14 Kasım 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Dünyânın bidâyetinden nihâyetine kadar bütün mahlûkât-ı ilâhiyyeye âit ne kadar fazîlet ve ne kadar muvaffakiyyet varsa hepsinin de şerefi Resûl-i Ekrem Efendimize âitdir. Hazret-i İbrâhim'in halîliyyeti de, Hazret-i Yûsuf'un sıddîkiyyeti de, Hazret-i Mûsâ'nın kelîmiyyeti de, hâsılı fazîlet olarak kimde ne varsa hepsinin de şerefi Resûlullah'a âitdir. Gerek müslümanlardan gerek gayr-i müslimlerden, bu güne kadar ne kadar âlî ilimler zuhûra geldiyse, bundan sonra da kıyâmete kadar neler zuhûr edecekse hepsinin de şerefi yine Resûlullah'a âitdir. Zîrâ kâinâtın bidâyeti de nûr-i Muhammed ile, nihâyeti de nûr-i Muhammed iledir.
Hadîs-i Şerîf'de beyân olunduğu üzere, kıyâmet gününde halkın şefâ'at ümîdiyle Âdem aleyhisselâmdan başlayarak sırayla peygamberlere mürâcaat etmeleri ve hiçbirinin şefâ'ate kâdir olamaması ve en nihâyetinde Resûl-i Ekrem Efendimize mürâcaat etmeleri ve Peygamberimizin şefâ'atçi olması da en büyük şerefin O'na âit olduğunu halka bildirmek içindir.Efendi Hazretleri, son peygamber olan Resûl-i Ekrem Efendimizden önce binlerce peygamberin gönderilmesinin hikmetini de şöyle beyân ederlerdi :
Nasıl ki sultân bir yere geleceği zaman önden bazı görevliler gider ve pâdişâhın geleceğini halka haber verirlerse peygamberlerin sultânı olan Resûl-i Ekrem Efendimiz gelmeden önce de yüz yirmi dört bin peygamber gönderilmişdir. Yani bunca peygamber Sultânü'l-Enbiyâ'nın zuhûrunu tebşîr için gönderilmişdir. Dört kitap, yüz suhuf hep bunu i'lân eder.Efendi Hazretleri buyururlardı ki :
Peygamberimizin esmâsının çokluğu da O'nun şerefini bildirmek içindir. Zîrâ esmânın çok olması, müsemmânın ulviyyetine işâret eder.