Kahraman Bir Âlim ve İnsân-ı Kâmil - Hüsrev Hoca

19 Ekim 2014 tarihinde yayınlanmıştır.

İlim
HÜSREV AYDINLAR HOCAEFENDİ
1.07.1884 - 22.04.1953

Muhammed Hüsrev (Aydınlar), bugünkü Makedonya’da bulunan Struga iline bağlı Labunişta köyünde doğdu. Arnavut asıllı bir aileye mensup olup babası Nûman Efendi’dir. İlk öğrenimini köyünde tamamladıktan sonra Ohri’de ve Tiran’da bir buçuk yıl kadar ders okudu. 1910 yılında İstanbul’a giderek Karagümrük’teki Üçbaş Medresesi’ne yerleşti. Rebîî Molla, Kastamonulu Ahmed Efendi, Tavaslı Hâfız Hasan ve İzmirli İsmail Hakkı gibi hocalardan ders gördü. Ardından Süleymaniye Medresesi’ne kaydoldu ve 1919 yılında tefsir ve hadis şubesinden mezun oldu. Daha sonra hem dersiâmlığa hem de İbtidâ-i Hâric Medresesi Arapça hocalığına tayin edildi.

Baskılardan Yılmayan Bir Mücâhid :

Hüsrev Hoca, Cumhuriyet’ten sonra medreselerin kapatılması ve dersiâmlığın kaldırılması üzerine fahrî olarak hizmetlerine devam etti. Ancak yapılan baskılar üzerine memleketine dönmek bahanesiyle yurt dışına çıktı ve Medine’ye yerleşti (1936); fakat ailesinin sağlık durumu sebebiyle bir yıl sonra İstanbul’a döndü. Burada bütün baskılara rağmen ders vermeyi sürdürdü. Talebesi Abdülhalim Akkul yaşanan baskıların derecesini "Kaç kere onunla birlikte karakollarda sabahlamışızdır” diyerek anlatıyor...

Talebelerinden Emin Saraç Hoca, Hüsrev Hoca'nın dirâyetini ve cesâretini şöyle anlatıyor : 
Hüsrev Efendi biz İstanbul’a ilk geldiğimizde burada, minberin sağ tarafında her gün ders okuturdu. Öğlen ve ikindiden sonra en yüksek dersler okunurdu. Hidaye’yi okutuyordu, Kadı Tefsirini, Buhari-i Şerifi, İhya-i Ulûm’u, Şifa-yı Şerif’i, Risale-i Kudsiye’yi okuturdu. Bu gibi kitaplar burada devamlı surette okunurdu. Hüsrev Efendi o sıralar en çok ders okutan kimseydi. Bir defasında Hüsrev Efendi’yi buradan emniyete götürmüşler. Koltuğunda Buhari-i Şerif var. Demişler ki; “Hoca ders vermenin yasak olduğunu bilmiyor musun?” Hüsrev Efendi demiş ki: “Ben ne yapıyorum biliyor musun?” İşte okuttuğum kitap.. Komiser "Ben ne anlarım “deyince Hocaefendi; “Anlamazsan beni neye çağırdın?” cevabını vermiş...
Hocapaşa ve Camialtı camilerinde zaman zaman hutbe okuyan Hüsrev Hoca’nın din eğitimini sürdürme ve doğru bildiklerini söyleme konusundaki salâbeti ve kararlılığı menkıbeler halinde anlatılmaktadır. İstanbul İmam-Hatip Okulu’nun açılışından itibaren iki yıl kadar burada meslek dersleri okuttu. 22 Nisan 1953’te İstanbul’da vefat etti. Mezarı Edirnekapı Sakızağacı Kabristanı’ndadır.

Otuz yıldan fazla bir süre aralıksız olarak Fâtih Camii’nde ve evinde her seviyedeki talebeye ders veren Hüsrev Hoca talebe yetiştirmeyi bir ibadet kabul etmiştir. Özellikle 1940-1950 yılları arasında dinî hayata ve din eğitimine karşı yürütülen şiddetli baskı döneminde cesaretle ders okutmak suretiyle bir taraftan dinî hayatı canlı tutmaya çalışırken diğer taraftan din eğitimine büyük destek sağlamış ve değerli talebeler yetiştirmiştir. Muzaffer Ozak, Salih Şeref, Abdülhalim Akkul, Hüseyin Karagözoğlu, Mahmud Bayram, Yaşar Tunagür, Sadık Fidancı, Emin Saraç, Erzurumlu Mustafa Necati Efendi, H. İsmail Turan ve Abdullah Nâim Şener onun yetiştirdiği talebelerden bazılarıdır.

Rütbetü'l ilmü a'le'r-rütebi 
(En yüce rütbe ilim rütbesidir)

İlim Öğretme Hususunda Azmi : 

Hüsrev Efendinin talebe yetiştirmekteki azmi hâlâ dilden dile nakledilmektedir. Bunlardan en meşhuru olan bir hadiseyi talebesi merhum Mahmud Bayram Efendi şöyle anlatmaktadır :
Hocam Hüsrev Efendi'nin kızı hastalanmıştı. Kullanacağı ilaç o günün parası ile 60 lira idi. Hoca'nın maddi durumu müsait değildi, alamadı. Çocuk hastalıktan kurtulamadı, vefat etti. Hoca, kızının öldüğü gün derse geldi. Mezarlığa dersi bitirip gitti. Mezarlıktan döndükten sonra da yine derse geldi. Üzgündü. Gözlerinden yaşların süzüldüğünü görüyorduk. Dersi tatil etsek mi, diye soracak olduk."Yok" dedi, "Ders tatil edilmez!...”
Diğer bir talebesi onun ders okutma aşkını şöyle anlatıyor: 
“Vefat ettiği 1953'e kadar ondan ders almaya devam ettik. En son Çengelköy'de oturuyordu. Ölümünden üç gün evveline kadar derse devam etti. En son gittiğimizde kitabı tutacak hali yoktu ve eli titriyordu. Biz dedik ki 'Hocam artık bırakalım. İyi olduktan sonra derse devam ederiz.' Hoca o zaman ağlayarak kitabı bıraktı ve ellerini açtı ve dedi ki 'Ya Rab. Sen şâhid ol. Ben bırakmadım. Bana bıraktırdılar.”
Talebelerinden merhum Mahmud Bayram Hocaefendi onun ilmi seviyesine şöyle dikkat çekmektedir :
İlimle mücehhezdi. Dört mezhebin fıkhını hepsini de iyi bilirdi. Hadis ilminde de otoriteydi. Çok güzel Arapça bilirdi. Hem de Arap gibi, Arap ağzıyla Arapça konuşurdu da “nereden belledin sen Arapça’yı bu kadar güzel konuşuyorsun” diye sorduklarında “benim hocam Peygamber Efendimiz” derdi (hadis ilmiyle fazla tetebbu netîcesi Efendimizin fasîh Arapçasına vukuf kesbetmesini kasdediyor)
Talebelerinden Abdullah Nâim Şener, Hüsrev Hoca'nın ilim öğretme aşkını şöyle anlatıyor : 
"Her dersi bir ibadet olarak kabul ederim"  derdi. Bunlardan sonsuz zevk aldığını söylerdi. Usanmak asla hatırına gelmezdi. Hiç bir gün  kendisine gelen talebeye "Bugün git yarın gel" demezdi. Ağır hastalığı zamanında dahi derse devam ederdi, hatta  talebeleri : "Hoca Efendi rahatsızsınız, dersleri tatil edelim" dedikleri zaman "Hayır! ders okutmakta şifa ve bereket vardır, ders okuturken hastalığım kalmıyor" derdi...
ULEMÂU ÜMMETÎ KE ENBİYÂİ BENÎ İSRÂÎL
Ümmetimin âlimleri Benî İsrâil'in nebîleri gibidir.
Hadîs-i Şerîf
Mâsivâya Tenezzül Etmeyen Âlim :

Hüsrev Hoca sırf inancı uğruna mücadele etmiş, gördüğü hizmetlerden dolayı maddî hiçbir karşılık beklememiş, şöhret peşine düşmemiştir. Risâletü’l-mevâhibi’l-ilâhiyye adlı eserinin mukaddimesinde kitabını zor günlerde kaleme aldığını zikreder. Eserin müstensihi ve hocanın öğrencisi Erzurumlu Mustafa Necati Efendi, mukaddimenin bu cümlesine düştüğü notta kitabını yazmaya başladığı sırada Hüsrev Efendi’nin hanımının vefat ettiğini, kitaplarıyla birlikte evinin yandığını, ayrıca İstanbul’a yaklaşan düşmanın silâh seslerinin duyulduğunu kaydeder. Bu sıkıntı ve imkânsızlıklara rağmen hayatı boyunca müstağni bir hayat yaşaması onun yüksek seciyesi ve sağlam karakterini göstermektedir. Geçimini, evinin bahçesinde yetiştirdiği sebzeleri satmak suretiyle sağlamaya çalışmıştır. Cenaze masrafları için gerekli olan para ne kendi ailesinde ne talebelerinde bulunmuş, cemaatinden olan bir polis memuru o gün aldığı emeklilik ikramiyesiyle masrafları karşılamış, daha sonra talebelerinin temin ettiği parayı da kabul etmeyerek Hüsrev Hoca’nın ailesine vermiştir.

Emin Saraç Hoca Hüsrev Efendi'nin istiğnâsına şu hatırasıyla ışık tutuyor : 

Hüsrev Efendi ile bir keresinde Tirmizî'ye başlamıştık. İzmir'den bir arkadaşı geldi. Hoca'nın sırtında çizgili bir pardesü var. Ancak pardesünün arkasında kocaman bir yama. Arkadaşı, kendisine herhangi bir yardımda bulunmak isteğini bildiriyor. Hüsrev Hoca, "Peki" diyor "ancak şahsıma bir yardım istemem. Git, bana şu kadar takım Tirmizî al” 15-20 takım Tirmizî'ler geliyor. Onları öğrencilerine dağıtıyor. Bir tanesini de benim için ayırıyor. "Bunun sâhibi var" diyerek. O nüsha hala bendedir, saklarım...
Muzaffer Efendi Hazretlerinin, pek sevdiği hocası Hüsrev Efendi'yi anlattığı nutk-i şerîf ile bitirelim...

HOCAMA

Sıdk u ihlâs hasletinden mahrûm görüp dünyâyı
Bu milk-i fenâdan firâr eyledi Husrev Hoca
Fânî zevk ve nimetlere tercîh etti ukbâyı
Âlem-i bâkîde karâr eyledi Husrev Hoca

Zühd ü takvâ sâhibiydi ilmi ile âmildi
Her bakımdan güvenilir bir insân-ı kâmildi
Merhameti mürüvveti her mahlûka şâmildi
Gizli sırrı âşikâr eyledi Husrev Hoca

Sıkı sıkı sarılmıştı Allah'ın kitâbına
Hiç bir zaman aldırmadı kulların itâbına
Ömür boyu kulak verdi ircı'î hitâbına
Eceli kendine şikâr eyledi Husrev Hoca

Cân ü dilden âşık idi Resûl-i Kibriyâ'ya
Tahammülü yoktu aslâ muhabbette riyâya
Bir gün olsun tenezzül eylemedi mâsivâya
Bâb-ı tevâzu'da ısrâr eyledi Husrev Hoca

Rıhletine mâtem etti bütün Fâtih Câmi'i
Boş kalmadı ders verdiği o kürsî-i lâmi'i
Talebesi Sâlih şimdi irşâd eder sâmi'i
Ecr ü sevâb yönünden kâr eyledi Husrev Hoca

Okuttuğu Kur'ân Hadîs dâim onun refîki
Hiç şüphesiz makberinde meleklerdir şefîki
Rûz-i mahşer refîk olsun ona Hakk'ın tevfîki
Îmânı nefsine şi'âr eyledi Husrev Hoca

Aşkî diler makâmını eylesin Hakk muallâ
Mustafâ'ya komşu etsin cennette onu Mevlâ
Ahbâbına ihvânına şefi' kılsın evvelâ
Ni'met-i tâmmı ihtiyâr eyledi Husrev Hoca

Ziynetü'l Kulûb, Sayfa 452-453
Listeye geri dön