekâtı gibi. Cehennemi de burada görebilirsin, cenneti de burada görebilirsin, gayb değil artık.
Demiş, "Şiddetli bir deliye, ağır bir hastaya götür beni" demiş pâdişah. Götürmüşler, odası kapalı. Kapıyı vurmuşlar, "Aç kapıyı" demiş doktor. "Açamam işim var" demiş içeriden. "Ne yapıyorsun?" demiş doktor. "Hesap yapıyorum" demiş. "Ne hesâbı?". "Ben ölürsem bana kaç paralık kefen sararlar, pâdişah ölürse ona kaç paralık kefen sararlar. Ben ölürsem benim cenâzeme kaç kişi gelir, pâdişah ölürse onun cenâzesine kaç kişi gelir. Onu hesaplıyorum" demiş. "Buldun mu hesâbı?". "Buldum" demiş, "ben öldüğüm vakitde benim akrabalarım sevinecekler, kurtulduk bundan diye, deliden. Pâdişahın kefeni benden altmış para fazla" demiş. "Yalnız onun yerine geçenler onun öldüğüne sevinecekler, makâmı bize kaldı diye" demiş.
Gene sormuş birisi geçerken, "İçeride kaç kişi varsınız?" demiş, "kaç deli var?" demiş. O cevâb vermiş, "Dışarıda kaç akıllı var?" demiş. Aklını başına al!
Gençler size söylüyoruz! Eline, beline, diline sâhib ol, uçkuruna filan. Sakın hâ, içki miçki fışkı mışkı karışdırma öyle şeyleri. Burası nazargâh-ı ilâhîdir, burayı meyhâneye çevirme. Câminin kapısına, buraya şarap getirebilir misin? İnsâfın, îmânın varsa senin. Getiremezsin. Bu duvarı Ahmed Ağa, Mehmed Ağa örmüşdür, bu câmiyi de Ahi Çelebi yapdırmışdır. Sakası Hazret-i Bayezid'in, orada yatıyor, kabri orada. Bunu yaradan Allah'dır. Nazargâh-ı ilâhîdir. Bunu da yaradan Allah'dır. Aklını başına al. Hemen günahına tövbe ve bir daha yapmamak üzere. Allah bütün günahları affeder. Affetmeyeceği günah yokdur Allah'ın. Hele Ramazan şimdi, anamızdan doğduğumuz gibi olacağız Bayram sabahı, tertemiz. Temiz bir elbise giydirecek Allah.
Peki ne oluyormuş Kadir Gecesi?
Arefe Gecesini de unutma sakın hâ! Arefe Gecesi değil ama galat-ı meşhûr da onun için söylüyorum. Dört gece var diyor İmâm-ı Hasen, pederi hasenden, pederi hasen, hasenü'l-hasenden, yani pederi Ali'den, Ali, Cenâb-ı Peygamber'den sallallahu aleyhi vesellem, "Dört gece var" diyor, "rahmet-i sübhâniyye yağar" diyor. Birisi Receb'in ilk akşamı. İkincisi Şabân'ın on beşinci gecesi. İkisi Bayram geceleri. Kurban Bayramı arefe gecesi, Ramazan Bayramı arefe gedesi, rahmet-i ilâhiyye yağar. O akşam duâ et Cenâb-ı Hakk'a. Öyle sakın hâ, bazı sersemler gibi olma. Bu akşam Bayram gecesi diye içkiye miçkiye sarılma sakın hâ!
Leyle-i Kadir, bin aydan efdaldir. Ne oluyormuş o gece? Saf saf melekler semâdan, rûh da içlerinde olmak şartıyla. Rûhun manâları var. Demişler ki kimisi rûhdan murâd, Cebrâil aleyhisselâm. Rûhdan murâd, Îsâ Peygamber'in rûhu demişler, bazı müfessirler. Rûhdan murâd, bir melâike. Hattâ bu melâikeye Hazret-i Cebrâil gitmiş, Cenâb-ı Hakk göndermiş Cebrâil aleyhisselâmı bu melâikeye, Cebrâil aleyhisselâmı kıyâfetiyle tutmuş, "Ne söylüyorsun, anlamadım" demiş. Gâyetle büyük bir melekmiş bu. Cebrâil aleyhisselâm sinek gibi kalmış yanında bu melâikenin. Bu meleklerle beraber aşağı iniyor, semâdan aşağı iniyor, mü'minlere selâm veriyor, selâm-ı ilâhî. Bu melek yâhud Cebrâil yâhud rûh-ı Îsâ yâhud rûh-ı Muhammed, sallallahu aleyhi vesellem.
İmâm-ı Ali diyor ki, "Son nefesde Resûl-i Ekrem'in yanında bulundum" diyor. "Rûh dizlerine geldi, sonra göbeğine geldi, sonra göğsüne geldi, sonra hulkûmuna geldi. Ve Resûl-i Ekrem'in son sözü, refiku'l-a'lâ, refîku'l-a'lâ, refiku'l-a'lâ, refîku'l-a'lâ dedi ve vefât etdi. Rûhu urûc etdi. Dudakları tekrar oynadı" diyor Cenâb-ı İmâm-ı Ali. "Koşdum ne söylüyor diye kulağımı verdim, ümmetim, ümmetim diyordu". Vefâtından sonra da. Bu ölüm haberini Hazret-i Cebrâil getirince Cenâb-ı Peygamber'e, demiş ki, "Yâ Rabbi, bazen selâm gönderiyordun benim ümmetime, benim vâsıtamla. Ben gitdikden sonra selâmullahı, senin selâmını ümmetime kim teblîğ edecek?" demiş Cenâb-ı Peygamber. Allahu Teâlâ demiş ki, "Onlara ben Leyle-i Kadir'i verdim, o akşam, rûh, rûh-ı Muhammedî, yâhud rûh-ı Îsâ, yâhud rûh nâmındaki melek, yâhud Cebrâil aleyhisselâm, ne yapacaklar, benim selâm-ı ilâhiyyemi halka teblîğ edeceklerdir, Allah'ın selâmını". Tâ inficâr-ı fecre kadar, fecre kadar selâmetdir, selâmdır, Allah'ın selâmını alacağız.
O akşam uyumayınız ve ibâdet ve tâatınıza bakınız. Tabii biraz uyuyunuz. Oruçlunun uykusu da tesbîhdir. Günahı mafüvvdür, duâsı kabûldür.
Üç kimse bu geceden istifâde edemez, dediğim gibi. Birisi "müdminü'l-hamr" diyor Peygamber sallallahu aleyhi vesellem, içkiye tövbe etmeyenler, Leyle-i Kadir'den istifâde edemezler, affa girmiyorlar. İkincisi, "âku'l-vâlideyni", anaya babaya âk olanlar, isyân edenler, âsî olanlar, onlar da afdan berî olurlar, affa girmezler. Üçüncüsü, dünyâ için üç günden ziyâde dîn kardeşini terkeden, konuşmayan kimse, üç günden ziyâde. Lüzumsuz yere. İffetiyle, ırzıyla, nâmusuyla, vatanıyla değil de köpek havlamış, çocuğu çocuğa vurmuş, lüzumsuz dargınlıklar. Oluyor bazen böyle. Bunlar, üç günden ziyâde dargın duranlar, barışmayanlar, hısım akrabâlarıyla, komşularıyla, ahbâblarıyla. İki, anaya babaya âsî olanlar, istifâde edemiyor. Üç, içkiye tövbe etmeyenler bundan istifâde edemiyorlar.
Gelin tövbe edelim. Anaya babaya âk olduysak, âsî olduysak, anamızın babamızın gidelim ellerini öpelim, onlardan rızâlarını isteyelim, öldülerse onların rûhları için Kur`ân okuyalım, hayır hasenât yapdıralım. Böyle dargınlığımız varsa, dargınlarla barışalım, ahbâb olalım, kardeş olalım yeniden, tevhîdde toplanalım.
Vatanımız parçalanmasın. Birlik olalım. Düşman evvelâ parçalar, sonra yer adamı. Bir ekmek bütün yenmez, parçalanır sonra yenir. Muhtelif fikirlerle halkı parçalarlar, sonra yerler halkı birer birer. Sekiz yüz sene evvel de İspanya'yı öyle yapdılar, müslümanlara. Onları bölük bölük böldüler, ayırdılar, sonra hepsini birden kesdiler. Hiç ayırmadı, bu Şâfiîydi, bu Şiâydı, bu Sünnîydi diye, hepsini kesdiler başdan aşağı. Kabahatin senin, Türk ve müslüman olmandır. Bak haber vereyim sana ben. Sen ister müslüman ol, ister müslüman olma, sünnetli misin, ismin müslüman ismi mi, tamamdır işin senin. Bitdi o kadar! Meğer ki kâfire köpek ol, kelb ol. Kendi milleti nâmına, senin milletin aleyhine, seni çalıştırsın, o müstesnâ.
Dargınlar barışsın. Anaya babaya âk olan, âsî olanlar, anneye babaya, öldülerse, onlara Fâtiha'lar okusunlar, rûhları için hayır hasenat yapsınlar, açları doyursunlar, çıplakları giydirsinler. Hele yetîmlere, yoksullara! Bayram geliyor. Sen yetîm mi büyüdün, babalı mı? Fakîr babalı mı zengin babalı mı? Bilemezsin zengin babalıysan. Yetîmler bilir o günün acısını. Cebindeki para ebedî senin olmasını istiyorsan hemen aç cüzdanını yetîmi giydir, ağlayanın gözyaşını sil. O para ebedî senin olacak. Kıyamadığın para başkasına kalacak, hesâbını sen vereceksin.
Yâ Rabbi, senin rızâ-yı şerîfin için buraya toplandık, hava biraz sıcak Yâ Rabbi, biliyorsun, ama mahşer günü daha sıcak, cehennemin ateşi daha sıcak, burada biz terledik, mahşerde bizi terletme. Bizi bu kubbe altına cem etdiğin gibi yarın Habîbinin sancağı altına cem et, Hazret-i Peygamber'in mübârek ellerinden, Hazret-i Ali'nin mübârek ellerinden, Hazret-i Hasen'in ve Hazret-i Hüseyin'in mübârek ellerinden Âb-ı Kevser'den bizleri sula Yâ Rabbi. Arşın gölgesinde Sofra-i Muhammed'de oruç tutanları oraya davet edeceksin biliyorum Yâ Rabbi, bizi de oraya topla. Oruçlarımızı kabûl et, o sofrada Âl-i Muhammed'le, Ehl-i Beyt-i Mustafâ ile, velîlerle, mahbûblarla buluşalım, esrâr-ı aşka vâkıf olanlarla birleşelim Yâ Rabbi. Senin sevdiklerinle sevişelim Yâ Rabbi. Âmîn diyen dilleri yedi cahîminden âzâd eyle.
Vallahu yed'û ilâ dâri's-selâm ve yehdî men yeşâu ilâ sırâtin müstakîm.