8 Mayıs 2024 tarihinde yayınlanmıştır.
NUTK-İ ŞERÎF
Câna cefâ kıl ya vefâ
Kahrın da hoş lutfun da hoş
Ya derd gönder yâhud devâ
Kahrın da hoş lutfun da hoş
Hoşdur bana senden gelen
Ya hil'at ü yâhud kefen
Ya tâze gül yâhud diken
Kahrın da hoş lutfun da hoş
Gelse celâlinden cefâ
Yâhud cemâlinden vefâ
İkisi de câna safâ
Kahrın da hoş lutfun da hoş
Ger bâğ u ger bostân ola
Ger bend ü ger zindân ola
Ger vasl ü ger hicrân ola
Kahrın da hoş lutfun da hoş
Ey pâdişah-ı lem yezel
Zât-ı ebed Hayy-ı ezel
Ey lutfu bol kahrı güzel
Kahrın da hoş lutfun da hoş
Ağlatırsan zâri zâri
Verirsen cennet ü hûri
Lâyık görür isen nârı
Kahrın da hoş lutfun da hoş
Gerek ağlat gerek güldür
Gerek dirilt gerek öldür
Bu Âşık hem sana kuldur
Kahrın da hoş lutfun da hoş
İbrâhim Tennûrî
Kuddise Sırruh
ÎZÂH
Bu ve benzeri nutk-i şerîfler, seyr u sülûkdeki rızâ mertebesine işâret eder. Bu mertebeye erişenler için, iyi ve kötü, acı ve tatlı, kahır ve lutuf, hayat ve ölüm arasında bir fark yokdur. Rızâ makâmına erenler, her şeyi Hakk'dan bilirler, yani "lâ fâile illallah" tevhîdinin sırrına vâkıf olmuşlardır. Başlarına ne gelirse gelsin hiç şikâyet etmezler. Âşikâre şikâyet etmedikleri gibi kalben de i'tirâz etmezler. Cenâb-ı Hakk bu mertebeye erenlere öyle bir safâ-yı kalb ihsân eder ki onların her günleri bayram, her anları şenlikdir. Bunlar, Cenâb-ı Hakk'ın tecelliyâtı ile mest u hayrân olmuşlardır, daha dünyada iken cennete girmişlerdir. Bu mertebede olmadığı halde millete gösteriş olsun diye "kahrın da hoş lutfun da hoş" diyenler, ayaklarına küçük bir diken batsa hemen feryâda başlarlar.