İnnâ enzelnâhu fî leylet'il-kadr. Vemâ edrâke mâ leyletü'l-kadr. Leyletü'l-kadri hayrun min elfi şehr. Tenezzelü'l-melâiketü ve'r-rûhu fîhâ bi izni rabbihim min külli emr. Selâmün hiye hattâ matla'i'l-fecr.
Sadakallahu'l-azîm
Evvelâ, Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretlerine nihâyetsiz hamd ü senâlar ve O'nun Habîb-i Zîşânı Muhammed aleyhissalâtü vesselâma ve Ehl-i Beyt'ine ve ensârına ve ahbâbına ve muhâcirîne salât ü selâmdan sonra, bu sûre-i celîlenin bir kaç menfaatlarından bahsedeyim. İki tânesini söyleyeceğim, onu zabt edebilirsiniz, yani fazlasını söylemeyeceğim. Kulağını beden yana ver!
Bu sûre-i celîle, cenâze defn olunduğu vakit, bir avuç toprak alınarak, üstüne üç defa okunur ise ve meyyitin kabrine serpilir ise, o kabre giren kimseye kabir azâbı vâcib dahi olsa, bu sûre-i şerîfenin izzeti hürmetine Allah ona kabir azâbı göstermez. Onun için hemen ezberle. Bir daha söylüyorum. Bir cenâze, Allah gecinden versin...
Bak geçen hafta söyledim sizlere, "bu hafta belki son cumamız" filan dedik. Sevgili arkadaşım ve cemâatımın ileri gelenlerinden, pek sevgilim Hacı Sâlih Bey akşam sizlere ömür oldu. Bu gün ikindi namazında Fâtih'den kaldıracağız. Sâlih. Hem günlerden cuma, hem Ramazân-ı Şerîf, hem iftar vakti. Bir gün evvel de fukarâya zekâtını verdi, ben biliyorum. Allah rahmet eylesin.
Onun için müslümanlar, yani hepimizin başına gelecek olan bir hâdisedir, gaflette bulunmayalım ve Allah yolundan ayrılmayalım. Birincisi, bir meyyit olduğu vakit, yani bir cenâze olduğu vakit, onu kabre koyduk mu bir avuç toprak üzerine, bu sûre-i celîle üç defa okunacak. Sonra kabrin içerisine bu serpilir. O kabir sâhibi azâba giriftâr olacak olsa, Allah bu sûre-i celîle hürmetine ona azâb göstermez. Biz okuyoruz, atıyoruz, cemâat bilmiyor, câhil halk, estağfirullah, yani bilmiyorlar, onlar da bir avuç toprak alıp atıyor içerisine. Toprak atmıyoruz biz, okuyup da atıyoruz, yani kabrin içine koyuyoruz. Sonra mutlakâ kabirler üzerine ağaç dikiniz. Otları üzerinden yolmayınız. Çiçek dikin, ağaç dikin kabristanlarınıza. O çiçekler ve otlar meyyit için Allah'a istiğfâr ederler. Hadîsle sâbittir. Koparmayın üzerinden otları, yolmayın. Bayramda otları yoluyorlar, yolma otları. Her bir yaprak Allah'ı zikreder. İkincisi bu sûre-i celîleyi abdest aldıktan sonra kurulanırken, üç defa okursan, Cenâb-ı Hakk sekiz cennetin kapısını açacak diyor Peygamber. "Hangisinden girersen gir içeriye" diyecek. O kadar mühim. İki tânesini söyledim, kulağınızda kalsın diye. Daha birçok fâideleri ve havâsları vardır. Şimdi gelelim dersimize. İlk dersimizde demişdik ki, "Ramazan ayı, kullarla Allahu Teâlâ'nın münâsebetinin başladığı aydır". İncil'in Hazret-i Îsâ'ya, Tevrat'ın Hazret-i Mûsâ'ya, diğer suhufların diğer enbiyâya, iki cihân serveri peygamberimiz Muhammed aleyhissalâtü vesselâma da Kur`ân'ın Ramazan'da geldiğini söylemişdik. İşte bu Leyle-i Kadir, Kur`ân-ı Kerîm'in Peygamberimiz sallallahu aleyhi veselleme nüzûlüdür. Ve Kur`ân'dan sonra da kitap gelmeyeceği için mâverâ-yı hicâbda Allah ile kul arasında ne varsa, ne konuşulacaksa, ne kadar kelâm varsa, Kur`ân ile tamâm olmuşdur. Onun için Peygamberimiz son peygamber, Kur`ân da son kitap olmuşdur.
Tabii, Kur`ân-ı Kerîm'i tilâvet ettiniz, okudunuz geceleri. Okumanız lâzımdı Ramazanda, okumasını bilmeyenler hiç olmazsa yapraklarına göz gedirmesi lâzımdı. Ben söylemiştim sizlere. Okumasını bilmeyenler, yapraklarına böyle göz gezdirmeleri lâzımdır. Kur`ân-ı Kerîm'e bir yüz bakarsa, Kur`ân'a bakan yüzü Allah cehennemde yakmaz. Ve Kur`ân-ı Kerîm'in sayfalarına nazar eden gözler, cehennem ateşiyle patlamaz. Ve kıyamet gününde bütün insanların gözleri yerlerinden uğrar, Kur`ân'a bakan gözleri Cenâb-ı Hakk bu felâketten muhâfaza eder. Bir adam okumasını bilmese de sayfalarına baksa Allah ziyâret sevâbı verir. Osmân-ı Zinnûreyn, halîfe-i Peygamber, Efendimizin iki kerîmesini almış, zinnûreyn, o zât-ı muhterem hilâfet kendisine teveccüh edince, tabii işleri var, devlet idâresinde, vazîfeye gidiyor, Kur`ân'a bakar, okumaz, Kur`ân'a bakar ve kapatır giderdi. Gene ziyâret sevâbı var. Acabâ analatabildim mi? İşte Kadir Gecesi, Kur`ân-ı Kerîm'in nüzûl ettiği gece. Fakat Kadir Gecesi, meçhûldür. Şimdi kulağını benden yana ver ve biraz ârifâne dinle. Kadir Gecesi meçhûldür, 365 geceden bir gecedir. Sene 365 gündür, Kadir 365 geceden bir gecedir. Allah gizlemiş, saklamış. Neden? Her geceyi ihyâ etsinler, her geceyi Allah'a ibâdetle geçirsenler, Allah'a karşı fenâlık işlemesinler diye Allah gizlemiş. Meselâ bir akşam havayı gâyetle güzel görürsün, o akşam bir günâh işleyeyim filan dersin, o akşam da Kadir Gecesi'dir. Bilmezsin ki, bilmiyorsun ne vakit olduğunu. Onun için ârif isen ömrünün her gecesini Kadir bileceksin. Gizlemiş Allah. 365 günden bir güne. Efendi, "İnnâ enzelnâhü fî leylet'il-kadr". "Şehrü ramazânellezî ünzile fîhi'l-Kur`ân". Öyle başlamışdır. Allah gizledi Kadir'i, 365 gün içerisine. İnsanlar arasında da velîlerini gizledi. Allah'ın sevgilileri kimlerdir, Allah onları gizledi. Bazısını bildirdi, bazısını bildirmedi. Allah'ın sevdiklerini Allah bildirdi, Allah'ı sevenleri Cenâb-ı Hakk bildirmedi. "أوليائي تحت قبابي لا يعرفهم غيري evliyâî tahte kıbâbî lâ ya'rifuhum gayrî/Evliyam benim kubbelerim altındadır yani setrimdedir, yani onları benden başka kimse bilemez" diyor Hazret-i Allah. Allah, bir kısım velîleri bildirdi. Velîlerin ıstafâ kısmı vardır. Allah onları kendi sevdiği gibi Cebrâil'e emir verir, Cebrâil semâ ve arda nidâ eder, "Filan kimseyi Allah sevdi, siz de sevin" diye, herkes onu sever. Tav'an ve kerhen severler, itâat ederler. Bunlar velîlerin ıstafâ kısmıdır. Bir de Allah'ı sevenler var. Şimdi ondan da bahsedeceğim size. Eğer vaktimiz olsa uzun konuşabilirim. Ama vaktimiz olmadığı için dersleri kısa keseceğiz. Şimdi misallerini verelim.
Allah'ın sevdikleri meydandadır. "إِنَّ اللّهَ اصْطَفَى آدَمَ وَنُوحًا وَآلَ إِبْرَاهِيمَ وَآلَ عِمْرَانَ عَلَى الْعَالَمِينَ innallahe'stafâ âdeme ve nûhan ve âle ibrâhîme ve âle imrâne 'ale'l-âlemîn" âyet-i kerîmesinde beyân olunduğu gibi, seçilmiş velîler vardır, Allah bunları i'lân etmişdir. Bir de Allah'ı sevenler var ki onlar gizliler. Şimdi gel ona, bir kıssasını anlatalım. Hızır aleyhisselâm hamama gitmiş, bakmış, yaşlı bir adam, orada yıkanmaya çalışıyor. Tabbi insanların hamamda tek başlarına yıkanmaları gâyetle güçdür, arkalarını sabunlayamazlar. Tabii Hızır'ı kimse bilmiyor, bizim gibi bir insan olarak görünüyor. Gitti o ihtiyar zâtın yanına ve dedi ki, "Efendi Baba! Sen gençliğinde, ihtiyarlara hizmet etmedin mi ki, gençler sana hizmet etmiyorlar" dedi.
Dikkat buyuruyor musun ne konuşuyor? Gençliğinde ihtiyarlara hizmet edersen sen de ihtiyarladığın vakit sana da hizmet edecekler. Onu gösteriyor. Babana hürmet edersen evlâdın da sana hürmet edecek. Babana ikrâm edersen, evlâdın da sana ikrâm edecekdir. Babana isyân edersen evlâdın da sana isyân edecekdir. Karşı kurnada da gençler oynaşıyorlarmış, yıkanıyorlarmış. İhtiyar demiş ki, "Evlâdım, bizim zamânımızda biz ihtiyarlara hürmet ettik ama zamânın gençleri ihtiyarlara hürmet edenlere de hürmet etmiyorlar" deyince, Hızır aleyhisselâm ihtiyara dedi ki, "Öyleyse gel ben senin sırtını sabunlayayım" dedi. İhtiyâr, "Hay Allah râzı olsun" dedi. Hızır onun sırtını sabunladıkdan sonra, döndü Hızır'a dedik ki, "Gençler sırtımı sabunlamadı ama Hızır geldi sabunladı" dedi.
Şaşırdı Hızır aleyhisselâm. Çünkü onda bir defter vardı, esmâ vardı, o esmâya bakdı, bu ihtiyarın ismi orda yok. Allahu Teâlâ Hazretlerine niyâz etti, dedi ki, "Yâ Rabbi, ben bu ihtiyârı bu defterde bulamadım, bu hangi kısımdandır?" diye sordu. Cenâb-ı Hakk dedi ki, "Ben sana benim sevdiklerimi bildirdim, beni sevenleri bildirmedim. Bu ihtiyar beni sevenlerdendir. Onların defteri sende yok" dedi.
Dikkat buyur! Bu kıssayı niye anlattım? İnsanlar içinde Allah'ın sevdikleri vardır, kim olduğunu bilemezsin. Neden? Bütün mü'minler birbirlerine hüsn-i zan etsinler, sevgi göstersinler, hak ve hukûkuna riâyet etsinler, birbirlerini sevsinler, muhabbet etsinler diye. Bilmiyorsun kiminle konuştuğunu ki, karşında kim var.
Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi veselleme de, biliyorsunuz ya, Dıhyetü'l-Kelbî nâmındaki sahâbe şeklinde Cebrâil aleyhisselâm gelirdi. Melek geliyor yani insan şeklinde gelirdi. Bir gün baktılar ki, Dıhye iki tâne oldu, o vakit bildiler, anladılar. Melekler de insan şekline girebilirler. Hiç unutmayın bunu. Gelir der ki "Vaktiyle sen uyuzdun, züğürttün, paran yoktu, şimdi Allah sana dünyâ metâı verdi, bana biraz yardım et" der. Sen onu kapından kovarsın. O vakit der ki, "Yâ Rabbi, bunun mülkünü tersine çevir" der. Bir de bakarsın ki, altın toprak olur. Kapına gelen hiç kimseyi boş çevirme. Vermezsen bile tatlı sözle sav. Güzel konuş, müslümansın sen. Müslümanın özü, sözü temiz olur. Müslüman tatlı yüzlü, güler yüzlü, tatlı sözlü olur. Ağır söz, acı söz, sûretâ insan hakîkatde akrep olanlar için, sûretâ insan hakîkatde yılan olanlar içindir. Akrep ve yılan insanı incitir. Birçok insan vardır, şekl-i insânda görünür, iç tarafındaki âlemi akrep ve yılandır. Öyle olma sakın ha! Tatlı sözlü, güler yüzlü ol. Mü'minsin, mü'minler tatlıdır ve tatlıyı severler. Bundan murâd helva ma'nâsına değil. Tatlı olanları severler. Geçiyoruz.
Üçüncüsü, Cenâb-ı Allah Celle ve Tekaddes Hazretleri, hangi günahda gadabı vardır, bunu gizledi. İçki içmekde mi, zinâ etmekde mi, livâta etmekde mi, adam öldürmekde mi? Hiç bilmiyoruz, gadab-ı ilâhînin nede olduğunu. Velev ki zerre kadar bir şey olsun, zerre mikdarı olsun, neden olduğunu bilmezsin. , başına iş gelebilir. Zerre mikdarı! "Efendi, nasıl olur?". Allah öyle ilân etmiş Kur`ân-ı Kerîm'inde. Aç bak, Sûre-i Zilzâl'e bak. "Fe men ya'mel miskâle zerratin hayran yerah. Ve men ya'mel miskâle zerratin şerran yerah". İyi dinle! Kulağını benden yana iyi ver! Uyuma sakın ha! Kafana kaldır! Bizim güneş gurûba erdi, gidiyoruz. Onun için kafaya kaldır. "Senden sonra gelecek yok mu?". Gelir ama senin nasîbin benden. Zerre kadar hayır zerre kadar hayır diye aranacak, zerre kadar şer de zerre kadar şer diye aranacakdır. Hazret-i Allah Îsâ Peygamber'e emr ü fermân buyurdu. Vakit dar, hızlı hızlı konuşacağız. Dedi "Yâ Îsâ o kabristana duâ et, ben o meyyiti kaldıracağım, o meyyitle konuş, halka ibret ola, halka ibret olsun". Hazret-i Îsâ duâ etti, kabir şakk oldu, meyyit kalktı. Allah ölüyü diriltti. Nasıl ölü ard dirildi, sararmış olan topraklar yeşillendi işte biz de öyle dirileceğiz, yerimizden kalkacağız. Ona işâret o. Ölü ardın dirilmesi bizim ölüp dirilmemize işâretdir. Görene, köre ne! Hazret-i Îsâ aleyhisselam sordu ona, "Ne iş yapardın?" dedi. Dinle! "Hammaldım" dedi. "Yevmin cedîd rızkın cedîd kazanır yerdim". "Âhiret hayâtın nasıl?". "Kabir benim için bir azâb çukuru" dedi. Hazret-i Îsâ, "Sebebi ne?" diye sordu. Dedi ki, "Sebebi şu oldu, birgün sırtımda odun taşırken, mal sâhibinin haberi olmadan, bir kürdan çıkardım, dişimi karıştırdım, yere attım. Emânete ihânet ettiğim için Allah beni azâba müstehak kıldı" dedi. Bir tâne daha haber vereyim mi? Hazret-i Ömer'i gördüler. Resûlullah sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki, "Benden sonra peygamber gelseydi Ömer gelirdi" diyor. Bu Ömer'i gördüler rüyâda, vefâtından altı ay sonra. Yüzü sapsarı. Sordular Hazret-i Ömer'e "Ne haber yâ emîre'l-mü'minîn?". Dedi ki, "Şimdi hesaptan yakayı kurtardım". "Neden?". "Bir devenin yuları dokuz defa koptu, onuncusunda artık diktirmedim, attırdım yenisini taktırdım, Cenâb-ı Hakk dedi ki, 'o bir defa daha kullanılabilirdi, milletin malını niye israf ettin?' diye hesâba çekti beni Allah" dedi Hazret-i Ömer. Dünyâ yüzünde adâlet sembolü olan Ömer ibn Hattab. "Milletin malını niye böyle yaptın?" dedi ve beni muâheze etti diyor Ömer. Öyle gördük kitaplarda. Bilmem, yakın zamanda sen de benim kitap diye haber verdiğimi gözünle göreceksin. Kitaptan söyledik, kitaptan haber verdik dediğimi gözünle göreceksin yakın zamanda. Pek yakın bir zamanda. Geçiyoruz. Hangi sevapta Allah'ın rızâsı vardır, Allah bunu da gizledi. Niye gadabını gizledi? Bütün günahlardan kaçınsınlar, velev ki zerre kadar olsun kaçınsınlar diye. Rızâ-yı Rahmânî hangi sevapta, Allah bunu da gizledi. Niye? Bütün sevapları yapsınlar diye. İşte sana haber vereceğim şimdi. İmâm-ı Gazâlî'den. Bir şeyh-i azîz, çok yaşlıydı, seksen küsur yaşındaydı, ölürken ağlıyordu. Oğlu yanına sokuldu, "Ey babacığım, niye ağlıyorsun? Bütün ömr ü hayâtını ibâdet ü tâatla ile geçirdin, şimdi Rabbü'l-âlemîn'e varacaksın, niye ağlıyorsun?" deyince, "Evlâdım, bilmiyorum hâlim istikbâlim ne olabilir" dedi ve vefat etti. Sonra oğlu onu ma'nâda gördü. İyi dinle! "Baba, Allah sana ne muamele etti?" dedi. O ihtiyar buyurdu ki, "Cenâb-ı Hakk beni huzûruna aldı ve dedi ki, 'Ey kötü ihtiyar! Bana neyle geldin?" dedi. "Bana ne getirdin?" diye sordu. Ben dedim ki, "Seksen küsur sene sana namaz kıldım yâ Rabbi". "Ben senin o namazlarını kabûl etmedim" dedi. "Yetmiş küsur haccım var" dedim, "Onları da kabûl etmedim" dedi. "Bu kadar zekat verdim" dedim, "Onu da kabûl etmedim, kimin malını kime verdin?" dedi. "Ve yaptığım sevaplardan ne saydımsa Allah hepsini redd ile cevap verdi. En sonunda ben dedim ki, 'Eyvâh! Şeyh Mansûr helâke vardı, ben şimdi helâk oldum' dedim. Allah Sübhânehû ve Teâlâ Hazretleri buyurdu ki, 'Hayır helâk olmadın. Senin yaptığın bir sevap var, sen ona hiç kıymet vermedin. Yola diken atmışlardı, ibâdullahın ayağına batmasın diye aldın kenara koydun, bundan dolayı seni affettim' dedi Allah".
Onun için zerre kadar hayrı yapacaksın, yerine getireceksin. Zerre kadar hayrı. Zerre kadar şerden de kaçın. Allah'ın rızâsının nerde olduğunu bilmiyoruz. Vakit çok dar olduğu için anlatamıyorum. Herşeyi söylemek istiyorum, söyleyemiyorum. Neyse nasîbimiz bu kadar. İşte Allah Leyle-i Kadir'i de böyle gizledi. Neden? Bütün seneyi ibâdet ve tâatla geçirelim, her gecemizi Kadir Gecesi bilelim diye. Çünkü Kadir, seksen küsur sene yapılan ibâdete mutâbıkdır, hattâ daha hayırlıdır. Cibrîl aleyhisselam Cenâb-ı Peygamber'e geldi, sallallahu aleyhi veselleme, "Yâ Resûlallah, Benî İsrâil'den Şemûn nâmında bir gâzî vardı, seksen küsur sene düşmana kılıç vurdu, düşmanla muhârebe yaptı", şöyle yaptı, şöyle yaptı, diye onun yaptığı a'mâl-i sâlihâtı anlattı. Cenâb-ı Fahr-i Risâlet'de ashâbına haber verdi. Ashâb-ı Kirâm müteessir oldular. "Eyvâh! Bizim ömrümüz seksen küsur sene değil". Müslümanların ömrü altmış üç senedir. "Efendim, seksen yaşında var". Bereketullah, ses çıkarma hiç. İki cihan serveri, Muhammed aleyhissâlatü vesselâm, altmış üç yaşında âlem-i bâkîye göçmüş, vuslat olmuşdur, vuslat-ı dâimî. Ağladılar. İşte bu sûre nâzil oldu. "لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ leyletü'l-kadri hayrun min elfi şehrin". "Habîbim söyle, Leyle-i Kadir, bin aydan daha sevgilidir benim için, daha efdaldir, daha hayırlıdır. O İsrâillinin seksen küsur sene yaptığı gazâya mukâbil, senin ümmetinden bir kimse bana iki rekat namaz kılsa, o İsrâillinin seksen küsur sene yaptığı gazâdan bana daha sevgilidir, daha makbûldür" diyor Hazret-i Allah. Neden? Neden? Hazret-i Muhammed'in ümmetisin de ondan. Sallallahu aleyhi vesellem. Bütün davâ o. Bütün kıymetimiz o. Ümmetim demiş, Allah bize kıymet vermiş. Altı üstü bir avuç toprak. Bir katre menî. Allah kıymet vermiş bize. Görmüyor musun Kur`ân-ı Kerîm'inde, "Yâ eyyühellezîne âmenû" diye hitâb etmiş. Hitâb-ı kerâmât ile. Benî İsrâil'e böyle hitâb etmemiş, "Ey suoğulları, toprakoğulları, çamuroğulları" demiş. "Yâ Mûsâ, Yâ Îsâ, Yâ Dâvûd" diye hitâb etmiş. Hazret-i Fahr-i Risâlet'e, "Yâ eyyühe'n-nebiyyü, yâ eyyühe'l-müddessirü, yâ eyyühe'l-müzzemmilü" diye hitâb etmişdir. Kur`ân-ı Kerîm'de dört yerde Cenâb-ı Peygamber'in ismi geçer, arkasından sıfatı geçer. "Vemâ Muhammedin illâ resûl". "Hüvellezî ersele resûlehû bil hüdâ ve dînil hakkı li yüzhirehû aled dini küllih ve kefâ billâhi şehîden Muhammedü'r-resûlullah". "Mâ kâne muhammedin ebâ ehadin min ricâliküm velâkin resûlallah". Cenâb-ı Allah Peygamber'ine hiç bir defa "Yâ Muhammed" diye hitâb etmemişdir. Çünkü Peygamber'e tazim eder Allah. Melekleriyle berâber kendisine salât ü selâm okur Allah. İşte her Cuma günü hatîb minbere çıkarken okunuyor, "innallahe ve melâiketehû yusallûne alen nebiy" yâ eyyühellezine âmenû sallû aleyhi vesellimû teslîmâ". Bu ne demek?. Ben Allahlığımla meleklerimle berâber habîbim Muhammedime salât ediyorum, ey mü'minler, siz de salât edin habîbim Muhammed'e. Geçen haftaki sözü tamamlyacağız. On dakikada bitireceğim, mecbûrum. Bir. Cebrâil ne demişdi? Cenâb-ı Peygamber'e geldi, "Yâ Nebiyyallah, senin ümmetinden bir kimse Ramazân'ı idrâk etti, fakat Ramazân'da Allah rızâsını kazanamadı, ömür sermâyesini yedi, ömrünü isrâf etti, Allah onu nâra koydu, Allah onu ordan kurtarsın diye duâ etti, ben de âmîn dedim" diyor Peygamberimiz. Sallallahu aleyhi vesellem. Şimdi her kim ki, Ramazân-ı Şerîf'e hürmeten, oruç tuttu, namâzını kıldı, ibâdetini yaptı, Peygamber'in söylediği gibi, Muhbir-i Sâdık'ın, bayram sabâhı anasından doğmuş gibi tertemiz olacakdır. Bitti o kadar. Kul hakları müstesnâdır, kul hakkı. Aman kul hakkından kaçınınız, âh almayınız. Ne kâfir hakkı, ne kul hakkı, ne hayvan hakkı, bunlara el sürmeyiniz. Âh almayınız. Bunlardan kaçınınız. Bunları aramayan, hak hukuk aramayan kimse, cennet şarkda ise o garbdadır. Yani cennet ona o kadar uzakdır. Hak yerine kazâ olmayınca. İnşâallah haftaya söyleyeceğiz. Sallallahu aleyhi vesellem, rahmeten-lil-âlemîn, iki cihan serveri, öyle diyor ashâbına, "Kime vurdumsa işte gelsin Muhammed burda", sallallahu aleyhi vesellem, "Gelsin vursun. Kimin malını aldımsa gelsin benden alsın" diyor. Kim bu? Rahmeten-lil-âlemîn, Peygamberimiz, cihânın yaradılmasına sebeb olan peygamberimiz, sallallahu aleyhi vesellem. Bu diyor, "İşte karşınızda duruyorum, kime vurdumsa gelsin vursun, kimin malını aldımsa gelsin alsın benden" diyor Peygamber. İkincisi. "Yâ Resûlallah, senin ismini bir kimse işitti"... İyi dinle! Ekseri zamânımızda gafletteyiz. Aman, zinhar mü'min kardeşlerim! Peygamber-i Zîşân'ı gücendirirsen iş felâket olur sonra. "Senin ismini işitti sana salât okumadı yani kulak vermedi, seninle ilgilenmedi yâ Resûlallah, o kimse cehenneme gitti, Allah onu ordan kurtarsın" dedi, ben de âmîn dedim diyor Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem. Üçüncüsü. "Anasının babasının hayâtına yetişti, onların rızâsını almadı, onları süründürdü, onları inletti, onlara eziyet cefâ etti, onlara ihsân etmedi, onlara hakâret etti, saygı göstermedi, bunlar cehenneme girdi, Allah onları ordan kurtarsın" dedi ben de âmîn dedim diyor.
Evvelâ anne-baba hakkında bir şey anlatacağım, sonra geçiyoruz. Hepsinin kıssasını vereceğim ki kafanızda kalsın diye. Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm bir gün dedi ki, li hikmetillahi teâlâ, "Yâ Rabbe'l-âlemîn, cennette benim refîkim kimdir?" dedi. Yani cennete arkadaşım. İyi dinle! Allahu Zü'l-Celâl ve Tekaddes Hazretleri Hazret-i Mûsâ'ya şu haberi verdi, "Git, filanca şehirde bir kasap var, o kasap seninle berâber cennete girer, senin refîkindir". Bak Ramazan'ın son haftası. Ömürlerimiz geldi geçiyor. Köylerinizdeki hısım akrabâlarınıza mektup yazacaksınız, onlara ihsân edeceksiniz. Bir çift çorap gönder, ne çıkar, ne olur yani. Safahata dünyâ kadar para sarf ediyorsun, bir yetîmin kafasını okşa yâhû, ne olursun! Hiç olmazsa mektupla taltîf et, gönüllerini al. Eğer, "Efendi, câhildim, hoca dinlememişdim, mürşid dinlememişdim, bilmiyordum, böyle yaptım" dersen, şimdi aklını başına aldınsa, anan baban için istiğfar et, namaz kıl onların ruhlarına bağışla, hayır hasenat yap, onların ruhlarına bağışla, belki bunu karşılar. Geçiyorum. Hazret-i Mûsâ vardı o kasaba, oturdu orda bekledi. Akşam üstüydü içeri girdi, selâmün aleyküm ve aleykümselâm, "Tanrı misâfiriyim sana" dedi. "Ehlen ve sehlen merhabâ. Hemen şu dükkanı ben şöyle bir toplayayım, sonra beraber bizim eve gidelim. Allah ne verdiyse onu yeriz" dedi. "Ben bekarım, kimsem yok, bir de anneciğim var ama o çok ihtiyar, yemek yapamıyor, evde yemeği ben yapıyorum" dedi. "Pek, hayhay". Ve akşamüstü eve gittiler, adam dedi ki, "Ey misâfir, sen buraya otur rahat et, bana on dakîkâ müsâade et. Benim annem çok yaşlı, zenbile koyuyorum, tavana çekiyorum ki kediler, fâreler ona ilişmesin diye. Sinekten kendisini koruyamıyor. İhtiyarladı artık, eli ayağı tutmuyor. Onun altını temizleyeyim, mamasını vereyim, yemeğini, onsan sonra seninle oturalım biz". Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm "Peki" dedi. İndirdi yaşlıyı, altını temizledi, yemeğini yedirdi, sardı sarmaladı, tekrar onu tavana çekti. Fakat çekerken o hanım dedi ki, kasabın kulağına bir şeyler söyledi, ellerini açtı bârigâh-ı ehadiyyete ve bir şeyler söyledi. Sonra kasap onu yerine kaldırdı. Sonra Hazret-i Mûsâ'ya yemek hazırladı, yemek yediler. Hazret-i Mûsâ aleyhisselâm sordu, "O kadın kimdir?" dedi, adam "Annemdir" dedi. Hazret-i Mûsâ, "Onun temizliğini yaptın, karnını doyurdun, o sana bir şey söyledi, ne dedi" dedi. Adam dedi ki, "Efendim, öyle duâ olmaz ama, anne değil mi evlâdıyım diye bana duâ ediyor". Hazret-i Mûsâ, "Ne diyor?" diye sordu. Adam dedi ki, "Diyor ki, sen Mûsâ Kelîm'e cennette arkadaş ol diyor bana". Hazret-i Mûsâ'nın geldiğini bilmiyor, kasap bilmiyor Hazret-i Mûsâ olduğunu. Demiş, "Olacak bir duâ değil ama işte anne bu, evlâdı değil miyim, 'Evlâdım, cennet-i a'lâda Hazret-i Mûsâ'ya komşu ol' diyor bana" demiş. O vakit Hazret-i Mûsâ kalktı dedi ki, "Ben Hazret-i Mûsâ'yım, Allah'ın kelîmiyim, sana geldim, ananın duâsı kabûl oldu, cennette benim arkadaş sensin" dedi. Birini anlattık. İkincisi salavât-ı şerîfe bahsinde. Kûfe şehrinde Verrâk nâmında firaz fasıkça bir adam var idi, ismi Verrâk idi. Biraz fasıkçaydı. Vefât etti. Rüyâda gördüler, "Cenâb-ı Hakk sana ne muamele etti?" dediler. Ama görenler benim gibi adamlar değil, büyük velîler gördüler. "Allah sana ne muamele etti?" Dedi ki, "Allah beni affetti". "Neden affoldun?" dediler. "Resûlullah'ın ismini andığım vakit arkasından salât ü selâm okurdum Peygamber'e, bundan dolayı affoldum" dedi. Yani senin anlayacağın "Muhammed" ismini işitti mi, "Allahümme salli alâ Muhammed" diyordu. Üçüncüsü Ramazân. Ramazân bitti mi günahlardan tathîr olursun, temizlenirsin. Birinci hafta size haber vermişdik. Mecûsîyi Allah cennete koydu. Onu da ma'nâda gördüler. "Mecûsî cennete girmez, sen cennete nasıl girdin?" diye sordular. Dedi ki, "Ramazan'a hürmet ettiğim için, Ramazan günüydü, çocuğum eline ekmek aldı, sokağa çıktı, yemeğe, ben de gördüm onu, kulağından tuttum, onu eve soktum, dedim, 'Oğlum! Dışarıda müslümanlar oruçlu, onların karşısında ekmek yeme, yemeği evde ye' dedim, çocuğu aldım eve soktum. Ben Mecûsîydim.Tam Melekü'l-Mevt geldi benim yakama sarıldı. Allah emretti, 'Ey Melekü'l-Mevt! Ramazan'ıma hürmet ettiği için, onun rûhunu mecûsî olarak kabz eyleme, mü'min olarak kabz eyle' dedi ve müslüman oldum elhamdülillah" dedi. Şimdi bunların hep ters tarafları da var. Ters taraflarını anlatmayacağım, onları senin irfânına bırakıyorum.
Ey mü'minler! Ömürler gelip geçicidir. Emvâl de öyledir, mâl da öyledir, kasa da öyledir, kese de, rütbe de öyledir. Mahkeme kadıya mülk olmaz. Bu mâl seninle böyle kalmaz. Bu vücûd bana bâkî olmaz. Gelip geçiciyiz. İşte Receb, Şabân derken Ramazân'ın son haftasına geldik. Gene sözü tekrâr ediyorum. Belki ömrümüzün son Cuma'sı. Belki ömrümüzün son Ramazan'ı. Sakın, zinhâr, gençliğinize, paranıza, kasanıza güvenip de, Rabbü'l-âlemîn'e isyâna yeltenmeyiniz. Allah'a mutî' olanlar kazandılar. Refaha ve saâdet onlar erdiler. Allah'a âsî olanlar kaybettiler. Vatanına milletine hayırlı olan kimse, Allah'a kul olan kimsedir. Bir adam Allah'a kul oldu mu, vatanına, milletine, hemcinsine hayırlı olur. Her fenâlık Allah'sız gönüllerden gelir. Gençliğini hebâya verme, gençliğine de güvenme! Cenâb-ı Hakk'a ibâdet ve tâatta dâim ol. Allah'a muhtâc olduğun kadar Allah'a ibâdet et. Ateşe dayancağın kadar günah işle. Ramazan-ı Şerîf'de oruç tutup namaz kılan mü'minler, onlar affoldular. Yalnız dört kimse var bu aftan istifâde edemiyor. Bunu da söylemeden geçmeyelim. Dört kimse. İçkiye tövbe etmeyenler, anaya babaya âsî olanlar, bu aftan istifâde edemezler. Kadir Gecesi zâhir olduğu vakit. Evet gizlidir ama, mâdem ki Ümmet-i Muhammed'in kalbi yirmi yediye bağlanmışdır, Allah o gün de, kullarını affetmek için bahane arar. Çünkü O'nun rahmeti geniştir. Dört sınıf kimse Kadir'den istifâde edemez. Birincisi içki içen, ikincisi zinâya tövbe etmeyen. Söylüyoruz, Peygamber söylemiş, aynısını söylüyoruz. Üçüncüsü "âku'l-vâlideyni" yani anaya babaya karşı âsî olanla, onlar da istifâde edemezler Kadir'in selâmetinden. Dördüncüsü, üç günden ziyâde din kardeşiyle konuşmayan, dîn kardeşine kîn besleyen kimsedir. Vatanının, dîninin nâmûsunun, iffetinin aleyhinde olan kimsenin aleyhinde konuş, ona karışmam. Ama böyle "senin tavuk sıçradı", "senin çocuk bizim çocuğa vurdu" gibi yoktan sebeplerle darılıp konuşmayanlara yazıklar olsun. Mü'minler kardeştirler, dargınlıklar, bir tülbent kuruyuncaya kadar devam eder. Tülbent kurudu mu barışmaları lâzım gelir. Haksızsan git de ki, "Ben haksızdım, bana hakkını helâl et" de eline sarıl, affını al. Bir de bu akşam bir selâm meselesi var, onu da söyleyelim de, çünkü vakit dar diye anlatmıyorum size. Bakdı ki, Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, vefâtı yaklaştı, yani âlem-i cemâle göçecek, ve o anda ağladı peygamberimiz. "Niye ağlıyorsun yâ Resûlallah" dediler. "Ben âlem-i cemâle gidiyorum, benim ümmetime selâm-ı ilâhîyi kim verecek. Allah'ın selâmını kim getirecek" dedi. Onun üzerine Cebrâil nâzil oldu. "Yâ Resûlallah, Kadir Gecesinde melekler, Cebrâil'le berâber inerler, Rûh da berâber, yani Rûh nâmındaki melek de gelir, bütün ümmetine şarkdan garba kadar selâm verirler, selâm-ı ilâhîyi teblîğ ederler. Onun için rahat et, ahiret âlemine rahat göç" dedi.
Efendi Hazretleri, bu hutbeyi, Cuma namazlarını kıldırdığı Kapalıçarşı'daki Câmili Han Mescidinde 24 Temmuz 1981 (22 Ramazan 1401) tarihinde îrâd buyurmuşlardır. Efendi Hazretlerinin yayınlanmış bütün hutbelerine şu sayfadan erişebilirsiniz.