Kadir Gecesinin Enfüsî Manâsı

27 Nisan 2022 tarihinde yayınlanmıştır.

Fenafillah

Büyük mürşidlerimizden Niyâzî Mısrî Hazretleri Mevâidü'l-İrfân nâmındaki eserinde Kadir Gecesini îzâh ederken buyuruyorlar ki :

"اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ ف۪ي لَيْلَةِ الْقَدْرِۚ"  âyeti şuna işâret edilmekdedir. Ölüm, ister irâdî, ister ıztırârî, ister tevâzuî olsun, yokluk olduğundan dolayı karanlıkdır. Bu da Kadir Gecesidir. Bu geceye Kadir gecesi denmesinin sebebi, kadir sahibinin, bu kadre ancak Allah yolunda mücâhede ederek ulaşabilmesidir. Kulun kalbine ilim ve marifet, ancak ve ancak zikirle, tevhidle ve mürşidin teveccühüyle varlığından tamamıyla geçip fenâfillaha kadar mücâhede etmesiyle iner. Zîrâ tâne, toprak altında fânî olmadan içindekini bitirmez. Mezkûr mücâhedeye ve fenâya Kadir Gecesi denmişdir. Bu gecenin Ramazan ayında bulunmasının kuvvetle muhtemel olması da bu söylediğimize delîldir.

"وَمَٓا اَدْرٰيكَ مَا لَيْلَةُ الْقَدْرِۜ"Bu âyetde de, şuna işâret edilmekdedir. Allah yolunda mücâhedenin kadrini Allahu Teâlâ'dan başkası bilmez. Çünkü mücâhid, sülûkünün başlangıcında, mücâhedesinin sonunda kendisine ne gibi maârif ve müşâhede keşf olacağını bilemez. Bu mücâhede, bu kadrin zuhûruna sebeb olduğundan dolayı ona kadir nisbet edildi. Yoksa kadir, mücâhede ile hâsıl olan maârifindir. Mücâhede bir ağaçdır, maârif onun meyvasıdır.

Sonra mücâhedenin kadrini üç vech ile beyân ederek buyurdu ki, "لَيْلَةُ الْقَدْرِ خَيْرٌ مِنْ اَلْفِ شَهْرٍۜ"Burada da şuna işâret vardır. Maârif-i ilâhiyyenin husûlü ile netîcelenen mücâhede, sâhibinin değirmen eşeği gibi etrafında dolaşdığı bin ay ibâdetden hayırlıdır. 
Sonra Allahu Teâlâ şöyle buyurdu : "تَنَزَّلُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ ف۪يهَا بِاِذْنِ رَبِّهِمْۚ مِنْ كُلِّ اَمْرٍۙۛ". Bu da şuna işâretdir. Mücâhede esnâsında karşılaşdıkları her müşkilde kendilerine meleklerden ilhâmât ve Rabbânî vâridât iner. Mücâhede edenlerin müşkilleri bunlarla hallolur, onlar kalb şehirlerinin fethine, görmedikleri birtakım askerlerle giderler ki bu askerler gizli padişahlardır. Bunun içindir ki, "Hüküm, Allah'ın yer yüzünde askerleridir. Onlarla mürîdlerin rûhlarını takviye eder" denilmişdir. Bir şehri fethe ordularla giden nerede, tek başına giden nerede!

"سَلَامٌ۠ۛ هِيَ حَتّٰى مَطْلَعِ الْفَجْرِ" âyeti de şuna işâret ediyor. Bir mürşid-i kâmilin murâkabesi altında yapılan mücâhede, tâ hakîkat güneşi doğuncaya kadar her türlü yol âfetlerinden selâmetde olmakdır. Çünkü sultan, askerleri, harb aletleri çok olduğundan dolayı yoldaki hırsızlardan, eşkiyâlardan, düşmanlardan emîndir. Yöneldiği beldeyi emniyet içerisinde fethedebilir. Ama kendi kendine bir şehri fethetmek veya hücûm eden askerlerden savunmak için tek başına mücâhede yoluna çıkan, o husûsda tek başına kalır. 

Bilesin ki, bir kimse kendi kadrini bilmez, aslî kâbiliyyet ve fıtratını bozar, ömür sermâyesini havaya sarfederse, mücâhedenin kadrini nasıl bilebilir? Hele de maârif-i ilâhiyyeden ibâret olan mücâhede meyvasını tatmamış ise. Mücâhede, gecesinde kadir sâhibini şaşırtmaz, azdırmaz. O zât, kadrine kibir eklemez. Yani onunla başkasına kibirlenmez. Ama bunu, mücâhedenin gayrinde bulan kimse bununla başkasına kibreder ve o takdirde bu kadrin, ne kendisine, ne de başkasına faydası olur. Önce kemâline güvendiği ve o kemâle ehil olduğunu iddiâ etdiği için yüksek kadre ulaşamaz. Çok câhil vardır ki, Allah indinde âlimlerin, kibirleri ve ehliyet iddiâları yüzünden ulaşamayacakları mertebelere ulaşmışlardır. Sonra bu kemâl, üzerine yılan dolanmış bir ağaç gibidir. Bundan dolayı insanlar ondan kaçarlar. Bayezid Bistâmî Hazretleri şöyle buyurmuşdur, "Kadri bulan, kadir sâhibinin kadrini bilmekle, babalar, analar ve şeyhler gibi kadirli kimselere hürmet etmekle onu bulmuşdur". Allah indinde mahlukâtdan birini küçük görmek kadar büyük bir günah yokdur. Kendi meş'ûm nefsinin azîzliği için, Allah'ın kadrini yüceltdiği kimselerin zelîl olmasını istiyor. Miskîn bilmiyor ki, "اِنَّ الْعِزَّةَ لِلّٰهِ جَم۪يعً" dır ve Allah onu kullarından dilediğine verir.

Listeye geri dön