29 Nisan 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Kadr-i fakrı bil fenâ ol yâr-i sultân olma hiç
Fakr imiş cem'iyyet-i hâtır perîşân olma hiç
Fakrın kıymetini bil, nefsini zebûn et, ehl-i dünyâ ile düşüp kalkma, makâm mevki sâhiblerine gönül verme! Aklını karıştıran, kalbini bulandıran şeylerden kurtulamanın çâresi fakr yolunu tutmakdır. Fakr, hiçliğini idrâk etmek demekdir. Dünyâdan ve ehl-i dünyâdan yüz çevirmeyen, nefsini hakîr görüp Hakk'a teveccüh etmeyen kişinin sonu perîşânlıkdır.
Halkı sayd etmek içindir bu güleç yüz tatlı söz
Çün ki sayyâd olmadın gûyâ vü handân olma hiç
Güleç yüz, tatlı söz, şen şâtır tavırlar insanları Hakk yola da'vet eden mürşidlerin vasfıdır zîrâ nefs-i emmâresine kul olan insanları iknâ etmek ancak güler yüz ve tatlı sözle mümkündür. Eğer mürşidler hep ciddî olsalar, şaka ve latîfe yapmasalar, sofra kurup yedirip içirmeseler, insanların hoşuna gidecek sözler söylemeseler, mûsıkîye izin vermeseler, kimse onların irşâdından istifâde edemez. Bütün bunlar irşad mesleğinin gereğidir halbuki mesleği mürşidlik olmayan kişiye yani her hangi bir sâlike bunlar lâzım değildir. Mürşidin her hâlini ve her tavrını taklîd etmesi sâlikin helâkine sebeb olur.
Terk-i zevk u lezzet-i cismânî âsândır velî
Merd isen lezzât-i nefsânîde cûyan olma hiç
Cismânî lezzetleri ve dünyevî zevkleri terketmek nisbeten kolaydır, herkes biraz mücâhede ile bunu yapabilir. Zor olan o zevkleri ve lezzetleri kalbden çıkarmakdır yani onlar için bir istek ve arzu beslememek, hatırına bile getirmemekdir.
Hırka vü seccâde vü imâme vü tesbîhi koy
Suhre-i evhâm u tesvîlât-ı Şeytân olma hiç
İbâdetleri ihlâs ile olursa makbûldür, Allah gösteriş için yapılan ibâdetleri kabûl etmez. Hakk'a makbûl olmak için ibâdetleri mümkün mertebe gizli yapmalı ve hiç bir işi halk beğensin, insanlar şöyle desin veya insanlar ne der kaygusu ile yapmamalıdır. İster ibâdetleri ister diğer işleri insanların gözüne girmek için veya bir menfaaat için yapanlar şeytanın iğvâsına kapılarak rezîl ve rüsvây olanlardır.
Hıfz-ı zâhir mûcib-i ihmâl-i bâtındır hemân
Hıfz-ı hüsn-i hulk edip cismi nigehbân olma hiç
Mürâî, evinin dışını süsleyip içini harâb eden bir kişiye benzer. Hep zâhirle uğraşan kişi bâtını ihmâl eder. Halbuki insana lâzım olan bâtınını güzelleştirmekdir yani güzel ahlâk sâhibi olmakdır. Bunun da yolu tezkiye-i nefs ve tasfiye-kalb etmekden geçer. Kalbini tasfiye etmeyen, kötü ahlâkını düzeltmeyen insan, ne kadar ibâdet ederse etsin, ne kadar tesbîh çekerse çeksin, sôfîlere özenip ne kadar onlar gibi giyinirse giysin, onlar gibi hareket ederse etsin, hiç bir faydasını göremez.
İzzet ü rağbetde olsan çok olur hâsid sana
Misl-i Yûsuf mübtelâ-yı mekr-i ihvân olma hiç
Ârif olan makâm, mevki ve şöhret de aramaz zîrâ bunlar insanların hasedini celbeder. Kardeşlerinin hasedi yüzünden kuyuya atılan ve uzun çileler çeken Yûsuf aleyhisselâmın kıssasından ibret alan, hâsidlerin şerrinden emîn olmak için şöhret ve makâm ile başkalarının dikkatini çekmek istemez.
Ger se'âdet-mend isen tenhâye gel halkı unut
Hakkı üns-i Hakk'ı bul setret peşîman olma hiç
Hakkâ yaklaşmak isteyen halkdan uzlet etmelidir. Bu uzlet cismânî olabileceği gibi ma'nevî de olur. Yani uzlet için dağ başına gidip oturmak şart değil, asıl uzlet halkın arasında olup onlara meyletmemekdir. Allah ile ünsiyyetin yolu sûretde halk içinde olup hakîkatde Hakk ile olmakdır. Eli kârda gönlü yârda olmakdır. Yani dâimâ zikrullah ile meşgûl olduğu halde bunu belli etmemek, hâlini setr etmekdir.
İbrâhîm Hakkı Erzurûmî
Kuddise Sırruh